Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu'nun "Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulundan ölüm oruçları konusunda zorunlu bir açıklama" başlığı ile yayınladığı açıklama hakkında savcılığınız tarafından Türk Ceza Kanunu'nun 454.maddesinde düzenlenen "intihara ikna ve yardım" suçu çerçevesinde soruşturma başlatıldığını üzüntü ile öğrenmiş bulunuyoruz. Öncelikle belirtmeliyiz ki Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu açıklaması, bir gün önce Sağlık, Adalet ve İçişleri Bakanlığı müsteşarları toplantısında ölüm orucunu sürdüren mahkumlara karşı "zorla besleme" operasyonu kararı alındığı yolunda kamuoyuna yansıyan bilgiler üzerine yapılmış ve bildirinin esas amacını da bu tür bir girişimin olası trajik sonuçlarına dikkat çekmek oluşturmuştur. Savcılığınızın yaptığı "intihara teşvik" değerlendirmesine geçmeden önce açıklamamıza esas olan görüşlerimizi sunmak istiyoruz.
Ölüm Oruçları ve hekimlik
Ölüm orucu eylemi bir grup örgüt mensubunun devletle mücadele ederken seçtiği en dramatik eylem biçimidir. Dünyanın başka yerlerinde yapıldığında da ülkemizdekine benzer sorunlara ve sorulara yol açmıştır. Ölüm oruçları hemen her zaman siyasi bir eylem olduğundan bu girişimde bulunanların, ölüm orucu süresince her türlü baskıya dayalı girişimden korunması ve bu eylem süresince Uluslararası Standartlara her koşulda uyan bir yaklaşımla izlenmeleri gerekmektedir. Böyle davranılma gereğinin iki nedeni vardır:
a) İnsanlara her durumda (kendileri kendilerine böyle davranmasa bile) ve suçları ne olursa olsun İnsan haklarının evrensel standartları uygulanmalıdır.
b) Daha önceki ölüm orucu girişimlerinin gösterdiği gibi bu kişiler ancak uluslararası belgelere göre davranan (yaptıkları yönetimlerin amaçları ile çatışsa bile böyle davranmayı sürdürebilen) hekim gruplarınca izlenmeyi ve tedavi edilmeyi kabul etmektedir.
Dünya Tabipler Birliği hekimliğin evrensel ilkelerini korumayı ve geliştirmeyi amaçlayan, Ulusal Tabip Birliklerinin kurduğu bir üst örgüttür. Dünya Tabipler Birliğinin, global sağlık sorunlarında Dünya Sağlık Örgütü ile işbirliği yapan ve politik ön kabullere göre davranmayan saygın bir örgüt olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Dünya Tabipler Birliğinin en önemli işlevlerinden birisi hekimliğin güncel sorunları konusunda bildirgeler üretmektir. Bugünlerde çok konuşulan "Malta Bildirgesi" de açlık grevleri konusunda temel insan ve hasta haklarını ifade eden bir çerçeve metindir. Bu metin ülkemizde şu günlerde tartışılan iki soruya açıklık getirmektedir:
a) Açlık grevini sürdüren kişiyi izleyen doktor artık o kişinin hekimi sayılmalıdır. Bu doktor, kişinin bilinci kapanıncaya kadar açlık grevindeki kişinin izni olmaksızın onu zorla beslemeyecektir.
b) Açlık grevi yapanın bilinci kapandığında ise onunla daha önce yaptığı görüşmeler doğrultusunda kendi vicdanına göre davranacaktır veya onun doktorluğunu yapmayı kabul etmeyecektir.
Dünya Tabipler Birliği Bildirgesinin temel amacı zorla beslenme girişimiyle karşı karşıya kalma ihtimali yüksek olan kişilerin hekimler eliyle baskıya maruz kalmasını engellemektir. Bilinci kapanan (ölme ihtimali yüksek olan) bir kişiye karşı hekimlerin doğal davranışı onu yaşama döndürecek girişimlere acil olarak başlamaktır. Ölüm oruçları olayında bilinç kapandıktan sonra yapılacak girişim konusunda işte hekimliğin bu doğal refleksi ile hastanın daha önce beyan ettiği iradesi arasında bir çelişki meydana gelmektedir. Dünyanın en zor sorusuna verilecek cevap konusunda hangi seçenekler vardır?
a) Hekim bilinci kapandıktan sonrada ölüm orucundaki kişinin daha önce kendisine ifade ettiği irade doğrultusunda davranıp tedavi girişimlerinde sorumluluk yüklenmeyecektir.
b) Hekim kişinin beyanı tedavi kabul etmem yönünde olsa bile onu yaşam döndürecek girişimlerde bulunacaktır.
c) Hekim bu zor sorunun tarafı olmayı istemeyecek ve açlık grevcisinin hekim olmaktan kendi isteği ile vazgeçecektir.
