Göründüğu kadarıyla, Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi mezra sakinlerini daha büyük merkezi yerleşim birimlerinde yerleştirmeye çalışacaktır. Bu durumda, bir çok köylü için huzursuzluk kaynağı olacaktır. İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin görüştüğü tüm köylüler kendi evlerine geri dönmek istediklerini belirtmiştir. Doğal olarak, bu insanların kendi topraklarıyla olan bağları güçlüdür. Ayrıca, tanımadıkları kişilerle (özellikle rakip aşiretlerin egemen olduğu yerleşim birimlerinde) oturmak istememektedirler. Tarlalarına ve otlaklarına uzun yolculuklar yapmaları da pratik bir yöntem değildir. Yeniden yerleştirme birimlerindeki toprak dağılımı da tatmin edici olmayabilir. Son olarak, yeniden yerleştikleri birimlerdeki toprağın tam sahibi olamama gibi kaygıları vardır.
Bunlara karşın, hükümet geri dönüşten çok yeniden yerleştirme öngören ve kafa karıştıracak kadar farklı projelerle köylülerin karşısına çıkmaktadır: "Merkez köyler", "cazibe merkezleri", "köykentler" vs. 23 Temmuz 2000 tarihinde, Anadolu Ajansı (AA) Başbakan yardımcısı Mesut Yılmaz'ın Diyarbakır, Bingöl, Şırnak, Batman, Hakkari, Tunceli, Bitlis, Van, Muş, Siirt ve Kars'ta 2.850 aile için bir Acil Uygulama Projesi'nden söz ettiğini bildirmişti.
Temmuz 2001'de, İnsan Hakları İzleme Komitesi bu illerin yedisinden göç ettirilen elliyi aşkın köylüyle görüştü. Bu köylülerin hiç birisi ne Acil Uygulama Projesi'ne dahil edilmiştir ne de dahil edilen bir akraba veya tanıdık bilmektedir. Bu tür girişimleri saran sis perdesi nedeniyle, projelerin birbiriyle ilişkisi, bu projelerden kimlerin yararlanacağı, amaç, hedef ve bütçelerinin ne olduğu açık değildir. İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin görüştüğü hükümet yetkilileri ne bu değişik projelerin eksiksiz bir tanımını ne de yasal temelleriyle ilgili belgeleri verebilmiştir. İnsan Hakları İzleme Komitesi Ekim 2001'de Başbakan'a mektup yazıp bu projelerle ilgili açıklama istemiş, ancak hiç bir yanıt almamıştır.
Merkez Köyler
Diyarbakır'da İslamköy ve Çüngüş'te; Bingöl'de Karlıova'da; Erzurum'da Karayazı'da; Şırnak'ta Başağaç'ta ve Van'ın Çatak ilçesindeki Konalga'da birçok "merkez köy" kuruldu. (1)
Van milletvekili Hüseyin Çelik, yerleşime açıldıktan kısa bir süre sonra Konalga köyünü yerel gereksinimlere uygun olmamakla eleştirdi.(2) Köylülerin topraklarından bu denli uzak yaşamaktan ve yetersiz tarımsal binadan dolayı memnun olmadıklarını belirtti.Ayrıca, köylülerin bu tür yerleşim birimini aşiret şeflerinin etkisiyle kabul ettiklerini ekledi. Aşiret şefi bir korucu ekibinin basında bulunmaktadır ve muhtarın kardeşidir. 2001 Temmuz'unda İnsan hakları İzleme Komitesi Kongala'yı ziyaret etti. Köy şık görünümlü olup 383 evde 2.300 kişiyi barındırmaktadır. Evlerde su ve kanalizasyon sistemi vardır. Halıcılık öğretme atölyesi dahil, köyde bir iş yaratma programı da mevcuttur. Ayrıca, binlerce ceviz ağacı fidanı dikilmiştir.
Çelik'in en azından bazı köylülerin Konalga'da yaşamak için zorlandığı yolundaki iddiası bir köylüyle yaptığımız görüşmede doğrulanmıştır (söz konusu kişi misilleme korkusu nedeniyle adının gizli tutulmasını istemiştir). Köylü, ailesinin Konalga'da tüm sakinlere verilen evi ve bedava koyunları kabul ettiğini belirtti. Bu yardımlardan yararlanmak için, ilgili valice tutulacak büyük meblağlı bono imzalamaları gerekmişti. Aile ise boşaltılmış Konalga köyündeki evlerine gidip orada yerleşmek istemişti. Orası tarlalarına daha yakındı. Köy korucularının şefi yeni yerleşim biriminde yerleşmelerini istiyordu. Karşı çıktıklarında, eski evlerinin elektriğini kestirdi, askerler de evlerini yıktı. Tekrar Konalga'ya dönmek yerine, aile tekrar Van'a geldi.Valinin mahkemeden aldırdığı haciz kararını gördüklerinde şoka uğradılar: kendilerine verilen koyunlar ve boş duran ev için yaklaşık sekiz bin dolar ödemeleri isteniyordu.
