Yazılı basın, dünyanın ve yaşadığım toprakların ne kadar ürkütücü olduğu gerçeğini büyük puntolarla tekrarlıyordu. Konumuz olan aşka ve ilişkilere gelirsek de, magazin basınının aldatılan kadın manşetleri dikkat çekiciydi.
Evet, değişen bir şey yok, kadınlar aldatılıyor, kocaları ya da sevgilileri tarafından. Ama bir farkla: Aldatılan kadınlar ağız birliği etmişçesine "Yıkılmadım, ayaktayım!" diyor.
Fikret Şeneş'in dilimize Bambaşka Biri adıyla kazandırdığı ve Ajda Pekkan'ın okuduğu, birçok yabancı sanatçı tarafından da yorumlanmış I Will Survive'ı mutlaka bilirsiniz. Bu terk edilenlerin şarkısı farklı bağlamlarda da olsa elbet bir yerde, bir şekilde kulağınıza çalınmıştır. Parça, sevgilisinden kazık yedikten sonra onsuz nasıl yaşarım korkusuna kapılan, ama bir başına geçirdiği geceler sonunda güçlenen, yalnızlığıyla barışan ve ardından da kapısına dayanan eski sevgiliye aynen yolu gösteren evrensel kahramanımızın ve gururumuzun hikayesini anlatır.
Parçanın bir yerinde şöyle der: "Sensiz paramparça olacağımı, öleceğimi sandın değil mi, bak hayatta kalmayı başardım, şimdi sen istenmediğin bu yerden çık git!"
İsmi lazım değil, ünlü eşleri tarafından başkaları uğruna terk edilen magazin kadınları da sanki basına demeç vermeden evvel bir tur I Will Survive dinlemiş ve hatta demeç esnasında da parça fon müziği olarak zihinlerinde çalmaya devam etmiş gibi.
Kabul etmek lazım, Bambaşka Biri ve de I Will Survive, çok motive edici şarkılar. Yani kişisel deneyimlerin en berbatlarından biri olabilecek terk edilme, o da yetmezmiş gibi bir de aldatılma işin içine girdiğinde bile insanın kendini kandırmasına bir nebze de olsa yarayabiliyor. Ama bu içler acısı, hatta iç paralayıcı durumla başetmek, aceba mümkün mü?
Mevzubahis kadınların erdiğine inanıyorum. İnsanın böyle bir durumda bu tepkileri verebilmesi için ya sürekli damardan serum niyetine I Will Survive alıyor olması, ya da artık üst insan mertebesine ulaşması lazım. Ve tüm hemcinslerim adına umutla diliyorum ki, gerçek ikincisidir. Bunu da sadece zaman gösterecek.
"Aşk Her Şeyi Affeder mi?" başlıklı yazımda değindiğim bir nokta da esasında bu kadınların başarısının altında yatan sır olabilir. Belki onlar, çoğumuzun ısrarla ıskaladığı çok basit bir gerçeği fark ettiler: Hayatımıza aldığımız o adam sandığımızın aksine kanımız ve de canımız değil, aslında sadece elin adamı. Yani geldiği gibi gidebilir.
Güzelliğin beş para etmez, bendeki bu aşk olmasa...
Maalesef aşk, başlı başına mantıksızlıklardan beslenen bir duygu olduğu için affetme eğilimi gösterebilir, ama ilişkinin böyle bir durumda affetmemeyi bilmesi gerek sevgili okuyucular.
Charlie Kaufman'ın muhteşem senaryosundan filme aktarılan Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Sil Baştan)'da olduğu gibi ilişki sonrasında hafızamızı sildirip, yolumuza tertemiz devam etmek teknik olarak mümkün olmayabilir. Ama bırakın gitsin derim, bırakalım gitsin. Çünkü biz ne kadar istesek de, o istemediği sürece değişmeyecek. Midemizde bir burukluk, kalbimizde bir ağrı, uykusuz geceler... Hepsi geçer. Önemli olan bizim için daha iyi bir hayatı yaşamak. Bu kadar kirlenmiş bir dünyada, kendimiz için daha iyi ufak dünyalar yaratmak; bu da ancak bizi hak edebilecek kişilerle kurulur.
Bunun için de yapmamız gereken hep birlikte I Will Survive dinlemekse, dinleyelim. Mesela seneler evvel, karşılıksız aşk mağduru bir yakınım, I Will Survive'ı günlerce dinleyerek kendini iyileştirebilmişti.
Neden olmasındı? Aşkın illa kanatması mı gerekliydi? Nerede kalmıştı o mutluluk dolu güzel günler? Sevenin gözyaşları mıydı aşkın mührü? Sözcükler kalbe saplanan zehirli oklara mı dönüşmüştü? Hepimiz büyümüş, eşek kadar olmuşken, yetmiyor muydu hayatın acıları? Rahat mı batıyordu? Batsındı o zaman, ama bize değil. Hem zaten, yol senin bildiğin, değil miydi?
Ve şimdi, imkanımız varsa, tüm terk edilenler, I Will Survive dinleyelim; yoksa da hep bir ağızdan söyleyelim: Sardı korkular, gelecek yıllar, düşündüm sensiz nasıl yaşanacaklar, gözlerimde canlanınca yaptığın haksızlıklar, güçlendim, her şey bambaşka olacak... (EK/EÜ)