Ahmet Şık'ın 1 Eylül 2000 tarihli Radikal gazetesinde yayınlanan ve ödül kazanan haberi şöyle:
Güneydoğu'da 15 yıl süren 'düşük yoğunluklu savaş' 35 bin insanın yaşamına mal olurken, çatışmanın kalıntıları hâlâ yaşamı tehdit ediyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın hazırladığı yıllık hak ihlalleri raporlarının ilgili bölümünde 1992-1998 yılları arasında sadece sivil halktan en az 468 kişinin öldüğü belirtildi.
1999 ve 2000 yılının henüz kesinleşmemiş rakamlarına göre de 22 sivil mayınlar nedeniyle öldü. Söz konusu yıllar arasındaki sakatlanma ve yaralanmaların sayısının daha da yüksek olduğu, ancak kesin bilgilere ulaşılamadığı belirtildi.
Mayına bağlı ölüm ve yaralanmaların bunca yoğun yaşandığı bölgede ise ilgili kurumların aldığı önlem,evlere şenlik. Mayınlı bölgeyi çeviren tel örgülerin neredeyse paramparça olduğu alanlarda önlem almak yerine, Nusaybin'de muhtarlıklara bir tebliğ ve tebellüğ belgesi dağıtılarak halka imzalattırılıyor .
Belgede şöyle deniyor: "Koyun otlatmak, ot toplamak veya herhangi bir maksatla askeri yasak bölgeye, mayınlı sahaya girmenin yasak ve suç olduğu, girdiğim takdirde şahsıma uygulanacak tüm hukuki (kanun, nizam, yönetmelik, emir ve talimatlar) yaptırımların uygulanacağı, bu sonuçlardan şahsımın sorumlu olacağı tarafıma tebliğ edilmiş ve anlaşılmıştır."
Diğer ülkelere bakıldığında ise 1979-96 yılları arasında mayınlar sonucu yaralanmış ya da sakat kalmış insan sayısı ise şöyle: Vietnam 60 bin, Afganistan 35 bin, Angola 32 bin, Kamboçya 27 bin, Irak 22 bin, Etiyopya 8 bin, Pakistan ve Mozambik 6 bin.
"Saklanmış katiller" olarak bilinen ve gömülü halde 50 yıl boyunca aktivitesini koruyan mayınlar , dünyada her 20 dakikada bir insanın ölümüne ya da sakat almasına yol açıyor.
Her yıl yüzde 87'sini sivillerin oluşturduğu yaklaşık 26 bin kişi mayınlar nedeniyle ölüyor ya da sakat kalıyor.
UNICEF'in "Ulusların Gelişmesi" başlıklı raporunda dünyada 60'tan fazla ülkede tahmini olarak 116 milyon patlamaya hazır mayın bulunduğu, her yıl da 2-3 milyon yeni mayının döşendiği belirtiliyor.
'Hiçbiriniz küs olmayın'
Mayınla sakatlanmaların, ölümlerin yaşamın bir parçası sayıldığı Nusaybin'de bu kez 6 yaşındaki Harun Elçeoğlu 'nu getiriyorlar yanımıza. Şarapnel parçalarının izleri biçimsiz bir dövme gibi kaplamış yüzünün her yanını. Tek kelime Türkçe bilmiyor. Gözünün birini kaybetmesine, sağ elinin parçalanmasına neden olan mayının patladığı gün kendisini hastaneye yetiştiren amcası Şerif Elçeoğlu'nun yardımıyla konuşabiliyoruz:
" Mayıs ayıydı. Düğün vardı. Evlerin biraz ötesinde taşlarla oynuyorduk. Yerden bir taşı aldım. Biraz ağırdı. Önüme bıraktım. Sonra taş patladı. Korktum kaçtım, sokağın oraya geldiğimde düştüm zaten ."
Patlamanın yeri yakınında bir evin damında fayans döşeyen amca Elçeoğlu,
patlama yönüne baktığında dumanları görür. İçinden, "Acaba bu kez kim?"
dedikten sonra arabasına ihtiyaç olabileceğini düşünerek mayınlı bölgeye
doğru gider. "Biraz gitmiştim ki bir arkadaşım omzuna yeğenimi koymuş
koşarak geliyordu. Her tarafları kan içindeydi. Hemen hastaneye gittik.
Önce Nusaybin ve Mardin devlet hastanelerine, oradan da Diyarbakır Tıp
Fakültesi'ne. Fakültede saatlerce sedye üzerinde beklettiler. En sonunda
bağırıp çağırmaya başladım. 'Burada bir insan, bir çocuk yatıyor' dedim.
Kontrol ettiler. Adana'ya sevk ettiler. Toplam 45 gün tedavi sürdü. Ama
şimdi bir gözü yok. Kör oldu." Bir hayli hasar gören sağ elinin bir parmağı da kopan Harun, bu sene gidememiş okula.
