G-UYUŞMAZLIK:
Davalı Eğitim ve Biiim Emekçileri Sendikası Tüzüğünün "Sendikanın Amaçları" başlıklı. 2. maddesinin (b) bendinde; "Toplumun bütün bireylerinin temel insan haklan ve özgürlükleri doğrultusunda demokratik, laik, bilimsel ve parasız eğitim görmesini, bireylerin anadillerinde öğrenim görmesini ve kültürlerini geliştirmesini savunur" denilmiştir ve davalı sendika yukarıda gerekçede yer verildiği üzere yapılan uyarılara karşın, Tüzüğünde yer alan bu ifadenin Anayasa ve yasalara bir aykırılık teşkil etmediğini, uluslararası sözleşmelerin konuya ilişkin değerlendirmelerine uygun olduğunu, bu nedenle tüzüklerinde değişiklik yapmayacaklarını bildirmiştir.
Görüldüğü üzere yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, sendika tüzüğünün (sendikaların amaçları) bölümünde yer alan, "...bireylerin anadillerinde öğrenim görmesini savunur" ibaresinin kanuna, Cumhuriyetin temel niteliği ve demokratik esaslar unsuruna aykırılık oluşturup oluşturmadığı noktalarında toplanmaktadır.
H-GEREKÇE:
a)Anayasa Açısından İrdeleme:
Türkiye Cumhuriyeti, tek yapılı yani üniter bir devlettir. Bu husus Anayasa'nın 3.maddesinde açıkça "Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür" denilmek suretiyle ifadesini bulmuş ve bu niteliğin doğal bir sonucu olarak da maddede dilinin Türkçe olduğuna yer verilmiştir. Yine bu niteliğin bir başka sonucu olarak 42.maddenin son fıkrasında, Türk vatandaşlarına eğitim ve öğretim kurumlarında Türkçe'den başka hiçbir dilin anadil olarak okutulamayacağı ve öğretilmeyeceği bir Anayasa kuralı olarak öngörülmüştür.
Bir başka deyişle milletin bütünlüğü, kamusal yaşamda milletin tekliği demektir ve bu nedenle kamusal yaşamda ulusal kültür geçerlidir ve hukukun koruması altındadır. Özel yaşamda ise herkes ait olduğunu hissettiği kültürü yaşayabilir (Bülent Tanör-Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 Anayasasına göre Türk Anayasa Hukuku, Yapı Kredi Yayınları, îst,200i, sn: 106).
Devletin tekliği, üniter oluşu Anayasa'nın 4.maddesine göre değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif; dahi edilemez.
Anayasa'nın 66. maddesinde ise"Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür" denilmiştir.
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü kuralı sadece kanun koyucuyu değil, bütün kurumlan ve vatandaşları da bağlayan, onlar açısından da sonuç doğuran bir ilkedir.
42.maddenin 4.fıkrası ise, açıkça "Eğitim ve öğretim hürriyetinin Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmayacağını" öngörmektedir.
Bütün bunlardan çıkan kesin sonuç, Türkiye Cumhuriyetinde öğrenimin Türkçe ile yapılacağı hususudur.
Ana dil en yalın tanımıyla, bireylerin yakın çevreleriyle ilk etkileşimini sağladığı dili ifade eder.
Kişi ana dilini çevresinde öğrenir ve Türkçe'nin kullanımının zorunlu olduğu alanlar dışında bu dili istediği gibi kullanır.
Nitekim toplumda kullanılan farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi bu dil ve lehçelerde yayın yapılabilmesi demokratik bir hak olarak kabul edilmiş ve bu amaç yapılan yasal düzenlemeler hayata geçirilmiştir.
Bu düşüncenin sonucu ve somutlaştırılması olarak da, 2923 sayılı Yabancı Dil Eğitim ve Öğrenimi İle Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun ile Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesine olanak sağlanmış, esasları düzenlenmiş, bu yöndeki hak ve özgürlüklerin uygulanmasına yer verilmiştir.
Buna paralel bir düzenleme olarak 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluşu ve Yayınları Hakkında Kanun ile de Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde yayın yapılabilmesi olanaklı hale getirilmiştir.
