Katılımcılık ve demokrasi
Yerel Yönetimler Kurultayına konuşmacı olarak katılan Türk Mimar Mühendis Odaları Birliği Genel Başkanı Kaya Güvenç, Türk demokrasisinde katılımcılık ilkesinden halkın yönetime katılımının değil, siyasi ve ekonomik aktörlerin katılımının anlaşıldığını söyledi.
Bir ihaleye sadece aktörler katılır. Eğer ortada bir yolsuzluk varsa aktörlerin isteği ile bu yolsuzluğun ortaya çıkması sağlanır. Halk yönetim ve denetim sürecinin dışında tutulur diyen Güvenç, Türkiyede 1980lerden beri uluslar arası sermayenin istediği yasaların çıkarıldığını söyledi.
Güvenç konuşmasını şöyle sürdürdü:
* Bugünkü iktidarın kafasında sivil toplum örgütü olarak sadece Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB) var. Abdullah Gül Anayasanın değiştirilmesi için destek isterken önce bu kuruluşların desteğini istiyor, Türkiye Barolar Birliği aklına daha sonra geliyor.
* İktidar bu iki örgüt dışındaki sivil toplum örgütlerini dikkate almıyor. Bu noktada çıkarılan yasaların ne için ve kim için çıkarıldığını sorgulamak gerekiyor. Yerel yönetimler demokrasinin gelişmesinde önemli bir zemin.
* Uluslar arası sermayenin saldırıları karşısında Türkiyedeki ortakları teslim oldu. Eğer biz yerel yönetimler ile kamu yönetimini ayrı tutarsak uluslar arası sermaye karşısında yenilgiyi kabul ederiz.
* Çünkü Iraka asker gönderen zihniyet ile kamu alanını tasfiye etmeye çalışan, yerel yönetimleri etkisizleştirmek isteyen zihniyet arasında hiçbir fark yoktur.
Tasfiye sürecinin adı kondu: Kamu Yönetimi Reformu
Yerel Yönetimler Kurultayının diğer konuğu Türk Tabipler Birliği (TTB) İkinci Başkanı Metin Bakkalcı idi. Bakkalcı, AKPnin Kamu Yönetimi Reformu çalışmalarının, kamu alanı üzerinde 1980lerde başlayan tasfiye sürecinin adının konması çalışmaları olduğunu savundu.
Dünya Bankasının kimi geri kalmış ülkelerde eğitim ve sağlık hizmetlerinin devlet elinde olması yönünde tedbir aldığını hatırlatan Bakkalcı, özelleştirme çalışmaları nedeniyle Türkiyede insanların eğitim ve sağlık konusunda endişeli olduğunu bunun da toplum içinde isyan ve infial duygularını artırdığını söyledi.
Bakkalcı konuşmasını şöyle sürdürdü:
* 1990larda sosyal harcamalara bütçeden yüzde 25 pay ayrılıyorken 2000li yıllarda bu rakam yüzde 9lara indi. Bütçeden faize ayrılan pay iseyüzde 20lerden yüzde 45e yükseldi.
* Buna rağmen iktidarlar sosyal harcamalara fazla pay ayrıldığını, kamu kesiminde çalışanların fazla olduğunu söylüyorlar. Oysa OECD ülkelerinde sosyal harcamalara en az pay ayıran, kamu kesiminde en az çalışan istihdam eden ülke Türkiye.
* Ama sosyal harcama fazla, kamu kesiminde çalışan çok diyerek bizi aptal yerine koyuyorlar. İktidarların tek avantajı, karşılarında örgütsüz bir toplum olması. (BB)