Yukarıdaki şıkların hepsinde karar verici olan o hastayı başından veri izleyen hekimin kendisi olacaktır. Bir başka deyişle Sağlık Bakanlığı veya TTB bu durumda ne yapacaklarını emretmeye yetkili değildir. Tartışılan konu temel bir etik sorundur. Bu nedenle evrensel bildirgeler gibi çerçeve metinlere mutlak ihtiyaç vardır. Etik konular insana ait evrensel konulardır ve her türlü siyasi mülahaza ve ihtiyaçlardan bağımsız olarak değerlendirilmelidir. Hemen belirtmeliyiz ki bu konularda ancak hekim meslek örgütleri uygulamaya dönük görüş söyleyebilir.
Yeniden konuya dönersek Yukarıda sayılan üç şıktan birisini uygulamak konusunda bütün hekimler özgürdür ve bu davranışlarından dolayı suçlanmaları mümkün değildir. Esas sorun, hekimliğin baskı uygulamalarının aracı olmamasıdır. Dünya Tabipler Birliği Bildirgesi hekimlerin bilinci kapalı olsa bile daha önce kendilerinin beslenmemeleri konusunda beyanları olan kişilerin hekim tarafından beslenmemesi görüşüne daha fazla ağırlık tanımakla birlikte, bu konuda mutlak bir zorunluluk olduğu yönünde bir ifade içermemektedir
Gelelim Türk Tabipleri Birliğinin tutumuna. Öncelikle belirtmeliyiz ki ölüm orucu gibi yaşamı tehdit eden ve hekimliğin temel felsefesine aykırı bir eylem sürecinde hekimlik ahlakının evrensel standartlarını izlemek bir örgüt için en zor görevdir ve Türk Tabipleri Birliği ne yazık ki bu görevi defalarca üstlenmek zorunda kalmıştır. Türk Tabipleri Birliği olayların başından itibaren hem açlık grevini sürdürenlere tıbbi bakım vermeye çalışmış(çünkü tutuklu ve mahkumlar başka bir sağlık hizmet seçeneğini kabul etmemektedir), hem de olayların barışcı bir şekilde çözümlenmesi sürecine Adalet Bakanlığı yetkililerinin izniyle katkıda bulunmuştur. TTB, bu görevlerini yaparken Dünya Tabipleri Birliği Bildirgelerinin kamuoyunca anlaşılması için çaba göstermiştir. Şimdiye kadar Türk Tabipleri Birliği sözcüleri bu bildirgede yer almayan hiçbir sözcüğü söylememişlerdir. Bütün bu süreç boyunca hem kamuoyunu oluşturanlar hem de devletin ilgili birimleri Türk Tabipleri Birliğinden ölüm orucundakilerin zorla beslenmesine dönük eğilimlere destek olması beklentisi içinde olmuşlardır. TTB, bu beklentiye uygun davranmayınca eleştiri ve suçlama hücumlarına maruz kalmıştır.
Bir ülkeyi uygar yapan devletlerin ihtiyaçları doğrultusunda davranan örgütler ve kişiler değil her koşulda yan tutmadan evrensel değerleri ayakta tutmaya çalışan örgütler ve kişilerdir. Türk Tabipleri Birliği hekimlere emir veren değil, çerçeve sunan bir örgüttür. Son olayda sunduğu çerçeve bu konuyla ilgili tek etik bildirgesi olan Malta Bildirgesinin çerçevesidir.
Yüksek Onur Kurulu Açıklamasının Amacı ve "İntihara Teşvik" Suçlaması
1. Türk Tabipleri Yüksek Onur Kurulu açıklaması, ölüm orucu eylemlerinin kritik bir aşamasında devlet yetkilerinin dikkatini, zorla besleme operasyonun olası trajik sonuçlarına çekmek için yapılmıştır. Bildirinin temel görüşü ilk maddede "Ölüm orucu insan yaşamını hedef alması nedeniyle hekimliğin temel felsefesine aykırı bir eylemdir ve bu nedenle de hekimler tarafından desteklenmesi mümkün değildir. Hekimler hiçbir koşulda ölüm orucunun özendirilmesine yönelik bir tutum içinde olamazlar" cümlesi ile anlatılmış olup, metin bütünüyle insan yaşamının değerinin korunmasına yönelik bir içeriğe sahiptir.
