bianet’te Çevre ve Kent Haberciliği atölyesine katıldığımda Dolmabahçe Gazhanesi’ni haberleştireceğime karar vermiştim. Gazhane'nin kent belleği açısından önemini anlatacak bir mimara ihtiyaç duyduğumda da aklıma gelen ilk isim Gül Köksal oldu. Köksal’ın endüstri mirası üzerine çalıştığını gazhane haberi için kullandığım kaynaklardan biliyordum.
Kendisiyle röportaj yapmaya niyetlendiğim gün yine “Endüstri Mirası” üzerine yazdığı bir makalenin Açıköğretim kitabından kaldırıldığını öğrendim. Bu sebeple gazhanenin yanı sıra makalesine dair konuşmamamız imkansız olurdu.
Gül Köksal ile Dolmabahçe Gazhanesi ve endüstri mirası ile bu konudaki makalesinin kitaptan çıkarılmasına dair konuştuk.
Yasaklanan makalede gazhaneKanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen akademisyen Doç. Dr. Gül Köksal’in makalesi Açıköğretim Fakültesi’nde okutulan “Kültürel Miras Yönetimi” isimli ders kitabından çıkarıldı. “Endüstri Mirası” üzerine yazdığı makalenin ilgili kitaptan çıkarılmasına ilişkin herhangi bir yazılı bildirim almadığını söyleyen Köksal, bu durumun ilk kez yaşanmadığını da belirtti. KHK ile ihraç edilen başka meslektaşlarının da makalelerinin benzer şekilde kitaplardan çıkartıldığını söyleyen akademisyen, makalesini sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamayla erişime açtı. Lisans üstü ve doktorasında kültürel miras ve endüstri mirası üzerine çalışan Köksal’ın Açıköğretim kitabından çıkartılan makalesinde sanayileşme, sanayileşmenin yer değişimi, işlevsiz kalan endüstri mirasının uluslararası bağlamda nasıl ele alındığı, yeniden kullanılan tesisler, ülkemizdeki durum gibi konulardan söz ediliyor. Türkiye’nin birçok faklı ilinden endüstri mirası örneğini içinde bulunduran makalede gazhanelerin de altı çiziliyor. Aydınlatma ve gaz sağlama amacıyla kullanılan gazhaneler İGDAŞ’ın kurulması ve doğalgazın kullanımının yaygınlaşmasıyla işlevsizleşti. İstanbul’da; Hasanpaşa’da, Yedikule’de ve Kuzguncuk’ta ve Dolmabahçe’de olmak üzere toplam dört gazhane bulunuyor. Bunlardan Dolmabahçe Gazhanesi hem bulunduğu konum itibariyle hem de görüntüsüyle dikkat çekiyor. Maçka Parkı’nın yanında bulunan yuvarlak görünümlü çelik yapının ne olduğu birçok İstanbullu tarafından muhtemeldir ki bilinmiyor. Ancak bu yapı 1853 yılından 1960 yılına kadar kentin gaz ve aydınlanma ihtiyacını karşıladı. Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılan Dolmabahçe Gazhanesi önceleri Dolmabahçe Sarayı’na hizmet etti daha sonra üretimin artmasıyla çevre illeri ve İstiklal Caddesi'ni aydınlattı. İnönü Stadı yapılırken Gazhane, Beyoğlu ve çevresinin gaz ihtiyacını karşılamak adına daha iyi bir nokta olarak belirlenen Kağıthane Poligonu’na taşındı. Böylelikle gazhaneden geriye yuvarlak görünümlü çelikten yapılma “gazometre”si kaldı. İstanbul’da ayakta kalan tek gazometre örneği olan bu yapı 58 senedir çürümeye bırakılmış halde duruyor. 1993 yılında İETT garajı olarak kullanıldı, şimdi de Park ve Bahçeler Müdürlüğü’ne ait. Dolmabahçe Gazhanesi ile ilgili restorasyon çalışmalarına başlanıp, gazhanenin “Meydan Tiyatrosuna” dönüştürüleceği ve İstanbul’a geri kazandırılacağı iddia edilmişti. Ancak senelerdir bu iddiayı doğrulayacak herhangi bir gelişme yaşanmadı. |
"Endüstri miraslarının kamu yararına açılması kentsel kazanım"
Endüstri mirası yapıların kent belleği için önemi nelerdir? Bu yapıları korumanın veya işlevlendirmenin kent ve yurttaşlar için nasıl bir anlamı olabilir?
