Genel tarih bilgileri
Dünyada üç temel Hıristiyan mezhebi var: Kronolojik sıraya göre Katolik, Ortodoks, Protestan. Papa, birincisinin kesin egemeni. Üçüncüsünün hiçbir egemeni yok. Ortodokslukta ise Fener, dünya Ortodoks Kiliseleri için "primus inter pares" (= eşitler arasında birinci). Diğer Ortodoks kiliselerine emir verme durumu yok ama bu "ekümenik" (= evrensel) durum onların ayinlerde Fener Patriği'nin adını anmalarını ve kendi seçtikleri dinsel yöneticileri Fener'in onayına sunmalarını gerektiriyor. Kısacası "ekümen"lik, Ortodoks Kiliseleri arasında dinsel protokolde önde gelmek anlamında. Birkaç yıl önce, Fener'in ekümenik olduğunu Papa da resmen kabul etti.
Buna karşı çıkan başlıca iki kilise var: Atina Başpiskoposluğu ve Moskova Patrikliği. Tabii, bir de Türkiye var. Lord Curzon bu patrikhanenin dünyevi siyasal niteliklerden yoksun, sırf bir dinsel kurum olarak kalmasını önermiş, İsmet Paşa da bu sözü senet saydığını belirten bir açıklamada bulunmuştur. Hepsi o kadar.
Dava Yargıtay'ın önüne şöyle geliyor: İstanbul'daki Bulgar Ortodoks Kilisesi (Haliç'teki "Demir Kilise") rahibi Konstantin Kostoff, bir yıl öncesine kadar yapageldiğinin aksine, artık ayinlerde Fener Patriği'nin adını anmamaya başlıyor. Bunun üzerine Fener onun "ruhanilik sıfatı"nı kaldırıyor ve Bulgar Vakfı dinsel kurallara aykırı hareket ettiği için Rahip Kostoff'un iş akdini feshediyor.
Savcı bu durumda "Kostoff'un din özgürlüğü ihlal edildi" diye kamu davası açıyor. Kostoff da "Fener Patriği ve Sen Sinod üyelerinin cezalandırılmasını talep ediyorum" diyor.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2007/5603 sayılı bir karar veriyor. Diyor ki: Kostoff'un din özgürlüğü ihlal edilmemiştir. Cebir veya tehdit unsuru da yoktur. Nitekim bu sıfatın kaldırılmasına ilişkin kararın üzerinden bir yıldan fazla süre geçtiği halde Kostoff ayinlerine devam etmiştir.
Bundan sonrası ilginç. Kararın canalıcı yerlerini siyah puntoyla alıyorum.
Yargıtay'ın ezberini bozalım
1) Fener'in, diğer bir Ortodoks azınlık olan Bulgar kökenlilerinin kilisesi üzerinde dinsel ve hukuksal hiçbir yetkisi yoktur. (karar s.1)
Yanlış. Hukuksal yok ama dinsel yetkisi var. Eğer Türkiye mahkemeleri dünya Ortodoks ilahiyatına da karışıyorsa, bunu da bilmemiz lazım.
2) Lozan Barış Antlaşması ve eklerinde Fener sadece bir azınlığın kilisesi olarak belirtilmiştir. (s.2)
Yanlış. Bir kere, antlaşma metninde Fener hiç geçmez. İkincisi, "Lozan Antlaşması'nın ekleri" diye bir şey yoktur. Sadece, "Lozan'da teati edilen mektuplar" diye bir şey vardır ve onun da "Lozan eki" sayılıp sayılmaması doktrinde tartışmalıdır. Kaldı ki, "eklerin" neresinde? Üçüncüsü, Lozan'da hiçbir azınlığın adı geçmez; sadece "gayrimüslimler" diye geçer. Türkiye'deki en feci ezberlerden biri budur. Lozan'da Rum, Ermeni, Yahudi diye azınlık ismi geçtiğini söyleyen 2. sınıf öğrencim 3'e geçemez.
3) Fener, sadece belli bir azınlığa mensup kişiler üzerinde dinsel yetkileri haiz olan dinsel bir kurumdur. (s.2)
Yanlış. Bir kere, yukarıda da belirttiğim gibi, Lozan'ın hiçbir yerinde "belli bir azınlık"tan bahsedilmez; "gayrimüslim azınlıklar"dan bahsedilir. İkincisi, Fener bu ülkede Rum olmayan Ortodokslar üzerinde de "dinsel" yetki sahibidir: Ortodoks Bulgarlar, Ortodoks Araplar, gibi. Üçüncüsü, Fener dünya Ortodoksları için 1 numaralı dinsel makamdır. Dedim ya, Papalık bile bunu kabul ediyor.
4) Egemen bir devletin kendi topraklarında yaşayan azınlıklara kendi vatandaşlarından farklı bir hukuk uygulayarak çoğunluğa dahi tanımadığı birtakım ayrıcalıkları onlara tanımak suretiyle özel bir statü vermesi, Anayasa'nın 10. maddesine (eşitlik) açıkça aykırıdır. (s.2)
Yanlış. Üstelik, "çoğunluğa dahi" deyişi vahim. Negatif-pozitif hak ayrımını bilmiyor. Azınlıklar hukukunda negatif hak çoğunluğa hatta ülkede bulunan herkese verilen haklardır: seyahat, vs. Pozitif hak ise yalnızca dezavantajlı gruplara (burada: azınlıklara) verilir; çoğunluğa verilmez: kendi okulunda ve kilisesinde kendi dilini ve dinini okutmak, vs.
Birden, Anayasa Mahkemesi'nin 1994 DEP'i kapatma kararı aklıma geldi. Orada da negatif-pozitif hak ayrımı bilmezlikten geliniyor ve üstelik, çoğunluğa mensup vatandaşlar 1. sınıf, azınlığa mensupları da 2. sınıf sayılıyordu (bkz. benim Türkiye'de Azınlıklar kitabım, s.96). Demek ki bu durum yüksek yargı mensuplarımız arasında çok yaygın.
Diğer yandan "özel statü vermek anayasaya aykırıdır" diyor. Hiç anlayamadım. Türkiye'de gayrimüslim azınlıklara bu "özel statü" Lozan'ın 37. ilâ 44. maddeleri arasında zaten verilmiş.
5) Bu nedenle, Patrikhanenin ekümenik olduğu iddiasının yasal bir dayanağı bulunmamaktadır. (s.2)
Zurnanın zırt dediği deliğe geldik sonunda. Yarabbi, biz Ortodoks İlahiyatı'na nasıl karışıyoruz? Diyanet İşleri Başkanlığı mı bu? Ankara Valisi N.Tandoğan, huzuruna komünizmden getirilen bir gence 1930'larda "Ulan, komünist olmak gerekirse önce biz oluruz, sen kim oluyorsun!" demiş bu ülkede ama, "Ortodoks olmak" konusunda da aynı şeyin üstelik 2007'de söylenebileceğini doğrusu düşünemezdim... (BO/TK)
* Baskın Oran'ın yazısı haftalık Agos gazetesinde, 29 Haziran 2007'de yayınlandı.