Ancak, ana dilde öğrenim ise çok farklı bir kavramdır ve ilk öğretimden itibaren tüm eğitim ve öğretimin devletin resmi dili dışında, farklı dillerde de eğitim ve öğretimde kullanılmasını gerektirir. Bir başka deyişle ana dilde öğrenim haklarının hayata geçmesi, bir devlette sayısı belirsiz ana dilin kamusal alana taşınması demektir.
Bu da üniter bir devlet olan, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan, dili Türkçe olan Türkiye Cumhuriyetimin Anayasası ile bağdaşmaz. Anayasamız gereği Türkiye Cumhuriyetinde "Türkçe'den başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez".
Çünkü farklı dil ve lehçeleri sadece bir kültür öğesi görmek yerine, bu öğelerin "farklı ana diller" adı altında eğitim ve öğretim alanına sokmayı amaçlamak, yukarıda da belirtildiği gibi Anayasaya aykırılık oluşturması yanında, toplumsal çelişkileri, eğitim, öğretim, bilimsel ve kamusal alanda da artırmaya neden olacaktır.
Türkçe eğitim almak, ülkenin kamusal alanlarına, aldığı bu eğitim ve öğretim doğrultusunda katılacak yurttaşlar için bir hak, Türk dilinde eğitim ye öğretim yaptırmakta, yurttaşlarını hiçbir ayrım gözetmeksizin yurttaşlık statüsüyle kendisine bağlamış Türkiye Cumhuriyetinin, yurttaşlarına sunduğu bir hizmet, bir görevdir. Ana dilde öğrenimin hayata geçmesi demek, bir devlette sayısı belirsiz ana dilin kamusal alanda boy göstererek bireyler aracılığıyla kamusal alana taşınması demek olacaktır ki, bu da, yukarıda da belirtildiği üzere ulusal bütünlüğünü, ülkesi ve milletiyle bölünmezliğe ve diline bağlayan Cumhuriyetin üniter yapısı ile bağdaşmaz.
Bu durumda davalı sendikanın, bireylerin ana dillerinde öğrenim görmesini savunması açıkça Anayasaya aykırıdır.
b)Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Açısından İrdeleme:
Anayasanın yukarıya da aynen alınan 5l.maddesi, Sendika kurma hakkını düzenlemiş ve bu hakkın hangi nedenlerle sınırlanabildiğim de göstermiştir.
4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikalar Kanunu'nun; 3/f maddesi Sendikayı, "kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır" şeklinde tanımlanmıştır.
Görüldüğü üzere bu Kanun ile kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve çıkarlarının korunması ve geliştirilmesi amaçlanmıştır ve uluslararası sözleşmelerde de anlamını bulan örgütlenme özgürlüğünün somut bir göstergesidir, şeklidir. Ancak bu örgütlenme Özgürlüğü, hiçbir zaman fertlerin Anayasada ifadesini bulan Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı faaliyette bulunmalarına olanak vermez.
Üzerinde durulması gereken husus bu amaca ulaşmada kullanılan yöntem ve araçların amaçları gerçekleştirmekte gerekli ve yeterli bulunup bulunmadığı, demokratik esaslar karşısında ölçülü bir yaklaşımın benimsenip benimsenmediğidir. Bu yön sadece anılan tüzel kişilik için değil, tüm toplamsal kesitler için de siyasal, ekonomik ve en önemlisi toplumsal uzlaşı ve ortak gelecek için benzeri anlamlan ifade etmelidir.
4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'nun kuruluş işlemlerini düzenleyen 6. maddesi uyarınca sendika tüzüğünün içerdiği bilgilerin kanuna aykırılığının tespit edilmesi halinde, ilgili valilik eksikliklerin tamamlanmasını istemekte, tamamlanmadığı takdirde ise, mahkemece, kanuna aykırılığın veya eksikliğin giderilmesi için bir süre verilmekte, verilen süre sonunda tüzük ve belgeler kanuna uygun hale getirilmemişse, sendika veya konfederasyonun kapatılmasına karar verilmektedir.
Madde hükmü ile, sendika tüzüğünün, kamu çalışanlarının sosyal, ekonomik ve kültürel menfaatlerini sağlamaya uygun nitelikteki unsurlardan oluşması amaçlanmaktadır. Bir ölçüde, sendika hakkının kapsamı belirlenmekte, sendika hakkı adı altında sınırsız bir örgütlenme hakkının ve yararlanmanın söz konusu olamayacağı ifade edilmeye çalışılmaktadır.
