Bu sözler Eski Yugoslavya'da savaşı yaşamış, son 10-15 yılda savaş nedeniyle yaşamını, sağlığını, anne/babasını ve umudunu yitirmiş milyonlarca çocuktan birine ait.
Çocuklar savaşın ve şiddetin en masum kurbanlarından biridir ve her dönemde savaştan etkilenmişlerdir. Bu derlemenin amacı, savaşın çocuk sağlığı üzerine olan etkilerini ortaya koymak ve sağlığın savaş ve barış arasında bir köprü olması olgusu üzerinden çocukların savaştan korunması için geliştirilecek yanıtları tartışmaktır.
Tıp literatüründe "savaş" yerine "çatışma" sözcüğünün tercih edildiği gözlenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) çalışmalarında savaş/çatışma olgusu, karmaşık olağan dışı durumlar başlığı altında incelenmektedir.
Buna göre; karmaşık olağan dışı durumlar, neden olan olgunun ve yardımların ağırlıklı olarak politik etmenlere bağlı olduğu durumlardır. Karmaşık olağan dışı durumların başlıca özelliklerinden biri, genel bir şiddeti içermesidir ve bu şiddetin, insanlara, çevreye, alt yapıya ve mülkiyete yönelik olabilmesidir.
Çatışmalar çeşitli sınıflamalara ayrılarak çatışmanın doğasına ilişkin çıkarımlar yapmak olasıdır. Çatışmanın tanımı; "Barışçı hedefler ya da güç kullanımı dahil, farklı gruplar tarafından üzerinde uyuşulamayan amaçların peşine düşülmesi" olarak yapılmaktadır.
"Silahlı çatışma" daha dar bir çerçevede, tarafların güç kullanımına başvurdukları çatışmadır. "Savaş" genel anlamda daha kesin bir ifade olup, çarpışmalarla devam eden, merkezi olarak organize olmuş savaşçıları ve çarpışmaları içeren, güç ve toprakla ilgili açık silahlı çatışmadır. Bu tanım daha doğru bir tanım olmasına karşın, çağdaş dünyada şiddet gerçeğini yansıtmada daha sınırlı kalabilmektedir.
Günümüzdeki savaşların özellikleri
* Savaşan devletlerin sayısı artmıştır. 1945 yılından 1992'ye kadar savaşan devletlerin sayısı yaygın olarak artmıştır. En belirgin artış soğuk savaşın sonundan sonra ortaya çıkmıştır. 1990-1992 yıllan arasında 49 savaş olmuştur.
Savaşın sayısal artışının nedenlerinden biri olarak küreselleşme gösterilmektedir. Küreselleşmenin etkisiyle devletin rolünün yeniden tanımlanması ve sanayileşmiş ülkelerdeki refah sisteminin krizi nedeniyle duyarlı hale gelen gruplar arasında şiddet, çatışmalarının artmasına yol açmıştır.
* Savaştan etkilenen insan sayısı artmıştır. Soğuk savaş sonrası dönemde değişik gerilimlerin oluştuğu görülmüştür. Bu gerilimler hızlı ekonomik değişimler, politik belirsizlikler ve dünyanın birçok bölgesindeki şiddetli çatışmalarla etkileşim içindedir. BM İnsani İlişkiler Ofisi'nin Mayıs 1999'daki verilerine göre ise, 1.8 milyar kişi bu gerilimlerden etkilenmektedir.
* Savaşlar daha çok üçüncü dünya ülkelerinde olmaktadır. İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan beri yaşanan 181 savaşın 170'i (yüzde 94) üçüncü dünya ülkelerinde olmuştur.
* Ölümler daha çok sivillerde olmaktadır. 18. ve 19. yüzyıldaki savaşlarla, 20. yüzyılın başındaki savaşlarda kayıpların ancak yansı sivillerden oluşmaktaydı. Oysa bu yüzyılda bu oran gittikçe artmaktadır. İkinci Dünya Savaşında sivil ölümler toplam ölümlerin üçte ikisini oluştururken, 1980'lerin sonunda sivil kayıpların toplam kayıplara oranı neredeyse yüzde 90'a çıkmıştır.
Bu durumun nedenlerinden biri teknolojiyle ilgilidir. Havadan bombardıman, potansiyel savaş alanını bir ülkenin bütün topraklarını kapsayacak şekilde genişletmiştir. Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombaları başka bir örnektir. Aynı yol 2.5 milyon insanın öldüğü tahmin edilen Vietnam Savaşı'nda da izlenmiştir.