Öğretmen olacak
Elinin çok zayıf olduğunu söylemiş doktorlar. Ne iş bulursa yapan babası
da, elinin tamamına bir şey olsun istemeyerek göndermemiş okula. Okula giderse
öğretmen olacağını anlatan Harun'a 1 Eylül'ün 'Barış Günü' olduğunu söylüyoruz. Utangaç gülümsemesiyle anlamamış gözlerle bir şey söylemesi
gerektiğini düşünüp konuşuyor;
" Herkesin barışmasını istiyorum. Ben de sizin gibi kocaman adamlar olup öğretmen olduğumda öğrencilerime de diyeceğim ki, 'Hiç biriniz küs olmayın. Kavga etmeyin ".
Olmayan elini görmeyen gözüne uzattı
Güneydoğu'da, 15 yıl sürüp ardında on binlerce ölü, bir o kadar da yaralı
ve sakat bırakan "düşük yoğunluklu savaş"ın kurbanlarından birisi şimdi 14
yaşında olan Süleyman Demirbağ . Her yaz olduğu gibi, 1997 yılının
Temmuzu'nda da çobanlık yapıyordu Süleyman. İlkokul diplomasını alalı 3
gün olmuştu daha. Hasadı yapılan bir buğday tarlasında hayvanlarını otlatırken bir arkadaşının bulup getirdiği ve görünüşünden bozuk olduğunu düşündüğü mayını taşa vurmasıyla kulakları sağır eden bir patlama duyuldu.
"Patlayacağını hiç düşünmemiştim. Mayındı ama, bir parçası yoktu.
Kırılmıştı. Hem toprağa da gömülü değildi bulduğumuzda. Bozuk olduğu için
atılmıştır sandık. Ama öyle olmadı. Patlamadan sonra hiçbir şey görmeden
bir süre kaçarcasına yürüdüm. Sağ elimin koptuğunu bilmiyordum. Hissettiğim
sadece bir sızıydı. Dedim ya, gözlerimi temizlemek için elimi kaldırdığımda fark ettim her şeyi. Boşluğu yalayınca elim, öteki elimle kontrol ettim. Ne parmaklarımı tutabildim, ne de elimi. Sadece, bir et parçası yapıştı sol elime. Bir de sıcacık bir şey aktı avucuma. O da kanmış."
Patlamanın ardından arkadaşının korkarak kaçmasıyla tek başına kalan ve görmeyen gözleriyle bir süre yürüyen Süleyman, sonunda yorgun düşüp bayıldı. Bir süre sonra, kendisini bulan bir köylü tarafından hastaneye götürüldüğünde yapacak bir şey yoktu. Sağ elini ve sağ gözünü yitirmişti.
Diyarbakır, Adana ve İstanbul'da tedavisi yapılan Süleyman'ın, yaralanan sağ gözünün biraz gördüğü anlaşıldı. Doktorlar, gerekli ameliyatların yapılması halinde görebileceğini söyledi. Ama ne fayda, kimsenin bu masrafları karşılayacak parası yoktu. Şimdi ortaokulu bitirip Süper Lise'ye başvuru yapan Süleyman, Diyarbakır Tıp Fakültesi'nde takılacak protez el için de sırasını bekliyor. 1 Eylül'ün tüm dünyada Barış Günü olarak kutlandığını hatırlattığımızda ise; " İnsan savaşı yaşamadıysa beni anlayamaz. Niçin birlik ve beraberlik içinde yaşayamıyoruz anlayamıyorum. Okulda bile bazı
öğretmenlerimiz bize, 'terör çocukları' diye sesleniyor. Bunu da
anlayamıyorum. Bir de neden mayınlarla birlikte yaşamak zorunda
kaldığımı...1 Eylül Barış Günü mü?"
"Burası temiz demişlerdi"
Makbule Kaymaz , 8 yıldır protez bir bacakla yaşıyor. Güneydoğulu hemen her
kadın gibi onun da 'kimliği' yok. O yüzden yaşını 45 diye tahmin ediyor. Nusaybin'de yaşayan birçokları gibi o da biliyor mayını. Olmayan sağ ayağı
hiç unutturmuyor mayının ne olduğunu. Oğlunun çevirmenliği vasıtasıyla
konuşuyoruz:
"Hayvanlara ot topluyordum. Hemen her gün girdiğimiz bir
alandı. Çünkü sınırı 300 metre aşağıya kaydırmışlardı.
"Mayınların da temizlendiği söylenmişti. O gün de işimi yapıyordum.
Topladım, topladım. Biraz daha ilerlediğimde ne olduğunu anlayamadan bir patlama
oldu. Düşüp bayılmışım zaten. Komşum Hacer Akkuş gelip çıkarmış beni oradan."
Diyarbakır ve Adana tıp fakültelerinde tedavi gören Makbule Ana, 1993
yılından bu yana protez bacağıyla yaşıyor. Kopan sağ ayağının yerini
tutmasa da "Hiç yoktan iyidir. Ya onu da bulmamış olsalardı" deyip ekliyor, "Ama
mayını bulmamış olsalardı, protezi bulmalarına gerek kalmazdı".
Geçmiş olsun deyip ayrılırken arkamızdan sesleniyor; " Beni mayınlı bölgeden çıkaran komşum Hacer de ertesi yıl mayına bastı. Ama benim kadar şanslı değilmiş. O öldü ".(AŞ/YÖ/NU)