2. "İntihara teşvik suçlaması"na dayanak gösterilen "Bilinci açık olan bir açlık grevcisinin zorla beslenmesi hem uluslar arası hekimlik değerlerine aykırıdır, hem de sonuç vermeyen ve yaşamsal riskleri olan bir girişimdir" cümlesi ülkemizdeki etik ve tıp otoritelerinin konsensüs halinde olduğu bir görüştür ve zaten Adalet bakanlığı da şimdiye kadar zorla besleme girişiminde bulunmayarak bu görüşe uygun davranmıştır. Bu nedenle evrensel bir ilkeyi açıklamak bir görevdir ve hiçbir şeklide "intihara teşvik" olarak nitelenemez.
3. Kaldı ki, ölüm oruçlarının intihar kategorisinde değerlendirilmesi konuyla ilgili uzmanlar tarafından doğru bulunmamaktadır. Ekte tam metnini sunduğumuz Psikiyari profesörü ve Sivas milletvekili sayın Cengiz Güleç bu konuya şöyle açıklık getirmektedir: "Söz konusu bu eylemlere yakından ve ruh sağlığı uzmanı gözüyle baktığımızda, bu gençlerin hiçbirinin bilerek ve isteyerek intihar etmeyi amaçlamadıklarını görebiliriz. Ölümü ne pahasına olursa olsun tercih edenler yaşamın artık bir değerinin ve anlamının kalmadığına inananlardır. Politik suçlardan tutuklu bu gençlerin ise eylemlerinin gerekçelerini benimsemesek bile yaşamı tercih ettiklerini ve değerli bulduklarını anlamaktayız. Çünkü bu insanlar, inançları uğruna en değer verdikleri şeyi, yani yaşamlarını ortaya koymaktadırlar. Olur da bir gün sorun çözümlenirse bu eylemlerin sonucunda bedensel ve zihinsel olarak ağır bir sakatlık kalmaması için tuz, şeker ve B vitaminleri almayı ihmal etmemektedirler. Bu tarz tutum ve eylemleri 'intihar' olarak adlandıramayız" Biz de Sayın Güleç'in görüşlerime katılıyoruz ve ölüm orucunu sürdürenlerin bilinci açıkken zorla beslenmemelerini dile getirmenin "intihara teşvik" ile hiçbir ilişkisinin olmadığını düşünüyoruz.
Suçlamanın Ceza Hukuk Bakımından Değerlendirmesi
Sayın Savcılığınız tarafından, yukarıda ayrıntılı değerlendirmesi ve kastı belirtilen basın açıklaması sebebiyle suçlandığımız Türk Ceza Kanununun 454.maddesindeki "intihara ikna ve yardım" eylemi ile basın açıklamasındaki ifadelerin bir ilgisi de bulunmamaktadır. Zira, ölüm orucu ve açlık grevinin intihar olarak değerlendirilemeyeceğinin ötesinde, anılan maddede belirtilen suçun maddi unsuru bir şahsın intihara (ikna edilmesi) azmettirilmesi ve bu hususta kendisine yardım edilmesidir ki bizim basın açıklamasını yaptığımız günlerde açlık grevi ve ölüm orucu yapanlar yüz günü aşkın süredir bu eylemi yapmakta idiler. Uzun zamandır süren bir eylemin nerede ise sonuna doğru yapılmış bir basın açıklaması ile şahısların bu eyleme azmettirildiklerinin söylenmesi hukuken mümkün olmasa gerektir. Türk Ceza Yasasında belirtilen maddenin maddi unsurlarından diğeri de intihara ikna edilen şahsın eylemine yardım edilmesidir. Tarafımızdan yapılan basın açıklamasının özünde ölüm orucu yapan insanların bu eylemlerinin hekimlerce kabul edilmesinin mümkün olmadığının söylenmiş olması ve şahısların eylemlerine yardımcı olacak hiçbir ibarenin bulunmaması karşısında bu unsurun da gerçekleşmediği açık olarak ortadadır.
Maddede belirtilen suçun manevi unsuru ise kasttır ve bizim açıklamamızın bütününde belirtilen yaşama sahip çıkma çağrısı karşısında manevi unsurun da varlığından söz edilemez.
Tarafımıza isnat edilen, basın açıklaması yapmak suretiyle ölüm orucu yapan şahısları intihara teşvik ettiğimiz suçlamasının kabul edilmesi mümkün olmadığı gibi yasal unsurlar bakımından da böylesi bir suç işlediğimizi ortaya koyan tek bir kanıt dahi bulunmamaktadır.
SONUÇ
Sonuç olarak Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu açıklaması, insan yaşamına en yüce değer olarak bakan ve korunması için en titiz çabaların gösterilmesini gereğini vurgulayan; bir içeriğe sahiptir. Bu nedenlerle, Savcılığınızca gerekli inceleme yapılarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesini dileriz.
Saygılarımızla. (BB)