Savaşlardaki sivil kayıpların artmasına yol açan bir başka neden, günümüzdeki savaşların çoğunun iç savaş olarak patlak vermesidir. Burada askeri kesimle silahlanmış sivil kesimlerin kendi aralarındaki çatışmalar ön plana çıkmaktadır. Siviller, silahlı şiddetin dolaylı hedefleri olmaktan çıkıp şiddetin kasıtlı hedefleri haline gelmişlerdir.
Savaşın etkileri
Geçtiğimiz yüzyılda tüm dünyada silahlı çatışmalar ve insan haklan ihlalleri bir epidemi (salgın) halini alarak sağlığı ve insanlığı tehdit etmeye devam etmiştir. 20. yüzyılda savaşlardan 100 milyondan fazla kişi etkilenmiş, özellikle siviller savaşın ve iç çatışmaların mağduru olmuşlardır.
Günümüzde savaş nedenli ölümlerin yüzde 90'dan fazlası sivillerde olmaktadır. Şiddet, politik cinayetler, sistematik olarak düzinelerce ülkede uygulanmaktadır. 100 milyondan fazla mayın, insan yaşamını tehdit etmektedir. 1995 verilerine göre dünyada her 200 kişiden biri politik baskı ya da savaş sonucu yer değiştirmiştir. Savaşta ölen her bir savaşçıya karşılık bir sivil doğrudan nedenlerle ölürken, 14-15 sivil de yiyecek, su ve yaşam için gerekli diğer gereksinimlerini karşılayamadıktan ya da salgınlar nedeniyle yaşamım yitirmekte ve bunun daha fazlası da fiziksel ve psikolojik olarak yaralanmaktadır.
Savaş en çok çocukları vuruyor
Savaşta ölümler ve çekilen sıkıntılar, en çok, en duyarlı grup olan beş yaşından küçük çocukları etkilemektedir. 1996 yılında, çatışma yaşanan 31 ülkenin 24'ünde beş yaş altı mortalite (ölüm) hızı yüzde beş ve daha fazlaydı. Çatışmalar sırasında, çocuk ölümlerinin yüzde beşi doğrudan travma nedeniyle, yüzde 95'i ise açlık ve hastalık nedeniyle olmuştur. Son 10 yılda iki milyondan fazla çocuk savaş bölgelerinde ölmüştür.
Çocuklar savaşta yaralanıyor; fiziksel, psikolojik ve cinsel travmaya uğruyorlar
Son on yılda, dört milyondan fazla çocuk kalıcı olarak sakatlanmıştır. Savaş sırasında ve sonrasında görülen yaralanmaların ve sakatlıkların en önemli nedeni mayınlardır. Dünyada 70'ten fazla ülkede 60 milyondan fazla mayın vardır. Afganistan'da her iki saatte bir kişi, mayın nedeniyle yaralanmakta ya da ölmektedir.
Savaş nedeniyle, çocukların çoğu, tıbbi bakım olmadan ve çoğu zaman da yalnız yaşamaktadır. Savaşlar nedeniyle bir milyon çocuk yetim kalmıştır. 12 milyon çocuk güvenlik nedeniyle evlerinden ayrılmış; bunların üçte biri ise mülteci kamplarında yaşamaktadır.
Çocuklara yönelik işkence ve tecavüz yaygındır. Bu olgular özellikle etnik kökenli çatışmalarda görülmektedir. Örneğin; Ruanda'daki soykırımda sekiz yaşından büyük her kıza tecavüz edilmiştir. Kuzey Uganda'da, silahlı birlikler köylere baskın düzenlemiş, bu baskınlarda her seferinde 50-100 çocuğu kaçırmıştır. Kızlara tecavüz edilip, seks kölesi haline getirilmekte, erkek çocuklar işkenceye uğramakta ya da savaşta kullanılmaktadır.
Son Kosova Savaşında da benzer örnekler yaşanmıştır. Bu tecavüzler sonrası ölüm, HIV Enfeksiyonu ve diğer CYBH'ler (Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar), intihar, düşükler, kısırlığa varan genital yaralanmalar ve çocukların toplum tarafından dışlanması gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır.
Şiddetle iç içe olan çocuklar şiddeti kanıksamakta, bir yaşam biçimi haline dönüştürmektedirler. Savaşı yaşayan çocuklarda psikolojik etkiyenimler daha fazla görülmektedir. Savaşın psikolojik etkileri çocuğun yaşına, cinsiyetine, kişilik özelliklerine ve önceki deneyimlerine ve kültürüne bağlı olarak değişmektedir.
