Yedikule Hayvan Barınağı Gönüllüsü Tolga Öztorun, hayvan hakları, toplumsal bilinç açısından Türkiye'nin konumu, Hayvan Hakları Koruma Kanunu, radyo programları ve edebiyat çalışmaları hakkındaki soruları yanıtlıyor:
Dünyanın geneline baktığınızda, hayvan hakları konusunda gerek devletin tutumu gerekse toplumsal bilinç açısından Türkiye'yi nerede görüyorsunuz?
Toplumların genel bakışı devletlerin genel bakışı değil mi ki? Yüz yıl önce nasıl hayvanların yaşam haklarının ihlaline çoğunluk ses çıkarmıyorduysa, aynı çoğunluk şimdi de sessiz kalarak suça iştirak ediyor.
Örneğin Almanya'da bir vatandaş, kediyi camdan aşağı attı diye yedi ay hapis cezası alırken, ülkemizde aynısını yapan ortaokul öğrencileri bunu videoya çekip youtube'a bile yükleyebiliyor.
Tamamen gelişim sürecindeki kültürle ilgili. Etik dediğimiz belanın esiriyiz. Örneklemek gerekirse biz, Çinliler köpek yiyor diye hayrete düşerken, bir Hintli de Türkler inek yiyor diye aynı hayretle bize diş biliyor. Veya yolda çevirdiğimiz kişilere Uzakdoğuluların böcek yediğini söylediğimizde yüzlerindeki ifade, bizim birçok ulusal yemeğimizin hayvanın bağırsağından yapıldığını duyan bir İngiliz'inkinden farklı olmayacaktır.
Sonuçta cezalandırılan, her şekilde yok edilen hayvanlar oluyor.
Geçmişte ve günümüzde hayvanlara karşı işlenen en yaygın suçlar neler? Bu bağlamda 2004'te yürürlüğe giren "Hayvanları Koruma Kanunu" içerik ve uygulama olarak ne kadar etkili oldu; Hayırsızada'dan biraz olsun uzaklaşabildik mi?
Yapılan araştırmalar zoofilinin tarihçesinin neredeyse ülkenin tarihi kadar eski olduğunu gösteriyor. Hatta adına zoofili diyerek yumuşattığımız kavramın bazı bölgelerde doğal karşılandığına dair makaleler okumuştum. İnsanın inanası gelmiyor değil mi?
Hayvana bunları yapan insanların akşam olup evlerine gittiklerinde neler yapacağını hayal bile etmek istemiyorum.
Sadece yenmek üzere üretilen hayvanların durumu da aynı diye düşünüyorum. Ayağı toprağa basmadan, mavi gökyüzünü görmeden kafeste doğup doğrudan kesimhaneye giden hayvanlar var. Bunun barbarlığın son noktası olduğunu düşünüyorum.
Hayvanları Koruma Kanunu elbette yetersiz. Zaten henüz Türk Ceza Kanunu kapsamında bile değil, Kabahatler Kanunu'nda yer alıyor. Bazen hiç yoktan iyidir diye nitelendirsek de maalesef hâlâ sahipli ve sahipsiz hayvanın kanun önünde eşit olmadığı bir Hayvanları Koruma Kanunumuz var.
Bence Hayırsızada olayından bir adım dahi uzaklaşamadık. Daha önce filikalarla adaya atılan suçsuz sokak köpekleri şimdi de kamyonlarla ormanlara atılıyor. Yine açlık ve susuzlukla mücadele ediyorlar. Onlar için son sözü insanoğlunun söylemesi hiç de adil değil.
Birçok barınağa örnek olan Yedikule Hayvan Barınağı'nın gönüllülerindensiniz. Barınağınızın hikâyesini, çalışma şeklini, etkinlik ve kampanyalarını kısaca anlatır mısınız? Sizin ve öteki barınakların çalışırken karşılaştığı güçlükler neler?
Aslında tüm barınaklar için geçerli bir tek gerçek var. Gönüllüsü olmayan her barınak hayvanlar için ölüm kampıdır. Yedikule Hayvan Barınağı'nın bu yönden en büyük şansı gönüllülerinin birbiriyle olan bağıdır.
Yedikule Hayvan Barınağı, aslında bir belediye barınağı. Ancak gönüllülük esasına göre işliyor. Tüm gönüllüler iş bölümü halinde. Aramızda gönüllü yöneticimiz, mimar Meral Olcay'dır.
Biz her şeyi değerlendirmeye çalışıyoruz. Mesela ben barınağın basın işleriyle daha çok ilgileniyorum. Gazete haberleri, kampanyalar, ara sıra web sayfası için röportajlar yapıp insanların ilgisini barınağa çekmeye çalışıyorum.
Barınakların en büyük sıkıntısı maddi imkânsızlıklar. Mama ve ilaç en temel ihtiyaçlar. Bir tek köpek kalana kadar bu ihtiyaçlar asla bitmez. Hepimizin günlük okuduğu gazeteler bile öyle çok işe yarıyor ki... Takıp etmek isteyenler www.hayvanbarinagi.com adresinden rahatlıkla inceleyebilir.