Endüstri mirası her ülkenin sanayileşme sürecinin izlerini taşır. Kentsel bellek açısından; üretim yapılarının inşa edildikleri yerlerden bu yapılar ve tesislerde çalışan işçilerin, memurların yaşam alanlarına, çevredeki fiziki ve sosyal dönüşüme, emek tarihine dek çok farklı alandan bilgi aktarma özelliği vardır.
Endüstri mirası somut yapılar üzerinden bizlere somut olmayan emek, kent, ekonomi, teknoloji tarihi gibi alanlardan bilgi aktarır. İşçilerin üretim alanları aynı zamanda örgütlendikleri, hak taleplerinde bulundukları, sendikalaştıkları yerlerdir de.
Ancak Avrupa’da 1960’lardan itibaren sanayi tesislerinde büyük oranda üretimler durdu, bitmiş ürünler emek gücünün daha ucuz olduğu ülkelerden getirilmeye başlandı ve çoğu kent içinde kalmış fabrikaların ne yapılacağı gündeme geldi. Bazı fabrikaların yıkımı sırasında açığa çıkan asbest gibi çevre ve insan sağlığına zararlı atıkların nasıl yok edileceği ciddi bir sorun oldu.
Öte yandan bu süreçte endüstri mirası olarak nitelenen tesislerin korunması ve kent yararına yeniden kullanımı gündeme geldi. Burada da önemli olan endüstri mirasının nasıl, ne şekilde, kimin yararına, hangi süreçlerle dönüşüme uğradığı, buralardan kimlerin, nasıl faydalandığıdır. Kent içlerindeki bu kadar büyük yerleşkelerin kamu yararına, yeni iş imkanları da sağlayacak şekilde, 7/24 kullanıma açılması iyi, çağdaş bir kentsel kazanımdır.
"Dolmabahçe Gazganesi'nin açılması mümkün"
Dolmabahçe Gazhanesi ile alakalı olarak kente geri kazandırılması anlamında bildiğiniz herhangi bir proje mevcut mu? Eğer yoksa gazhanenin korunması veya işlevlendirilmesine dair önerileriniz nelerdir?
Dolmabahçe Gazhanesi, İstanbul’da diğer örnekleri Yedikule, Hasanpaşa ve Beylerbeyi’nde olan ve kentin aydınlatma tarihinde önemli yer tutan üretim tesislerinden birisidir. Dolmabahçe Gazhanesi konumu nedeniyle de çok özeldir. Ancak günümüze tesisin çok az bir kısmı erişebildi. Burası çeşitli nedenlerle zaman zaman gündeme gelmiş olsa da, kapsamlı bir proje gerçekleştirilmedi.
Dolmabahçe Gazhanesi dahil, bu yerleşkelerdeki yapıların düzenli bakımlarının yapılıp, sadece açık alanlarının bile kullanıma açılması mümkündür. Ancak bu bir kültürel politikadır. Maalesef ülkemizde kültürel değerler yalnız konumlandıkları alan üzerinden, boş bir arazi gibi muamele gördükleri için çoklukla nitelikli projeler üretilmiyor ve bunlara finansal destek sağlanmıyor. Oysa kent içindeki bu özel alanların barındırdıkları çok yönlü tarihi kentliye sunmaları, fiziki dokunun yaratıcı biçimde yeniden kullanılması evrensel değerde müthiş bir kazanım olur.
"Makalemin çıkarılacağı bana değil editöre bildirildi"
Endüstri Mirası Yönetimi isimli makalenizin Açıköğretim Fakültesi ders kitabından çıkarılmasıyla ilgili herhangi bir süreç işletildi mi? Makalenin kaldırılmasıyla alakalı olarak size herhangi bir gerekçe gösterildi mi?
Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’nde okutulan “Kültürel Miras Yönetimi” isimli ders kitabının 6. ünitesi benim kaleme aldığım “Endüstri Mirası Yönetimi” bölümüydü. Söz konusu kitabın yeniden basımı için bu yaz başında yazarlardan bir değişiklik yapmak isteyip istemediklerine dair yazılı bir bildirim geldi. Kitabın editörüne KHK ile kamu görevinden ihraç edildiğim telefonda iletilmiş ve makalemin kitaptan çıkarılacağı söylenmiş.