Çocuklar, uğradıkları fiziksel şiddet, aile üyelerinin yitimi, ev ve diğer toplumsal desteklerin yitimi nedeniyle etkilenmektedirler. Travma sonrası stres bozukluğu yaygın olup, tekrarlayıcı bulgulara sık rastlanmaktadır. Ayrıca anksiyete (kaygı) ve depresyon çocuklar arasında yaygın olarak görülmektedir.
Savaş dönemlerinde silahlı gruplar, sıklıkla gıda desteklerini ve sağlık örgütlerini ve çalışanlarını hedef alırlar. Ayrıca tarım alanlarının mayınlarla kaplanması gibi nedenlerle tarım ürünlerinde kıtlık yaşanır. Genellikle ticari yapının zarar görmesine paralel seyir gösteren üretim olanakları, yiyecek stokları ve alım gücünün kaybı, geniş çaplı yiyecek sıkıntısına neden olabilir.
Sonuçta, insanlar bu nedenlerle, şiddetin neden olduğundan daha büyük çapta göç etmeye başlarlar. Savaş nedeniyle göç etmiş nüfusun kamu binaları, toplama kampları ya da diğer yerleşim alanlarında barınması, alt solunum yolu enfeksiyonları, ishal, kızamık ve diğer salgınlara neden olur.
Beslenme bozuklukları ve bulaşıcı hastalıklar çocukları daha fazla etkilemektedir. Etkili ulusal aşılama programının olmaması epidemi riski altında duyarlı bir grubun oluşmasına yol açar. Bunun son örneği, Kosova'da görülen çocuk felci salgınıdır. Mülteci kamplarında yaşayan çocuklar gastroenterit, alt solunum yolu enfeksiyonları, kızamık ve malarya (sıtma) gibi nedenlerle ölmüşlerdir.
Çocuk askerler, savaştırılan çocuklar
Dünyada en azından 250 bin çocuk asker vardır. Bunların binlercesi 15 yaşın altındadır. Çocuklar, küçük olmaları, göze çarpmamaları, feda edilebilir olmaları ve kolaylıkla ikna edilebilir olmaları nedeniyle savaştırılmaktadırlar. Bazı çocuklar, aileleri tarafından silahlı gruplara satılırken bazıları da kaçırılmaktadır.
Afganistan'da 17 yıl süren savaşta yer alan askerlerin yüzde 45'i 18 yaşın altındadır; ilaç ve alkol bağımlılığı, fiziksel ve psikolojik şiddet asker çocuklar arasında sık görülmekte; çocuklar diğer çocukları hatta aile bireylerini öldürmeye zorlanmaktadırlar.
Savaşlarda on iki yaşın altındaki çocuklara işkence uygulandığı bildirilmekte, soyma, soğuk duş, elektrik şoku, köreltme gibi yöntemler uygulanmaktadır.
1981 yılında Dünya Sağlık Asamblesinde, doktorların ve diğer sağlık çalışanlarının barışın korunmasında ve geliştirilmesinde en önemli belirleyici etken olduğu belirtilmiştir. Sağlığın savaş ve barış arasında bir köprü görevi gördüğü ve barışa geçişi sağlayan bir rolü olduğu belirtilmiştir. Sağlık çalışanları insan haklarını korumaya ve geliştirmeye sorumludurlar.
Savaşın önlenmesi, çocukların kurtulması
Savaşın sona erdirilmesi, barışın sağlanması, en azından çocukların aşılanması ve diğer sağlık girişimleri için insani ateşkesin sağlanması çabaları başta UNICEF olmak üzere pek çok yardım örgütü tarafından gösterilmektedir.
1980'lerin ortasında El Salvador'da yapılan insani ateşkes, UNICEF tarafından gerçekleştirilmiştir. Amaç sadece çocuklarda hastalıkların önlenmesi değil, aynı zamanda savaşın sona ermesi için anlaşmanın çerçevesinin geliştirilmesidir.
Uluslararası yardım kuruluşlarının yanı sıra sağlık çalışanlarının kurmuş olduğu birçok örgüt savaş karşıtı mücadele yürütmektedir. Nijerya'da, Biefra Ateşkesi'nde, Sınır Tanımayan Doktorlar Hareketi etkili olmuştur.
Savaşın sona ermesinden sonra yapılacak toplumsal rehabilitasyon çalışmalarının başında öncelikle, eşit ve ulaşılabilir sağlık hizmeti sistemlerinin kurulması gelmektedir.
UNICEF bu dönemde özellikle savaş mağduru çocuklara yönelik, kimsesiz çocuklara sahip çıkılması, askere alınan çocukların sivilleştirilmeleri, savaşın zihinlerde yarattığı etkilerin silinmesi, okul yaşamının yeniden başlatılması ve barış için eğitim seferberliğinin başlatılması gibi beş temel strateji belirlemiştir.
