Yöneylem Araştırma Şirketi, son dönemlerde gündeme gelen erken seçim tartışmalarına ilişkin yaptığı araştırmanın sonuçlarını açıkladı.
26-30 Haziran tarihleri arasında 2 bin 400 kişiyle yapılan araştırmada yüzde 95 güven aralığı, +/-2 hata payı verildi.
Araştırmanın sonuçlarına göre;bugün bir genel seçim yapılacak olsa CHP sandıktan birinci parti olarak çıkıyor.
Araştırmada, “kararsızlar” ve “oy kullanmayacaklar” dağıtılmadan önce seçmenin yüzde 26,1’i AKP’yi, yüzde 29’u CHP’yi, yüzde 7,7’si MHP’yi, 7,6’sı DEM Parti’yi, yüzde 3,7’si İYİ Parti’yi, Yeniden Refah Partisi 3,7’i, Zafer Partisi 3,4, Türkiye İşçi Partisi yüzde 1 oy alıyor.
Özel'den erken seçim açıklaması: Yarın karar alalım, iki ay sonra olsun
Özgür Özel: "Milletimizin gündemine çok yakında erken seçim girebilir"
“Kararsız” olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 10, “oy kullanmayacağını” ifade edenlerin oranı ise; 5,7 oluyor.
"Kararsız" seçmen ve “oy kullanmayanlar” oransal olarak dağıtıldığında CHP’nin oy oranı yüzde 34,5,’e yükseliyor.
AKP’nin oy oranı yüzde 2 puan artıyor ve yüzde 29 oluyor. DEM Parti ve MHP 9,1, İYİ Parti 4,4, Yeniden Refah ise 3,8 oy alıyor.
CHP GENEL BAŞKANI ERDOĞAN'LA GÖRÜŞECEK
Özgür Özel: "Erken seçim, halk isterse... Böyle giderlerse o da yakın!"
Mehmet Uçum'dan Özel'e erken seçim yanıtı: Gerçekçi değil
Yöneylem Araştırma Genel Koordinatörü Derya Kömürcü, araştırmaya ilişkin sosyal medya hesabından açıklama yaptı.
Kömürcü, AKP’nin oy kabını, CHP’deki yükselişi ve partiler arası oy geçişlerini şöyle anlattı:
"Üçüncü ayda da birinci parti"
“CHP, 31 Mart seçimlerinin ardından üçüncü ayda da birinci parti. Önemli ancak iktidar değişikliği için tek başına yeterli bir gelişme değil. Parlamenter sistemde olsak büyük bir avantaj olarak değerlendirilebilirdi, ancak cumhurbaşkanlığı seçimi için sadece güçlü aday değil, muhalif seçmenlerin tamamını konsolide edecek ve hatta karşı bloktan oy alacak bir stratejinin yürürlüğe konması gerekecek. O zaman da sonu Altılı Masaya uzanan hataların yapılma, gerilimlerin ortaya çıkma potansiyeli artıyor.
AKP yüzde 30’un altına düşmüyor. En kötü durumda bile korunan bu oran, seçim süreci için AKP yönetici ve kadrolarına umut ve özgüven veriyor. Bu seviyelerde kalındığı sürece ekonominin yeniden seçim rüşvetleri dağıtabilecek kadar 'toparlandığı' bir ortamda yapılacak bir seçimde hâlâ kazanabileceklerini düşünüyorlar.
"Gerileme MHP için geçerli değil"
Son 10 yılda AKP’de gördüğümüz istikrarlı gerileme MHP için geçerli değil. İktidar olmanın yıpratıcı etkisi AKP’ye zarar verirken, devleti yönetme görüntüsü MHP’nin gücünü korumasında etkili oluyor. Bir diğer etken ise AKP’nin son 10 yılda kendisiyle birlikte seçmenlerini de milliyetçileştirmesi nedeniyle AKP’den vazgeçen seçmenlerin bir kısmının tercihinin kolaylıkla MHP olması.
"AKP kan kaybediyor"
Seçmen blokları arasında kutuplaşma dengesini bozacak bir geçiş yok bu aşamada. CHP esas olarak muhalefet içinden, özellikle İYİ Parti’den gelenlerle güçlenirken, Cumhur İttifakı’nın kaybettiği oylar bir cumhurbaşkanlığı seçiminde ne kadar muhalefette kalacağı tartışmalı Yeniden Refah’a gidiyor. CHP + İYİP ile AKP + MHP birbirine eşit, yüzde 40 civarında görünüyor. Bu tablonun bir seçim zaferini garanti ettiğini düşünmek, muhalefetin dağınık görüntüsü göz önünde bulundurulduğunda fazla iyimser. Özetle CHP büyüyor ama muhalefet bir bütün olarak büyümüyor. AKP kan kaybediyor, ama iktidar bir bütün olarak erimiyor.
"Psikolojik üstünlük CHP'ye geçti"
31 Mart yerel seçimleri sonrasında 14-28 Mayıs 2023 seçimlerinin yarattığı hayal kırıklığı aşıldı, psikolojik üstünlük yeniden muhalefete, daha doğrusu CHP’ye geçti ve siyasal iklim değişti. Ancak Türkiye’de siyasal iklime paralel bir ideolojik iklim değişikliğinden bahsetmek bu aşamada mümkün değil. İktidarın tutunduğu oy seviyesi ve güçlenen partilerin Yeniden Refah ile Zafer olduğu göz önünde bulundurulduğunda rüzgarın hâlâ sağdan estiğini görmek gerekir. Sonuç olarak iyimser olmak için çok fazla neden olsa da “bu iş oldu bitti” rahatlığına kapılmamak, 31 Mart’tan bugüne siyasi gündemi domine eden “normalleşme” ve erken seçim gibi tartışmaları da bu genel bağlamı dikkat alarak anlamlandırmak gerekir.”
(RT)