İnsan Hakları İzleme Komitesi muhtara köylülerin para cezası ödemeden Konalga'dan ayrılıp ayrılamayacaklarını sordu. Muhtar, köylülerin "iyi niyetle hareket ettikleri sürece" köyde yerleşme veya köyden ayrılma konusunda serbest olduklarını söyledi. Ayrıca, köylülerin topraklarının köyden yedi kilometre kadar uzak olabileceğini de belirtti. Bu ifade, Hüseyin Çelik'in konsantre yerleşim düzenlemesinin tarımla uğraşan bir toplum için uygun olmadığı yolundaki görüşlerini doğrulamaktadır. Konalga aslında karma bir ekonomiye sahiptir. 163 korucusunun korucu maaşlarının ceviz ve arıcılıktan elde edilecek gelirden daha yüksek olduğu hemen hemen kesindir.
Güvenlik işlerini koordine eden İl Özel İdaresi, konut projesinin yürütülmesinden kısmen sorumludur. Büyük jandarma karakolu göz önüne alınırsa, Konalga'nın şekli ve konumunun güvenlik kaygısıyla belirlendiği açık bir gerçek gibidir. Aynı şey, İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin ziyaret ettiği Van'ın Gürpınar ilçesine bağlı Beşbudak projesi için de geçerlidir. Burada da PKK eylemleri nedeniyle göç etmek zorunda kalan ve büyük sayıda korucu veren bir topluluk yaşamaktadır. Burada, valilikçe sağlanan malzemelerle eski köy yeniden inşa edilmekte, ancak civardaki mezralardan göç ettirilen kişileri yerleştirmek için, Konalga'da olduğu gibi, yeni evler de yapılmaktadır. Köyde önemli ölçüde asker varlığı gözleniyordu. Köy, örneğin "ordu ve köylü elele" ibareleri taşıyan pankartlarla süslenmişti.
Konalga ve Beşbudak'ta köylülerle askerler arasındaki ilişkiler iyi gibi görünüyordu. Çatak kaymakamı Ahmet Altıntaş da toplumun refahı ve kalkınması konusuyla gerçekten ilgileniyordu. Bunlar güvenlik güçleri yerine PKK baskınlarından dolayı acı çekmiş topluluklardı. Bu anlamda, göç ettirilmiş nüfusun azınlığını oluşturuyordu. Göç-Der'e göre, İslamköy ve Başağaç köylerindeki çoğunluk da koruculuk sistemiyle yakından ilişkili ailelerden oluşmaktaydı.
1992'de güvenlik güçlerince yıkılmadan önce, İslamköy'de 350 aile yaşamaktaydı. Şimdi yalnızca ell ibir hane var ve bunların otuz ikisi köy korucularına aittir. Bu korucuların "gönüllü" (yani, bedava) koruculuk hizmeti vermeyi kabul etmeyen köylülerin dönüşünü engelledikleri söylenmektedir. (3) 1988'de boşaltılan Başağaç köyü, 179 konut ile yeniden inşa edilme sürecindedir. İlk evler 2001 Haziran'ında yerleşime açılmıştır. Göç-Der'in yerel kaynaklardan edindiği bilgilere göre, şimdi bu köyün tüm nüfusu koruculardan oluşmaktadır.(4)
Köy-Kentler
Türkiye'nin 1990'ların ortasındaki Köye Dönüş Projesi için Dünya Bankası'na yaptığı finansman başvurusu Bankanın açıklamadığı nedenlerle reddedilmişti.(5) Türkiye şimdi yeni bir proje için - Köykent projesi için -uluslararası finansman başvurusu yapmaktadır.
Karadeniz bölgesinde Bolu yakınlarındaki Mesudiye'de (güneydoğudan uzak bir yer) ilk Köykent projesini Eylül 2000'de başlattığı zaman, Başbakan Bülent Ecevit projeyi köyden kente olan göçü durduracak, hatta tersine çevirecek bir girişim olarak sundu. Hükümet, göçün ana nedenlerinden birisinin kırsal alandaki altyapı yetersizliği olduğunu saptamıştır. Söz konusu proje, sağlık, eğitim, tarım kooperatifleri ve sanayi tesisleri için finansman sağlamaktaydı. Tekil olarak bu tür yatırımların yapılmasını meşrulaştırmayacak on köy bu hizmetleri ortak olarak kullanacaktı.