Korunmada en etkili yöntem birincil korunmadır. Birincil korumada temel yaklaşım ise, risk faktörlerinin gelişmeden ortaya çıkmasının önlenmesidir. Savaşların en önemli risk faktörü ise artan yoksulluk ve eşitliksizdir.
WHO belgelerinde son 20 yılda görülen savaşlardaki sayısal artışının nedenlerinden biri olarak küreselleşme gösterilmektedir. Çünkü küreselleşme yüksek düzeyde ekonomik ve teknolojik rekabeti gerektirmektedir. Bunun riskleri, bütün bölgelerde eşitsizliklerin artmasına ve yüksek sosyal maliyetlere yol açmasıdır.
Küreselleşmenin bilançosuna bakıldığında yüzde 20 kazanan, yüzde 20 kazanmaya çalışan ve yüzde 60 umutsuzca kaybedenler olduğu görülür. 1960'ta dünya nüfusunun en zengin yüzde 20'sini kapsayan ülkelerle en yoksul yüzde 20'sini barındıranlar arasındaki kişi başı gelir farkı 30 kat iken, bu fark 1990'da 60 kata, 1995'te ise 74 kata çıkmıştır.
Dünyanın en zengin iki kişisinin toplam serveti, tüm az gelişmiş ülkelerin servetinden çoktur. Dünyanın en varlıklı 200 kişisinin serveti, dünya nüfusunun yüzde 41'nin toplam gelirinden daha fazladır. Yine dünyada 1.2 milyar insan günde bir doların altında parayla geçinmeye çalışmaktadır. BM Kalkınma Programı 2000 yılı İnsani Gelişme Raporu'nda, küreselleşmenin gerek ülkeler içinde gerekse ülkeler arasında gelir dağılımı alanındaki uçurumu derinleştirdiği belirtilmektedir.
Artan ekonomik eşitsizlikler uluslararasında ve uluslar içinde artan gerilimlere neden olmuştur. Silahlanma, savaşın korunması gereken diğer bir risk etkenidir. Savaşlarda kullanılan silahların büyük bir kısmı sanayileşmiş ülkelerde üretilirken, bunlar üçüncü dünya ülkelerine satılmaktadır. ABD dahil pek çok "gelişmiş" ülke, kendi silah endüstrilerini geliştirmek amacıyla dış yardımları bir yöntem olarak kullanmaktadır.
BM Güvenlik konseyi üyesi beş ülkeye (Çin, Fransa, Rusya, İngiltere ve ABD) ek olarak Almanya "Büyük Altı" olarak adlandırılmakta ve bunlar dünya silah ticaretinin yüzde 90'dan fazlasını gerçekleştirmektedirler. BM tahminlerine göre, 1960'larda 14 milyar dolar olan yıllık silah ticareti 1994'te 35 milyar dolara çıkmıştır. Üçüncü dünya ülkelerine olan silah satışının yaklaşık yüzde 73'ünü ABD kontrol etmektedir.
İngiltere silah satışlarındaki diğer önemli ülkelerden biridir. Son yıllarda 9 milyar dolarlık satış yapmıştır. Eski kolonileri olan Hindistan gibi ülkeler İngiltere'nin pazarlandır. Aynı zamanda ABD gibi insan haklan ihlallerinin yapıldığı ülkelere silah satmaktadır.
Fransa silah ticaretinde artan bir role sahiptir. 1994'te üçüncü dünya ülkelerine 11.4 milyar dolarlık satış anlaşması yapmıştır.
Bunun yanı sıra silahlanmaya devam eden ülkeler vardır. Bu ülkeler yoksul ve gelişmekte olan ülkelerdir. Gelişmekte olan ülkelerin toplam askeri harcamaları 1960'ta 27 milyar dolar iken, 1991'de 121 milyar dolara çıkmıştır. BM Kalkınma Programı tarafından yapılan tahmine göre, gelişmekte olan ülkelerin askeri harcamalarının yalnızca dörtte birinin ayrılmasıyla 2000 yılı hedeflerinin gerekli kıldığı ek kaynaklar sağlanabilecektir.
Bu hedefler, herkese temel sağlık bakımı, bütün çocukların bağışıklaşması, ileri malnütrisyonun (beslenme bozukluğu) ortadan kaldırılması, herkese temiz içme suyu sağlanması, herkesin ilkokul eğitimi alması ve aile planlaması hizmetleridir. (EÜ/BB)
* Çiğdem Çağlayan, Yrd. Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi