Öne sürülen şey şöyle: Yurtsever insanlar birbirlerini tahrik etmez. Yurttaşlık kodları ve Britanya'nın faziletlerine genel bir inanç olursa, yurtiçi terörizmin gerçekleşme ihtimali düşük olur. Jonathan Freedland'in söyleyişiyle, "sadakatin sürekli olarak aşılandığı" ABD, "kendi topraklarında boy atmış bir İslami terörizmle hiç sürtüşmüş değil." (2)
Bu doğru olabilir (ABD'de Müslüman olmayan bir sürü saldırı olmasına karşın). Ama yurtseverlik, yurttaşların birbirlerine saldırmaya meylini azaltırken, devletin diğer devletlere saldırma meylini artırıyor; çünkü devlet halkının desteğine daha çok komuta edebileceğini biliyor. Eğer yurtseverlik ABD'de bunca güçlü bir kuvvet olmasaydı, Bush Irak'ı işgal edebilir miydi?
Ulusal bağlılığın insanların çektiği acıyı hafiflettiğini öne sürebilmek için, yurtiçi terörizmin, hepsi ulusal çıkar adına gerçekleştirilmiş olan bütün bölgesel ve sömürgeci savaşların, etnik temizlik eylemlerinin ve holokostun acılarından daha az zarar verdiğini iddia edebilmeniz gerekir. Buna inanmak içinse, yalnızca yurtsever olmanız yetmez; şovenist de olmalısınız.
Freedland, Hunt ve the New Statesman'ın önde gelen diğer yazarlarının, elbette bununla ilgisi yok. Hunt, Britanyalılığın "kurumlardan çok değerlere dair" olması gerektiğini öne sürüyor: Britanya'nın "mükemmel bir siyasi liberalizm ve entelektüel araştırma tarihi var; bu da bize dünyanın her tarafından gelen düşüncelere, dinlere ve felsefelere açık bir kamusal alan veriyor." (3) Doğrudur, ama bu değerler yalnızca Britanya'ya özgü değildir; bir de bu değerleri uyandırmak için neden yurtsever olmamız gerektiğini anlamak biraz zor. Britanya'nın korkunç bir emperyalizm ve domuz kafalı bir kafatasçılık tarihi de var; bayrağı salladığınızda bu tarihlerden hangisini övdüğünüzden kimse emin olamaz. Liberalizmi savunmak istiyorsanız, savunun da; sevginizi belli bir ülkenin belli değerlerinin etrafında toplamak niye?
Bu arada, liberal bir yurtseverlik tam olarak neye benzer? Ülkenizin çıkarlarıyla başka birininki çatıştığında, yurtseverlik, tanım itibarıyla, kendi ülkenizinkini seçmenizi ister. Bunun tersine, enternasyonalizm, insanlar için, nerede yaşadıklarına bakmaksızın, en iyi olanı ya da onlara en az zarar verecek olanı seçmek demektir. Enternasyonalizm bize, Kinşasa'da yaşayan birinin Kensington'da yaşayan birinden hiç de değersiz olmadığını ve 101 Kongolu pahasına 100 Britanyalının çıkarını savunan bir politikayı izlemememiz gerektiğini söyler. Yurtseverlik, bir anlamı varsa eğer, bize 100 Britanyalının çıkarını üstün tutmamız gerektiğini söyler. Bunu liberalizmle nasıl bağdaştırırsınız? Bunun ırkçılıktan farkını nasıl açıklarsınız?
İşte bu, her doğru dürüst düşünen kişinin kendi Orwell'iyle kapıştığı noktadır. Koca bilge "yurtseverliğin muhafazakarlıkla bir ilgisinin olmadığını" savunup (4) "İngiltere'nin entelektüellerinin kendi uyruklarından utandıkları belki de tek ülke olmasından" yakınmamış mıydı? (5) Öyle yapmıştı. Ama bunları 2. Dünya Savaşı sırasında yazmıştı. Hitler'le savaşmak gibi bir görevimizin olduğuna -ve böylece bir tarafı tutmamız gerektiğine- kuşku yoktu. Taraflar da ulusal çizgilerle belirlenmişti. Britanya'yı destekleyemiyorduysanız, düşmana yardım ediyordunuz. Ama bugün bizi öldürmeye çalışanlar Britanya yurttaşı. Bizden uyruklarıyla değil, ideolojileriyle ayrılmış durumdalar. Teröristleri harekete geçirenin Irak'ın işgali olmasına varana, Britanya'nın bu işgale katılmasına olanak sağlayan şeyin yurtseverlik olmasına varana kadar, bizi bu pisliğin içine sürükleyen şey yurtseverlik olmuştur.