Sokak hayvanları sorununa karşı en iyi çözüm "Kısırlaştır-Aşılat-Yerine Bırak" projesi gibi görünüyor şimdilik. O da düzgün uygulandığı takdirde. Ama yine de birçok hayvanseverin vicdanı rahat değil doğal olarak. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Daha iyi bir çözüm yolu var mı?
Kedi ve köpeği yüzlerce yıl önce evcilleştirip insan yararına kullanan bir zihniyetin evlatları olan bizler, şimdi tüm toprak alanı beton ve asfaltla kapladık.
Emin olalım ki, "Yeter artık seni istemiyorum git" dememiz ile ormana, vahşi yaşama dönmeleri imkânsız. Artık sığınacakları bir ağaç kovuğu bile yok. Teknoloji dünyalarını bitirdi.
Dolayısıyla şimdi bunun için insani bir yöntem bulmamız gerekiyor. Kent yaşamında en ideal çözüm "Kısırlaştır-Aşılat-Yerine bırak" projesi gibi görünüyor. Bu bizi üzse de doğal olmasa da maalesef başka bir yol bulunamıyor.
Yazdığınız ve yönettiğiniz "Ezber" filmi geniş kitlelere ulaştı, çok ses getirdi geçen yıl. Yola çıkarken hedeflediğiniz amaca ulaşabildiniz mi? Bundan sonraki film projeleriniz hangi aşamada?
Hedeflediğim nokta olmasa da çok güzel yerlere ulaştığımızı söyleyebilirim. Eskiden hiç dikkate alınmayan bir konu olan havyan hakları Ezber'den sonra ana haber bültenlerine, talk showlara, kültür sanat programlarına, gazetelerin kapaklarına ve hatta çok ünlü köşe yazarının köşelerine taşındı.
Bu bile içinde bulunduğumuz mevcut durum için bence bir devrim niteliği taşıyor. Artık hayvan hakları için başlı başına televizyon ve radyo programları, filmler, belgeseller, kitaplar, şarkılar yapılıyor, paneller düzenleniyor.
Notos gibi bir dergide olmak bizler için hayaldi ama şu an beni buradan okuyorsunuz. Henüz yolun çok başındayız ama kazanılan ivme inanılmaz. Dolayısıyla yola devam... Bundan sonrasıyla ilgili yine bir film çalışması var, çok yakında yazım aşaması başlıyor. Umarım yaşadığım sürece bunları yapacak gücüm ve umudum hiç tükenmez.
Bir yandan da adını, üç yıl önce "melek olan" köpeğiniz Dost'tan alan bir radyo programı yapıyorsunuz Alem Fm'de: "Tolga Öztorun'la DOST muhabbeti". Programınızın içeriği, amacı nedir? Dost sözcüğü köpeğiniz özelinde ve genel olarak neleri çağrıştırıyor size?
Her cumartesi 13:00 ile 15:00 arasında yapıyorum. Hayvan hakları üstüne konuşuyoruz. Güncel sorunları duyuruyoruz. Ünlü konuklar, veterinerler, avukat ve eğitmenlerle sorunları konuşup iki saatlik dilimde insanların dikkatini hayvan haklarına çekmeye çalışıyoruz.
İnteraktif bir program, isteyenler telefonla bağlanıp fikirlerini söyleyebiliyor.
"Dost" kelimesi benim için çok şey ifade ediyor. İlk göz ağrım köpeğimin adıydı. Sol el bileğimdeki dövmeyle sürekli benim yanımda. Tüm bu bilince onun sayesinde kavuştum, o yüzden yaptığım her işin içinde biraz Dost olsun istiyorum. O bu dünyaya gelmiş en özel misyonlu köpekti.
Bütün bunlarla birlikte edebiyatla da ilgilisiniz; çocuk öyküleri yazıyorsunuz. Öykü çalışmalarınız devam ediyor mu ve bu aralar kimleri okuyorsunuz?
Öykü çalışmalarım devam ediyor. Çocuk öyküleri kitabı, hayallerimin arasında. Kim bilir belki bir gün gerçekleşir. Çocuklar için bir şeyler yapmak çok önemli. Bizden sonra dünya onlara emanet olacak. Günümüz için bir şeyler yaparken geleceği de düşünmek lazım.
Bu aralar çok güzel kitaplar okuyorum. Programda faydalanabilmek için aynı anda birkaç kitabı beraber okumayı tercih ediyorum. Şu an elimden John Zerzan'm Kaos Yayınları'ndan çıkan "Gelecekteki İlkel" var. Okumakta çok geciktiğimi gördüğüm başka türlü bir kitap. Herkese tavsiye edebilirim.
Ayrıca yakın zamanda konuğum olan usta yazar Seda Kaya Güler'in köpeğinin anısına yazdığı Epsilon Yaymevi'nden çıkan "Köpük Annem ve Ben" adlı anı kitabını okuyorum.
Ve yine radyoda faydalanmak üzere NTV Yayınları'ndan çıkan "Cahillikler Kitabı 2-Hayvanlar Âlemi"ni de okuyorum.
Ayrıca benim için başucu kitabı olan Peter Singer "Hayvan Özgürleşmesi" ve Tom Regan'ın "Kafesler Boşalsın" kitapları da hiç elimden düşmez. (N/BB)