Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi (TÖDİ) bugün düzenlediği basın toplantısında 4. Yargı Paketi olarak bilinen “İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” hakkındaki görüşlerini açıkladı.
Toplantıya Ahmet Saymadi, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Doç. Zeynep Kıvılcım ile Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Dr. Gülşah Kurt ile Yard. Doç. Mehmet Karlı katıldı.
Saymadi ve Kurt’un okuduğu TÖDİ açıklamasında 3. Yargı Paketi'nin tutuklu öğrencilerin sayısında ve uğradıkları hak ihlallerinde değişiklik yapmadığı belirtildi. Bu dönemde tutuklulukların hükümlülüğe dönüştüğüne dikkat çekildi.
TÖDİ, 4. Yargı Paketi'nin ise tutuklu ve hükümlülerin uğradıkları hak ihlallerini ve “insan hakları ve ifade özgürlüğü” bağlamında mevcut sorunları çözecek nitelikte değişiklikler içermediği ifade etti. Hakların mevcut yasalarla güvence altına alındığı vurgulanarak yasal düzenlemelere gidilmesine gerek olmadan var olan yasaları uygulanmasının sağlanması gerektiği belirtti.
Öğrenciler artık hükümlü
TÖDİ’nin açıklamasından satır başları şu şekilde:
* 3. Yargı Paketi tutuklu öğrenci sayısında ve uğradıkları hak ihlallerinde bir değişiklik yaratmadı. Tahliye edilen öğrencilerin hemen hemen hepsine ceza verildi.
* Tutuklu Öğrenciler Raporu’nda yer alan birçok öğrencinin davası 6 yıldan 47 yıla varan ceza almalarıyla sonuçlandı. Öğrenciler için artık tutukluluktan değil hükümlülükten bahsediyoruz.
* Mevcut yasalarca güvence altına alınmış olan ve herhangi bir yargı paketine, yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmayan sorunlar giderilmedi. “Cezaevleri Disiplin Yönetmeliği” kapsamında hapisteki öğrencilere sürekli; açık görüş, kapalı görüş, telefon görüşü cezaları veriliyor. Kütüphane, spor, ortak görüş gibi haklarını kullanamıyor, sürgünle karşılaşıyor..
* Öğrencilerin cezaevlerinde sağlık sorunlarında da bir düzelme olmadı.
* Tutuklu ve hükümlü öğrencilerin eğitim haklarını kullanmalarında da engeller var. Hapishanelerdeki öğrencilerin eğitim giderlerinin Sosyal Yardımlaşma Vakfı’ndan karşılanması için Adalet Bakanlığı’nın yayınladığı genelge birçok yerde uygulanmıyor. Tutuklu ve hükümlülerin koşullarının düzelmesi, hak ihllalerini önlemek için herhangi bir yargı paketinin çıkarılmasına gerek yok, hükümet mevcut yasalara uymalı.
Tasarı, keyfi uygulamaları kaldırmıyor
* 4. Yargı Paketi bu haliyle hapishanelerde bulunan tutuklu ve hükümlülerin uğradıkları hak ihlallerini çözmekten uzak olduğu gibi isminde belirtilen amacı gerçekleştirecek bir içeriğe de sahip değil.
* Tasarıda öngörülen değişikliklerin çok büyük bir kısmında AİHM içtihatları ile uyum sağlanması amaçlanmakta. Bu kapsamda özellikle Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 6 ve 7. maddelerinde değişiklik yapılıyor. 6. madde de “şiddet unsuru içermesi” ya da “şiddete teşvik niteliği taşıması” vurgulanıyor. “Terör örgütünün propagandası”nın cezalandırıldığı 7. maddede değişiklik ise “propaganda”nın belirsizliği sürüyor. Bu durum, Madde 1’deki, “terör” tanımının muğlaklığı ile birleşince çok sayıda eylemin, keyfi bir biçimde bu kapsama sokularak terör suçu olarak yargılandığı biliniyor. Tasarı bu sorunu ortadan kaldırmıyor.
* 7. madde (b) bendinde propaganda teşkil eden eylemlerin “toplantı ve gösteri yürüyüşü kapsamında gerçekleşmese dahi” propaganda sayılıp cezalandırılacağı söyleniyor. Bu değişiklikle belirli bir örgütün simgesi olduğu ileri sürülen bir kıyafeti andıracak şekilde giyinerek sokakta yürüyen bir kimsenin bu suçu işlediği ileri sürülebilecek.
* 7. maddenin ikinci fıkrasının özellikle b) bendi, önceki paragrafta cezalandırılan genel “propaganda” kavramından bağımsız olarak “terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli etme” kriterinden hareketle cezalandırılmaktadır. Bu durumda, Tasarı ile propaganda bakımından getirilmek istenen “terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek veya bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde” hareket etme zorunluluğu, özellikle, “propaganda” sözcüğünün geçmediği (b) bendi açısından aranmayacaktır. Oysa, terör örgütü propagandası nedeniyle yapılan yargılamalarda TMK madde 7/2, a) ve b) bentlerinin ne kadar çok uygulama alanı bulduğu düşünülürse, şiddeti övme ya da şiddeti teşvik kriterinin bu bentleri de içerecek şekilde bir düzenleme yapılmaması büyük bir eksiklik olacak.
* Tasarıyla, aynı zamanda Türk Ceza Kanununun “suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu”nu düzenleyen 220. maddesinde yapılmak istenen değişiklikle TMK’da öngörülen değişiklikteki gibi ifade özgürlüğüne yapılan hukuka aykırı müdahaleleri azaltma gayreti içerisine girildiği anlaşılıyor.
