İçel seli yaşadı. Belediyeler, dereleri ve dereleri ıslah etmeyen Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nü (DSİ) suçladı.
DSİ yetkililerinden gelen açıklama ise, taşan derelerle ilgili tek sorumlunun DSİ olmadığını ortaya koydu.
Suçun büyüğü yerleşim birimleri içinden geçen dereleri doğasına aykırı muameleye maruz bırakan belediyelerdi.
Belediyelerin sorumluluğu
Yerel Gündem 21 Mersin Kent Konseyi toplantısına katılan bir DSİ yetkilisinin açıklamaları özetle şöyle:
* İldeki birçok dere 1963 yılında 4373 sayılı Taşkın Sular Kanunu kapsamına alındı.
* Kanun kapsamına alınan derelerin sağlı sollu belirli kesimleri taşkın sınırı olarak belirlendi ve buralara bina yapmanın yasaya aykırı olduğu açıklandı.
* Bu durum, tüm ilgili belediyelere bildirilmesine rağmen, imar planları yapılırken uyarılar dikkate alınmadı.
* Yerel yönetimler derelerden uygunsuz malzeme alarak dere tabanlarını derinleştirdi. Dolayısıyla, DSİ ıslah çalışmaları da zarar gördü.
* Kent içinden geçen taşkın dereleri ile kuşaklama kanallarının kapatılması da taşkınları getirdi.
* Dere membalarındaki orman ve çalılıkları yok edenler de derelerin taşmasında etkili oldular.
Evet, taşma ihtimali her zaman olan derelerin kenarını imara açan, derelerden uygunsuz malzeme alan, taşkın derelerin yollarını kapatan belediyeler, sel felaketinden sorumlu tutuluyor.
Bu sorumluluğun doğa ile ilgili boyutu.
Bir de kentsel boyutu var tabi ki. Toros dağlarından gelen ve denize ulaşması gereken yağmur sularının doğal yolu dereleri bir şekilde tahrip eden belediyeler, kent içinde de suların yolunu tıkadılar. Nasıl mı?
Kent sularının yolu
Güneyden kuzeye devam edemeyen yollar, doğu-batı yönünde yüksek yol ve refüjler, plansız, rasgele yerleşimler, birbirlerini kesen sokaklarla suların önüne sıra halinde setler çekildi.
Denize ulaşamayan yağmur suları da kenti bastı. Küçücük kanalizasyon boruları, yağmur sularını taşımadı. Yarım yamalak, yağmur suyu izale hattı da suları çekmeye yetmedi.
Bunda, yaz aylarında sinek üretiyor gerekçesiyle yağmursuyu hatlarının logarlarını kapatan akıllı vatandaşların katkılarının da unutulmaması gerekir.
Ah belediyeler, ah!
Türkiye'de kamu kesiminin en borçlu kurumlarısınız. Borcu olmayanlarının sayısı parmakla gösterilebilecek kadar az. Kimisi Gaziantep ve Kocaeli örneklerinde olduğu gibi, gerçekten yatırım yaptığı için borçlu, kimisi Mersin örneğinde olduğu gibi, yağma, talan sonucu borçlu.
Yaptıkları yatırımlar, bir kağıt bebek veya kağıttan ev gibi, en küçük etkide harap olacak nitelikte. Ve de bir o kadar da fahiş maliyette.
Bilgisiz, beceriksiz, partizan, hortumcu belediye yöneticileri, kısıtlı kent ve belediye kaynaklarını iyi reel değerlendirmedikleri, uzağı göremeyecek kadar miyop oldukları, estetik anlayışları olmadığı, kendi ve yakınlarının çıkarlarını kent çıkarlarından önde tuttukları için çarpık, kirli, yeşilsiz, beton kentler, köykentler yarattılar.
Şimdi ağlıyorlar. Ancak şimdi döktükleri gözyaşları da timsah gözyaşları. Yarın yaz gelip, seller unutulduğunda, yine bildiklerini okumaya devam edecekler.
Ah belediyeler ah!
Yeni Yıl
Adı 2002. Dünya, Türkiye ve Mersin için pek de iyi geçmeyen 2001'in ardından, yeni yıla yine mutluluk mesajlarıyla girdik.
Benim itirazım var.
Hep söylerim, 31 Aralık-1 Ocak gecelerinde sadece yıl olarak tarih değiştiriyoruz.
Yoksa dünya üzerindeki tüm olaylar, yaşamlar olduğu gibi devam ediyor.
Aslında Türkiye için değişen şeyler var. Katmerlenen vergiler, yeni asgari komik ücret, kamu çalışanlarına yapılacak yüzde 10'luk büyük zam, 2002 1 Ocak itibariyle yürürlüğe girdi.
Yoksa, aksine 1 Ocak sabahı ne Mersin hiç felaket yaşamamış bir görüntüye kavuştu, ne Türkiye ekonomisi fert başına 10 bin dolar milli gelir seviyesine çıktı, ne memurun, işçinin, esnafın, köylünün, çiftçinin, sanayicinin, emeklinin sıkıntıları ortadan kalktı, ne Ladin yakalandı, ne de Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) bombardımanı bitti.
Bizler yine sıkıntı çekmeye, politikacılarımız yalan vaatlere, dünya çatışmaya devam edecek.
AB nöbetleri, pembe mektuplar
2002'de de Avrupa Birliği (AB) kapısı nöbetlerine devam edeceğiz. 2002'de de bir avuç dolar için pembe kağıtlara niyet mektupları yazıp Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankasına göndereceğiz.
Ağaçlarımızı kesmeye, dereleri kurutmaya, topraklarımızı deniz ve akarsulara dökmeye, çarpık kentlerimize yeni konduvari evler yapmaya, vergi kaçırmaya, banka hortumlamaya (eğer kaldıysa tabi), sellerde yüzer evlerde yaşamaya, yollarda trafik canavarı olmaya devam edeceğiz.
Yine birbirimizle didişip sonra "barış, kardeşlik istiyoruz, sevgi ve hoşgörüyü paylaşmak istiyoruz" diyeceğiz. Yine yine yine...
Gördüğünüz gibi yaşamda en ufak bir değişiklik yapmayacağız, 2002'de. Sadece iki sıfırın ardındaki 1 rakamı 2 olacak. Takvim değişecek, zaman değişecek, dünya ve biz yaşlanacağız, ama değişmeyeceğiz.
İsterdim, "2002'de çok mutlu olacağız, tüm dertlerimiz bitecek" diyebilmeyi.
Yıllardır yaşadığımız gerçekleri göz önüne aldığımızda bir tek değişenin, "değişmediğimizi" görmek olması beni umutsuzluğa, mutsuzluğa itiyor.
Yine de yeni yılın tüm dünyaya ve insanlığa mutluluk getirmesini dileyelim. Nasrettin Hoca'nın da dediği gibi "Ya tutarsa".... (RY/NM)