Dünya Bankası'nın Türkiye'deki temsilcisi Ajay Chhibber, Mesüdiye Projesinin Kasım ayındaki açılışında bulunmuş ve 22 Kasım 2001 tarihli Akşam gazetesine göre, iyimser bir konuşma yapmış ve Türkiye'nin başka yerlerinde kurulacak köy-kentler için 300 milyon dolarlık finansman sağlanacağını belirtmiştir. Ocak 2002'de, Dünya Bankası teklife temel olacak bilgi toplamak üzere bir ekip görevlendirmişti.
Köy-kentlerin amacı, yöntemi veya bütçe tahsisatı hakkında çok az bilgi mevcuttur. Bununla birlikte, açılış konuşmasında, Başbakan Bülent Ecevit bazı köy-kentlerin güneydoğu bölgesi için de planlandığını, bunların ülke içinde göç ettirilmiş kişilerin dönüşüyle ilgili hükümet programının bir parçası olduğunu belirtmiştir.
İnsan Hakları İzleme Komitesi Dünya Bankası'na mektup yazarak, Türk hükümetinin sorunlu "dönüş" düzenlemelerinin bir parçası olan bir projeye finansman sağlaması ihtimalinin kaygı uyandırdığını ifade etmiştir. Mektupta ayrıca hükümetin göç ettirilmiş köylülere, onlar adına faaliyet gösteren hükümet dışı örgütlere ve bölgedeki meslek kuruluşlarına eksiksiz bilgi vermediği de belirtilmiştir.(6)
İnsan Hakları İzleme Komitesi'ne verdiği yanıtta, Dünya Bankası Türk Hükümeti'nin Köykent yaklaşımının Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi'nden ve merkez köyleri projelerinden ayrı olduğunu belirtmiştir.(7) Ayrıca, köy-kentlerle diğer projelerin kesişmeyeceğini, bu yüzden kaygılanmaya neden olmadığını da eklemiştir. Dünya Bankası'nın İnsan Hakları İzleme Komitesi'ne gönderdiği mektup, ülke içinde göç ettirilmiş kişilerle ilgili sorunların "Türk hükümetiyle işbirliğine öncülük eden BM kurumlarının' görevi olduğunu belirtmektedir. Fakat, aşağıda görüleceği gibi, Türkiye'deki BM kurumlarının geri dönüş sürecindeki rolleri hemen hemen yok gibidir.
Başbakan Bülent Ecevit'in Mesudiye projesini tanıtırken kullandığı sözler iki proje arasında kesişme noktaları olduğuna işaret etmektedir. Köy-kentleri ve merkez köylerini aynı soruna iki farklı çözüm olarak tanımlamıştır:
Merkez köyleri nedir? Son zamanlardaki terörist eylemler nedeniyle, Güneydoğu Anadolu'daki köylülerimizin çoğu evlerinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Şimdi dönerlerse, tekrar terörizm belasıyla karşılaşabilirler. Ekonomilerinin yeniden düzene girmesi kolay olmayacaktır. Bu nedenle, sınır bölgelerinde mecburiyetten merkez köyleri, yani "kompak" köyler çözümüne başvurmak zorundayız. Ancak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da sınırdan uzak yerlerde Köy-Kentler yolundan ilerliyoruz. Köy-Kentlerde vatandaşlar tek bir köye yerleştirilmeyecek, fakat merkez köyde bir araya gelmek üzere tek bir köye toplanacaktır. Önümüzdeki haftalarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu ziyaret edeceğım. Köy-kentlerin ve merkez köyleri projelerinin nasıl yol aldığını görmek için incelemelerde bulunacağım.(8)
Şurası ilginçtir ki, Başbakanlıkta aynı kişi, yani Müsteşar Yardımcısı Selçuk Polat, merkez köyleri, Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi ve köy-kentlerin eşgüdümüyle görevlendirilmiştir. Konalga'daki merkez köyünün kurulmasında rol oynayan Çatak kaymakamı, projeyi şöyle tanımlamaktadır: "Bu, hem Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi'nin hem de Köykent projesinin bir parçasıdır, ancak finansman Köykent projesinden sağlanmıştır."(9) İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin Van ilinde bulunan Beşbudak köyüne yapılan ziyareti sırasında, "Yokluk, açlık ve sefillik çilem değil; merkez köykent gururum, onurumdur," ve "Mağara çağı bitti. Yaşasın Beşbudak merkez köykent" yazılı pankartların evlere asılı olduğu gözlenmiştir.
İnsan Hakları İzleme Komitesi, Köykent Projesi için alınan fonların yetersiz köye dönüş programları, örneğin bir dizi merkez köyleri için yapılacak eğitim ve sağlık yatırımları, için kullanılabileceğinden kuşku duymaktadır.