Çoğu heveslinin bizden göstermemizi istediği bu bağlılık, seçici bir bağlılık. Bir Nazi sempatizanının büyük torunu, birkaç vergi sürgünü ve Amerika vatandaşlığına sahip bir Avustralyalının sahip olduğu sağ kanat basın, kurumlarımızı Avrupa'dan korurken amansız derecede milliyetçi, ama çoğumuzu ABD'ye teslim etmenin peşindeler. Cotswolds'a bayılır, Galler'den nefret eder. Cılız, aristokratik kadınlara, ikinci bir eve bayılır, yontulmamışlardan, çingenelerden, yoksul konutlarından ve karavan parklarından nefret eder.
İki hafta önce, the Telegraph, benimsenmesi halinde yeni bir terörist saldırıyı engelleyeceğini öne sürdüğü, "Britanya kimliğinin 10 temel değerinin" listesini yayımladı. (6) Bunlar bağrımıza basmayı tercih edeceğimiz değerler değildi, ama "kimliğimizin tartışılmaz bileşenleriydi". Bunların arasında, "kraliyetin parlamentodaki egemenliği" ("Lordlar, Avam ve kraliyet bu topraklardaki en üst yetkeyi oluşturur"), "özel mülkiyet", "aile", "tarih" ("Britanyalı çocuklar ... bir dizi muazzam ulusal başarıyı miras alırlar") ve "İngilizce'nin konuşulduğu dünya" ("11 Eylül 2001'deki acımasız saldırılar yabancı bir ülkeye karşı değil, anglodünyaya karşı düzenlenmiştir") yer alıyordu. Bu tartışılmaz talepler teröristlerinkinden o kadar da farklı değil. Ebedi bir halife yerine ebedi bir monarşi. İslami bir tarih görüşü yerine Eton usulü bir tarih görüşü. Ümmet yerine, anglodünya.
Beni bu ülkeden nefret ettirecek bir şey varsa, o da the Telgraph'la "tartışılmaz bileşenleri". Beni Amerika'dan nefret ettirecek bir şey varsa, o da Cumhuriyetçi Parti kongresi sırasında, Zell Miller'ın kendilerini "bu deniz komandosunu Amerikan birliklerine kurtarıcı yerine işgalci diyen birinden daha fazla kimse çıldırtamaz" (7) diye bilgilendirdiği kalabalığın ayağa kalkıp "ABD, ABD" diye bağırması. Her zamanki gibi, bizden teröristlerin işini yapmamız bekleniyor; bu ülkeyi onların adına çirkinleştirmemiz.
Ben Britanya'dan nefret etmiyorum, uyruğumdan da utanmıyorum, ama bu ülkeyi neden bir başka ülkeden daha çok sevmem gerektiğine dair en ufak bir fikrim yok. Bu ülkenin sevdiğim yanları da, sevmediğim yanları da var; aynı şey gittiğim her yer için de geçerli. Yurtsever olmak, kendinize yalan söylemektir; kendinize, yurtdışında ne görürseniz görün, bunun karşısında kendi ülkenizin diğerlerinden daha iyi olduğunu söylemektir. Bunu gözlerinizin sunduğu kanıtla da, insanlığın eşitliğine olan inançla da bağdaştırmak mümkün değil. Orwell'in 1940'ta talep ettiği yurtseverlik, ancak diğerlerinin yurtseverliğiyle karşı karşıya gelindiği zaman gereklidir: Britanyalıların safları sıklaştırmasını gerektiren 2. Dünya Savaşı, eğer Hitler Almanların ulusal bağlılıklarını sömürmeseydi gerçekleşmeyebilirdi. Kendi ülkelerimizi ilk sıraya koymaktan vazgeçtiğimizde, dünya daha mutlu ve güvenli bir yer haline gelecek. (GM/TK)
* George Monbiot'nun the Guardian'da 9 Ağustos'ta yayınlanan yazısını Tolga Korkut Türkçeleştirdi.
1. Eg Richard Littlejohn, 26th July 2005. Patriotism. The Sun.
2. Jonathan Freedland, 3rd August 2005. The Identity Vacuum. The Guardian.
3. Tristram Hunt, 1st August 2005. Why Britain is Great. The New Statesman.
4. Orwell bu ifadeyi hem My Country Left or Right (1940) hem de The Lion and the Unicorn'da (1940) kullandı. İkisi de şu kitapta yer alıyor: George Orwell, 1968. Essays. Penguin, London.
5. George Orwell, 1940. The Lion and the Unicorn. age.
6. Leader, 27th July 2005. Ten core values of the British identity. The Telegraph.
7. Miller'ın konuşmasının tam metnini şu adreste bulabilirsiniz: http://www.cnn.com/2004/ALLPOLITICS/09/01/gop.miller.transcript/