Mevcut sorunlar çözülmüyor
*Öğrencilerle ilgili yargılamalarda, propaganda ile bu hükümlerden biri veya diğeri birlikte ele alındığından, örgütü destekleyici fiil ve hareketlerin bulunduğuna kanaat getirildiğinde, zaten işlendiği iddia edilen suç ya da suçların “örgüt adına işlendiği” ya da “örgüte yardım ve yataklık” niteliğinde olduğu ileri sürülerek, bu suçlamaların muhatabı olan kişiler, örgüt üyesi gibi ceza alıyorlar. Kişinin propaganda suçundan yargılanmaması, o kişinin ifade özgürlüğünün sınırlarının genişlediği anlamına gelmiyor. Bu özgürlüğe müdahalenin başka araçları var olduğu sürece, belirtilen amaca ulaşılabilmesi mümkün değildir.
* Yalnızca bir siyasi partinin ya da herhangi bir siyasi örgütün toplantılarına ya da düzenlediği gösterilere, yürüyüşlere, bir anma etkinliğine katılmak, slogan atmak gibi eylemler, iddia olunan suç örgütüyle bağlantının varlığına delil olarak iddianamelerde yer alıyor ve örgütle bulunduğu iddia edilen bağın somut bir şekilde ortaya konulmasına ihtiyaç duyulmaksızın ya da başkaca delillerle desteklenmeksizin bu hükümler kapsamında aylar, yıllar süren tutuklamalara dayanak teşkil edebiliyor. Sözü geçenler hükümler varlığını sürdürdüğü ve bu şekilde uygulanmaya devam ettiği müddetçe ifade ya da örgütlenme özgürlüğü alanına yapılan müdahalelerin azalacağı ileri sürülemez.
* 220. maddenin 6 ve 7. fıkraları ile örgüte yardım ve yataklık görünümü altında bir takım suçlar yaratılarak ceza sorumluluğu farklı bir düzeyde devreye sokulmak isteniyor. Kişilerin örgüt ile somut bir bağlantısı kurulmaksızın, terör faaliyetleri içinde bulunduğu iddia edilen bir örgüte yardım etmek, bu örgüte destek vermek gibi hareketler, “tehlikelilik” ölçütüne göre cezalandırılmak isteniyor. Bu tür düzenlemeler düşman ceza hukuku uygulamasına kapı açmaktadır. Bu nedenler tamamen kaldırılmaları zorunludur. Aksi halde ifade özgürlüğünün sınırlarının genişletildiğinden bahsedilemez. Asıl yapılması gereken, bu maddelerde yer alan düzenlemelerin (TCK madde 220/6, 7 ve 8) tamamen yürürlükten kaldırılması ve örgütün eylemlerine, örgüte üye olmamakla beraber katılan kişilerin, işlenmesine iştirak ettikleri suçtan cezalandırılmalarıdır
* Tasarı; “insan hakları ve ifade özgürlüğü” bağlamında, özü itibariyle, mevcut sorunları çözecek nitelikte değişiklikler içermemektedir.
Yasa değişikliğine ihtiyaç yok
TÖDİ “Öğrencilerin de içinde olduğu geniş bir kitle yönünden, yürürlükteki ceza hukuku ve yargılama mevzuatının yol açtığı insan hakkı ihlalleri sorununu çözmek” için şunlar yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
* Tasarıda İHAM içtihatları ile uyum sağlamanın amaçlandığı birçok değişikliğe gerek yok. Özellikle ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerle ilgili, yalnızca mevcut yasaların uygulanması bakımından İHAM içtihadı gözetildiği takdirde aynı sonuca ulaşmak mümkün. Anayasanın 90. maddesi bu yönde bir uygulamaya imkan veriyor ve bunun için ayrı bir yasa değişikliğine ihtiyaç yok.
* Yürürlükteki TMK kaldırılmalı. Buradaki “terör” tanımı mevcut haliyle devam ettiği ve bu tanımdaki muğlaklık ve belirsizlik TMK’daki diğer suç tanımlarıyla desteklendiği sürece ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kalkmasına imkan yok. Bu suçlardan dolayı olağanüstü yargılama usulleriyle yargılama yapan mahkemelerin de varlığına son verilmelidir.
* 3. yargı paketinde yer almadığı gibi 4. yargı paketinde de asli bir tedbir gibi uygulanan tutuklama sürelerine ilişkin somut değişiklikler yok. 4. Yargı paketi ne keyfi tutuklamalara ne de tutukluluk sürelerinin uzunluğuna çözüm getirecek bir içeriği var.
TÖDİ açıklamasını 28 yıl hapis cezası alan Ege Üniversitesi öğrencisi Savaş Uçar’ın mektubundan bir bölümle bitirdi:
“Devletimiz sağ olsun her tarafta barış diye bağırıp duruyor. Bırakın size göre bu suçları işleyenlerle barışmayı; siz daha hiçbir suçu olmayanları nasıl kandıracaksınız, adaleti getireceğiz, barış olacak diye… Adımın savaş olması bile kanıt olarak gösterilip bu cezayı vermiş olabilirler. Hayatta en çok istediğim şeyin ‘Barış’ olduğunu nereden bileceksiniz ki! Kardeşimin adı Barış’tır, devletten tek istediğim onu rahat bırakmaları. Belki de ismi onun kurtulmasını sağlar”(BK/HK)