Mayıs 2002'de, hükümet göç ettirmenin en yoğun olarak yaşandığı on iki Güneydoğu vilayetinin üçünde köy-kentler kurmak istediğini açıklamıştır. Bu iller Muş, Siirt ve Van'dır.10 Ağustos 2002'de, Türkiye'nin Köykent başvurusu üzerinde çalışma yapan Dünya Bankası görevlileri, İnsan Hakları İzleme Komitesi'ne mektup yazarak göç ettirilmenin yaşandığı illerdeki Köykent projelerini desteklememek için büyük dikkat gösterdiklerini belirtmiştir. Bu nedenle, Muş ve Siirt'teki projeleri desteklenmemektedir. Ancak, göç ettirilme olayı yaşanmadığı için, Dünya Bankası Van'daki Özalp projesini desteklemeyi düşünmektedir. (11)
Hükümetin sorunlu olan dönüş programlarından uzak durmakla, Dünya Bankası ilkeli bir yaklaşım sergilemiştir. Ancak, bu yaklaşım, birçok gözlemcinin güneydoğudaki en yakıcı sorun olarak gördüğü bir sorunun çözümü için finansman vermemek gibi ters bir pozisyona da neden olmuştur. Yüz binlerce köylü il ve ilçelerde yoksulluk içinde yaşamakta ya da kendi evlerini geçim olanaklarını kendi çabalarıyla yeniden kurmaya çalışmaktadır. Bu çabalarında ne uluslararası örgütlerden ne de (çoğu zaman) evlerini yakıp göç ettiren hükümetten yardım görmektedirler. Dünya Bankası'nın, dönüş programını yeniden tasarlaması, Dünya Bankası ve diğer örgütlerin destekleyebileceği bir program haline getirmesi için Türk hükümetine baskı uygulayacağını umuyoruz.
Uzun bir zamandan beri, Dünya Bankası Türkiye'nin kalkınma çabalarıyla ilgilenmektedir. Türkiye Dünya Bankası'na 1947'de üye olmuş ve o tarihten bu yana Bankanın önemli bir müşterisi olmuştur. 1990-1997 arasında, Bankanın Türkiye'ye verdiği kredilerin ortalaması yılda 150 milyon ABD doları civarındadır. Destek programlarını genişletmek için, Dünya Bankası Washington'daki Türkiye bürosunu 1998'de Ankara'ya taşımıştır. Genel krediler ve proje kredileri 2000 yılında önemli miktarda artarak proje kredileri 1,8 milyara ulaşmıştır. Toplam kredilerin 2003 yılında 5 milyar dolara yükselebileceği söylenmektedir. Kalınma İşbirliği ve Çatışmalar konusuyla ilgili politikalarına bağlı kalarak, Dünya Bankası Türk hükümetiyle etkileşim içine girebilir ve hükümeti BM'nin Yol gösterici İlkelerine uygun dönüş projeleri geliştirmek için teşvik edebilir. Dünya Bankası'nın Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi'ne yakın ve pozitif ilgi göstermesi, hükümetin geri dönüş çabalarının bu standartlarla uyumlu olmasını sağlayacak bir katalizör olabilir.
Dipnotlar
1 "Merkez köyler", Akşam, 1 Ocak 2002.
2 Turkish Daily News, 4 Eylül 2000.
3 "Köy-Kentlerle ilgili Bilgi" Göç-Der Başkanı Şefika Gürbüz'den alınmıştır.11 Şubat 2002.
4 A.g.e.
5 Dünya Bankası'na gönderdiği 20 Şubat 2002 tarihli mektubunda, İnsan hakları İzleme Komitesi reddedilme nedenlerini sordu. Ancak, 5 Mart 2002 tarihli yanıtında, Dünya Bankası bu nedenleri belirtmemiştir.
6 İnsan hakları İzleme Komitesi'nden Johannes Linn'e mektup. Johannes Linn Dünya Bankası'nın Avrupa ve Orta Asya'dan sorumlu başkan yardımcısıdır. 20 Şubat 2002.
7 Dünya Bankası'ndan Ajay Chhibber'in 5 Mart 2002 tarihinde İnsan Hakları İzleme Komitesi'ne gönderilen mektup.
8 Bülent Ecevit'in Köy-Kent projesinin resmi açılışı Ordu'nun Mesüdiye köyünde yaptığı konuşma, 2 Eylül 2000.
9 İnsan Hakları İzleme Komitesi'yle görüşme, Konalga, Van, 2 Temmuz 2001.
10 Türknet Haber Ajansı, "Köykent toplantısı", 1 Mayıs 2002.
11 İnsan hakları İzleme Komitesi'nin Dünya Bankası'nin Avrupa ve Orta Asya'dan sorumlu İletişim Müdürü Nicholas van Praag ile 13 Ağustos 2002 tarihinde yaptığı telefon görüşmesi.(NK/BB)