Artık, beyefendi başkasıdır; darbeyle devrilen çöpe gitmiş, yerine kendisini devlet başkanı seçtiren darbecibaşı gelmiştir... Resmi taktıktan sonra, ellerini öyle bir ovuşturuşu vardır ki, karşısında duran resim değil de, sanki büyük ikramiye çıkmış Milli Piyango biletidir. Maalesef bugünkü yaygın basının da (ulusal basın tabirini doğru bulmadığım için 'yaygın basın' diyorum) yirmi iki yıl önceki karikatürdeki işadamı örneğinden pek farkı yok...
Aslında bu konuda pek çok örnek vermek mümkün ama, en çarpıcı olanı, herhalde geçtiğimiz hafta kamuoyunda "ciddi yayın yapıyor" imajı veren bir derginin 3 Kasım 2002 seçimleri öncesiyle sonrası arasındaki taban tabana zıt yayınıdır. Bu dergi, seçimlerden önce kapağın yarısına Tayyip Erdoğan'ın resmini koymuş ve üzerine "Taliban Ruhu" yazmış; diğer yarısında da İsmail Cem'in resmini koyarak, üzerine de "İstanbul Ruhu" yazmıştı...
Seçimden sonra aynı derginin kapağında ne mi vardı; en iyisi yazmayayım! Bu tür basına kimileri "mütareke basını" diyor; kimileri "bataklık basını", kimileri "yalaka basın"; isterseniz bir isim de siz koyabilirsiniz...
Gazeteler, televizyonlar, radyolar esas görevleri olan, en başta "toplumu doğru bilgilendirme" görevini bırakıp, çok çok büyük paralar kazanmak için, önce toplumu yanlış yönlendirerek, yanlı yayın yaparak; sonra da hizmetlerinin karşılığını almak için her türlü ilkesizliği yaparlarsa, bunlar için daha çok isim bulunur! Özal'ın yıllar önce söylediği; ikibuçuk gazete - ikibuçuk parti tarifiyle bugünkü durumu anlatmak istediği şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Farklı köklerden de gelseler, ikisi de aynı çizgide yürüyebilecek iki parti ve iki gazete...
Bir de fazla etkili olmayacak, farklı çizgide bir parti ve gazete... Yani, iki tam - bir yarım! Aslında, bir tam - bir yarım demek daha doğru ya, neyse...Bizler, demokratik toplumlarda, basının dördüncü güç olduğu ilkesiyle büyüdük. Yasama, yargı ve yürütmeden sonra en büyük güç basındı. Güvenilirliği vardı, saygındı; ancak hiçbir zaman yasamanın, yargının, yürütmenin önünde 'güç' değildi. Oysa bugünkü medyanın gücü, her kesimi rahatsız ediyor.
Ancak yine de durum umutsuz değil.. Son seçimler de gösterdi ki, basının desteklediği parti hayal kırıklığına uğramış, aksine basının çok büyük bir hayretle engellemeye çalıştığı parti de başarılı çıkmıştır. Bu sonuç, birçok mesaj içerdiği gibi, aynı zamanda da basına yönelik önemli bir mesaj içeriyor: Halk sadece siyasete ve siyasetçiye güvenmediğini göstermekle kalmadı, aynı zamanda basına da güvenmediğini gösterdi. Bir gerçeği ifade etmek gerekirse: yaygın basın, özellikle son yıllarda asli görevini bir kenara bırakmış, görevini ikibuçuk basın sahibini ülkenin büyük sermayedarları arasına sokma gayretine dönüştürmüştür. Bunda da şimdilik belli ölçüde başarılı olmuştur. Bu nedenle yerel basın önemlidir. Çünkü, yerel basın 'holding medyası' değildir. Her yurtseverin, her aydının, her çağdaş insanın yaşadığı yerde, öncelikle yerel basına; ama 'adam gibi', gerçek anlamda 'basın gibi basına' sahip çıkması gerekir.
Her ne kadar bu doğrudan, kendilerine küçük de olsa bir pay çıkarmaya çalışan yerel basın mensupları olsa da... Gerçek basın, esas işi basın olmayan, basını çıkarları için kullanmaya çalışanları, bir süre sonra geldikleri yere gönderecektir. Yakındır!..(NK/BB)
* Yazar Balıkesir Politika Gazetesi köşe yazarı.