Haberin İngilizcesi için tıklayın
Ölüm orucundaki tutuklu avukat Aytaç Ünsal’a sosyal medyadan seslenen meslektaşı Çiğdem Koç, “Senin ve diğer meslektaşlarımın olmadığı bir dünyanın çok daha adaletsiz ve çok daha korkutucu bir dünya olacağını biliyorum, yaşamalısın Aytaç, en çok sen yaşamalısın şimdi...” diye yazdı.
Avukat Aytaç Ünsal, Adli Tıp Kurumu’nun “hapishanede kalamaz” şeklindeki sağlık raporuna rağmen tahliye edilmeyerek hastaneye sevk edilmişti. Halen pandemi hastanesi de olan Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Araştırma Hastanesi’nde tutuluyor. Ölüm orucunun 211. Gününde.
Adil yargılanma talebiyle ölüm orucunda olan avukatlardan Ebru Timtik ise Dr. Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi’nde hayatını kaybetti.
Timtik ve Ünsal’ın tahliyesi için başvuru yapılan Anayasa Mahkemesi, ölüm orucunun kritik aşamasında olan iki avukatın sağlığının tehlikede olmadığına hükmederek başvuruyu reddetmişti.
“Duyduk Aytaç, herkes duydu!”
Avukat Çiğdem Koç’un “Sevgili Aytaç, benim yiğit meslektaşım!” diye başladığı mektubu şöyle:
“Ebru'nun canı Barkın bana "abla" der, senin canın Didem de; yani sana "kardeşim" deme hakkım var sayıyorum, yoksa da affet...
Ebru içimizde bir bıçak gibiyken, o acıyı sağaltacak sen kaldın; o yüzden yazıyorum. Yoksa, henüz Ebru'nun hayatının utancından yüzümü kaldıramazken sana bir şey yap diyecek halim yok.
Nasıl yargılandığınızı, Ebru'yu ve seni ölüm orucu yapmak zorunda bırakan bu süreci en iyi bilenlerdenim sanırım. İsyanda da dava da haklısınız, adım gibi biliyorum.
Seninle aynı politik zeminde durmuyor olmam marifet değil Aytaç, duramadığımdan öyle. Senin kadar insan sevgim, senin kadar memleket ve halk tutkum, senin kadar cesaretim ve inancım yok benim.
Ama emin ol, anlıyorum sizi ve çok saygı duyuyorum; galiba özeniyorum da biraz çok itiraf etmesem de. Kararlılığınızı, cesaretinizi her türlü karşı bilgiye ve duruma rağmen hala halka olan derin inancınızı, insanlara ve birbirinize olan sevginizi görüyorum çünkü.
Ve nasıl birer avukat olduğunuza gelince; imrenmemek ve gurur duymamak mümkün mü? Soma, Ermenek, Şemdinli; saya saya bitmeyecek dava, haksızlığa uğrayan ve kendini çaresiz sayan herkese koşan ve adalet arayan avukatlık pratiğinizi bilmeyen de yok; bakma sen kötü söz söyleyenlere; onlar da biliyorlar ve bazen ulaşamadığın ama vicdanının sana git dediği yere gidemediğin anlarda bu halin karşısında durmaya çalışmak insani bir zaaftır. İnsan olan vicdan yükünün altından kalkamaz, hayattan daha ağır bir yüktür bu.
Aytaç,
Ebru'ya arada "hadi benim hatırım için bırak ölüm orucunu" derdim, çok gülerdi. Kararına saygı duyduğumu bilirdi çünkü ama onu kaybetmekten, bir avukatı adil yargılanmak için ölüme gönderen bir zamanın içinde var olamayacağımdan korktuğumu da bilirdi, kızmazdı bana.
Sana da "bırak" diyecek haddim olduğunu sanmıyorum; ama seni kaybetmek istemediğimi söyleyecek mecalim var hala. Didem'in içinde hiç dinmeyecek başka bir acıya yer açmasın hayat, annen ve baban evlat acısıyla dağılmasın, dostların, yoldaşların acı ve öfkeyle kavrulmasın istiyorum elbette; ama en çok da sana ihtiyacımız olduğu için yaşamanı diliyorum, yaşamanda ısrar ediyorum. Senden en fazla zamanını ve avukatlık ruhsatını alabilirler; cesaretini, inancını, sevgini ve hukukçu kimliğini alamazlar. Yaşadığın müddetçe bu mücadelenin en kararlı, en güçlü kahramanlarından olacağını biliyorum. Senin ve diğer meslektaşlarımın olmadığı bir dünyanın çok daha adaletsiz ve çok daha korkutucu bir dünya olacağını biliyorum.
Duyduk Aytaç, herkes duydu!
Ebru seni bize emanet edip giderken senin yoldaşlığından güç alarak yaptı bunu.
Bir kişi daha eksilmeye, bir kişi daha yok olmaya ve bir acıya daha halimiz kalmadı artık.
Biz sesine ses olmaya, haklılığını haykırmaya devam edeceğiz ama sen de yaşa olur mu?
Beni bir abla sayar mısın bilmem; ama ben seni kardeş sayarak yalvarıyorum sana;
Bizi bırakıp gitme, Ebru'nun da yaşanan bütün haksızlıkların da hesabını sormak için gitme, sensiz bu dünya daha kötü bir yer olacağı için gitme...
Oturup konuşuruz seninle bir gün gelir; kahve içeriz mesela; tatlı tatlı kavga da ederiz.
Yaşamalısın Aytaç, en çok sen yaşamalısın şimdi...
Her daim gülmekten vazgeçmeyen gözlerinden öpüyorum...”
(AS)