Bana ilgili kurumdan doğrudan ulaşan sözlü veya yazılı bir bildirim olmadı. Ben de editör vasıtasıyla öğrenir öğrenmez, yazarlara, makalede geçen kültürel mirasın korunması alanında çalışan ve üyesi olduğum ICOMOS (International Council on Monuments and Sites/Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi), DOCOMOMO (International Committee for documentation and conservation of buildings, sites and neighbourhoods of the modern movement.), Europa Nostra gibi kurumlara durumu bildirdim. Sosyal medyadan da hem bu olayı, hem de makalemi paylaşıma açtım.
Belki de normal koşullarda okunacağından çok daha fazla bir biçimde dostlarımız, emekçi basın sayesinde yaygınlaştı, haber oldu. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Kültürel Miras bölümünde okuyan veya bu bölümü bitirmiş olan kişilerden de makaleyi yararlı bulduklarına dair mesajlar aldım ve buna sevindim doğrusu. Hala ilgilisine hitap edebilmek iyi geliyor.
"Sessiz kalmak istemedim"
Makalenizin ders kitabından çıkarılmasının ardından sosyal medya üzerinden duruma ilişkin açıklama yazarak makalenizi erişimine açtınız. Bu anlamıyla makalenizi erişime açmak bir direniş biçimi olarak yorumlanabilir mi? Karşılaştığınız engellemeleri göğüslemenin buna benzer başka nasıl yolları olabilir?
Bu haber karşısında sessiz kalmak istemedim, elbette çok kızdım ve öfkelendim de, kime ceza verilmeye çalışılıyorsa... Hızlıca hem makaleyi paylaşıma açtım, hem de bu durumu deşifre ettim. Çünkü bunlar bilinmiyor veya bilinse bile görülmek istenmiyor. Bizler, zaten ürettiklerimizin maddi bir bedel ödenmeksizin herkesin kullanımına açılmasını arzu ediyoruz. Bu bağlamda da açık erişime sokmak faydalı bir şey oldu.
Bu elbette bir direniş sayılabilir, kendi köşeme, kabuğuma çekilmeyi düşünmediğimin göstergesi. Ama dayanışma ağlarımız, alan örgütlerimiz, sizler gibi basın, medya emekçileri olmasa bu direnişin bu kadar yayılması mümkün değildi. Makale bir süre için sosyal medyada dolaşacak ama bu sürdürülebilir bir şekilde olamayacak. Bu nedenle “geri döneceğiz” diyoruz, ancak bu süreçte de boş oturmayacağız.
Bireysel direnişi daha kuvvetli kılacak şey, birlikte direnmek ve hatta sadece direnmek değil, proaktif olarak harekete geçmektir. Örneğin ilgili kitaptan tüm yazarlar makalelerini çekseler ve bunu açıkça duyursalar, bu ilgili fakültedeki diğer kitaplara sıçrasa, yani direniş ve tepki kitleselleşse, baskılar bu kadar tek tek tepemize inemeyecektir. Ancak tam da bu baskılar nedeniyle veya pasif kalmak tercih edildiği için bir kısır döngü içine giriyoruz.
Yine de dediğim gibi, tüm baskılara rağmen hiç de yabana atılmayacak sıcacık bir dayanışma ağımız var, birbirimizi yalnız bırakmıyoruz, bırakmayacağız da…”
"Biat isteniyor"
KHK ile işinden edilmiş bir akademisyen olarak şimdi de makalenizin yayınlanması bir şekliyle engellendi. Bu bağlamda iktidar tarafından hali hazırda "bilim insanları yurda dönsün" çağrıları yapılırken içinde bulunduğunuz durumu nasıl nitelendirirsiniz?
Bilimsel üretim ortamının da, diğer tüm alanlarda olduğu gibi iktidara biat etmesi isteniyor, bu çok açık. İktidar ve sermayenin yararına değil de, eleştirel, halk yararına üretim yapan bilim insanlarının çeşitli biçimlerde engellenmeye çalışıldığını biliyoruz.
Diğer yandan bilim insanlarına yurda dönüş çağrısı yapılması, yurt içinde bilimsel bilgi üretiminin ne denli zayıfladığının bir göstergesi. Hükümet kendi ağzı ile bunu açıkça ifade ediyor. Çünkü biliyoruz ki müthiş bir beyin göçü var. İmkanı olanlar ülkede kalmak istemiyorlar.
Baskının gün geçtikçe arttığı bir ortamda, özgür, özerk bir üretim olamaz. Herkes bunun farkında. Bu çağrıya hakikatin peşinde koşan bilim insanlarının icabet edeceğini elbette sanmıyorum. Özgür düşüncenin olmadığı yerde de ilerici bir bilgi üretilemez. (İE/BK)