Davalı Sendikanın Tüzüğünün 2/b maddesindeki "bireylerin ana dillerinde öğrenim görmesini....savunur" şeklinde belirtilen amacını; düşüncenin ifade edilmesinden başka bir şey değildir, şeklinde savunulmasını, geçerli kabul etmek mümkün değildir. Çünkü dernek, vakıf, sendika, siyasi parti vb. kurumların örgütlenmelerine ilişkin esasları, özel olarak bu konulan düzenleyen Anayasal ve yasal hükümlerin dışına çıkarıp, genel bir düşünce ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında ele almak, bu, kuruluşların tabi tutulduğu özel yasaların varlık sebebini ve amacını ortadan kaldırmak veya görmezden gelmek olur ki, bu da genel hukuk mantığına aykırıdır. Hukuk mantığı ve ilgili yasalarla kurulması ve korunması amaçlanan hukuk düzeni, böyle bir yorumu kabule olanak vermez.
4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'nun 7/b maddesinde, sendikaların tüzüklerinde amaçlarının yer alacağı,
20.maddesinde ise sendika ve konfederasyonların yönetim ve işleyişlerinin Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı olamayacağı,
Kurala bağlanmıştır.
Davalı Sendika, tüzüğünün "Sendika amaçları" başlıklı 2.maddesinin (b) bendinde:
"Toplumun bütün bireylerinin, temel insan hakları ve özgürlükleri doğrultusunda demokratik, laik, bilimsel ve parasız eğitim görmesini, bireylerin anadillerinde öğrenim görmesini ve kültürlerini geliştirmesini savunur."
Amacına yer vermiştir.
Bu amacı, yukarda belirtilen, Anayasanın 51, 4688 sayılı Kanunun 3/f, 7/b ve 2G.maddeleri ile bağdaştırmak mümkün değildir. Çünkü bir sendika, Anayasanın kamu görevlileri sendikası için öngörüp çizdiği sınırlar çerçevesinde faaliyette bulunmak zorundadır ve faaliyette bulunurken de, Anayasanın öngördüğü ve buna dayalı olarak çıkartılan Kanunun da belirlediği ilkelere kesinlikle uyması gerekir.
Davalı sendikanın bireylerin anadilde öğrenim görmesini amaçlaması, bu bakımdan da Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'na ve Anayasaya aykırıdır.
c)Anayasamn 90/son Maddesi ile İnsan Haklan Avrupa Sözleşmesinin 10 ve
11.Maddeleri Açısından İrdeleme:
Kapatma davasının konusu olan tüzük kuralını ulusa! ve uluslararası hukuk çerçevesinde değerlendirmeden önce Anayasanın 9Û/son maddesi İle oluşan durum üzerinde durmak, bu düzenlemenin anlamını ortaya koymak gerekir.
Son fıkraya eklenen cümlede aynen;
"Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır."
Denmektedir.
Bu düzenleme, ulusal hukuk ile uluslararası sözleşmeler arasında oluşabilecek çatışma sorununa çözüm getirmeyi amaçlamıştır.
90. madde uyarınca uluslararası andlaşmaların anayasaya aykırılığı iddia edilemeyeceği için bu andlaşmaların Anayasa ile birlikte yorumlanması gerekecektir.
Anayasanın 25. maddesi ile düşünce ve kanaat hürriyeti , 26.maddesi ile düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, 51. maddesi ile sendika kurma hakkı düzenlenmiştir. İnsan Haklan Avrupa Sözleşmesinin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10., Örgütlenme özgürlüğünü düzenleyen 11. maddeleri, Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunması ve İstihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin Sözleşme, Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin Sözleşme, Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkına İlişkin Sözleşmeler de dikkate alındığında, bu sözleşmeler ve diğer mevzuat iç hukukumuzda bütünleşmiş belgeler niteliği ile yargı yerlerini de bağlayan onaylanmış uluslararası sözleşme niteliğindedir.
Belirtilen metinlerde, ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin önündeki yasal ya da yönetsel engeller açılmaya, kapsamı genişletilmeye çalışırken, bir kısım sınırlamalara da yer verildiği görülmektedir.
Davalı Sendika tüzüğünde yer alan ibarenin, ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında hukuksal koruma bulup bulamayacağı sorununa gelince;
Anayasanın 26.maddesi ile, "Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi..." amaçlarıyla "düşünceyi açıklama ve yayma" özgürlüğünün sınırlanabileceği, Anayasanın 51.maddesi ile sendika kurma hakkının, "...ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlak ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebebiyle ve kanunla ..." sınırlanabileceği, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 10..maddesinde ifade özgürlüğünün "...ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, asayişsizliğin veya suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının ün ve haklarının korunması, gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için kanunla öngörülen bazı formalite/ere, şartlara, sınırlamalara ve yaptırımlara..." bağlanabileceği, benzeri nedenler ile Sözleşmenin 11. maddesinde tanımını bulan örgütlenme ve toplantı özgürlüğüne engeller konulabileceği, Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin Sözleşmenin 8. maddesinde belirtildiği üzere, "Çalışanlar ve işverenlerle bunlara ait örgütler bu sözleşme ile kendilerine tanınmış olan hakları kullanmada, diğer kişiler veya örgütlenmiş topluluklar gibi, yasalara uymak zorunda..." olduklarına dikkat çekilmektedir. Ulusal hukuka bakıldığında sınırlamalara ilişkin düzenlemenin Sözleşmenin 10 ve 11. maddelerinin göz önüne alınarak yapıldığı görülmektedir.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 10 ve 11. maddeleri, görüldüğü üzere güvenceye alınan haklar yanında sınırlama nedenlerine de yer vermiştir. Belirtilen sınırlama nedenleri yanında diğer önemli bir yön, sınırlamanın "yasa ile" getirilmiş olması ve özellikle de "demokratik toplumlarda zorunlu önlemler" niteliği taşımasıdır. Bu koşul, sınırlamaların istisna oluşuyla yakından ilgilidir. Sendika hakkına getirtilen yasak ve sınırlamaların iç hukuk düzenlemeleriyle temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası andlaşmalara uygun bulunup bulunmadığı, iç hukuk düzenlemelerinin bu andlaşmalarla uyumlu olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin, daha önce belirtilen tek yapılı (üniter) devlet anlayışına uygun olarak Anayasanın 3 ve 42. maddelerinde ifadesini bulan, ülke sınırlan içersinde eğitim ve öğretim alanında anadil birliğinin sürdürülmesi yönündeki ulusal istencini işlevsiz kılmaya yönelik bir sendika! amacın, üyelerinin çalışma hayatına yönelik olumlu bir katkıyı ifade edemeyeceği ve yürürlükte bulunan Anayasal ve yasal sisteme aykırı olduğu belirgindir.
Bu nedenle tüzükte yer verilen Anayasa ve ilgili yasaya uyarlılık göstermeyen amaç bendinde belirtilen değişikliğin yapılmasının, ifade ve örgütlenme özgürlüğü alanında demokratik bir eksiklik yaratmayacağı açıktır. Bu açıdan sendika hakkı bu sınırlı nedenle kısıtlanabilir ve sınırlamanın demokratik toplum düzeni için zorunlu bir önlem niteliği taşıdığının kabulü gerekir. Bu bakımdan davalı Sendikanın anadilde öğrenim savunmasının Anayasa'nın 90/son maddesi ile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 10 ve 11. maddesine dayandırılması da olanaksızdır
d) İrdelemelerden Ulaşılan Sonuç:
Anayasamızın 51. maddesi ile 4688 sayılı Kanunun 20 ve 37.maddeleri davalı Sendikaya yapılan müdahalelerin yasal dayanaklarıdır. Bu yasaların koruduğu alan ise Cumhuriyetin temel niteliklerine ilişkin Anayasanın 3 ve 42/son cümlesindeki kurallardır.
Eş söyleyişle; ana dilde öğrenim görmeyi savunmak Anayasanın 3 ve 42/6. madde!eri ile belirtilen hükümlere aykırı bulunduğu, taraf olduğumuz uluslararası temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşmelerle uyumlu iç hukuk düzenlemeleri ve kurallarıyla çatıştığı, demokratik bir toplumda, (üniter devlet yapısını bozmayı amaçlamanın yaptırımının) zorunlu önlemler niteliğinde bulunduğu gözetildiğinde, yukarıda belirtilen nedenler ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K'nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 25.5.2005 gününde bozmada oybirliği, sebebinde oyçokluğuyla karar verildi. (TK)