Diyarbakır'da mahpus edilen gazeteciler arasındaki Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan'ın, birlikte tutuklu olduğu 18 gazeteci hakkında hazırlanan 728 sayfalık iddianame hakkında kaleme aldığı yazıyı yayımlıyoruz. |
Aradan geçen bunca zaman sonra hazırlanan iddianame mahkeme tarafından kabul edildi ancak davanın açıldığı Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi de sanki ‘üç ay da benden gelsin’ dercesine 11 Temmuz’a duruşma günü belirledi.
Ayrıca tensiple tahliye talebimiz de reddedilerek, var olan hukuksuzluk ısrarla sürdürülmeye çalışılmaktadır. Yine de bunca şeye rağmen iddianamenin hazırlanmış olmasını olumlu bir adım olarak görmekteyiz. Bu gelişme bu açıdan önemli. Baştan beri aslında bizlerin herhangi bir suçunun olmadığını, yaptığımız işin tamamen gazetecilik faaliyeti olduğunu ve gazeteciliğin de suç olmadığını söylemeye çalıştık.
Bu gerçeklik, iddianame ile birlikte daha net ortaya çıkmış oldu. Kolluğun komplovari yürüttüğü soruşturmaya ve iddia makamının zorlama yorumlarına rağmen adeta ‘dağ fare doğurdu’ deyimini doğrularcasına içeriği tamamen boş, şişirme bir iddianame ile karşı karşıyayız. Siz bakmayın iddianamenin yedi yüz bilmem kaç sayfadan oluştuğuna. Aslında savcılık makamı bizim bile uzun uğraşlar sonucu anlatmayı başaramayacağımız bir şekilde dosyayı, nasıl gazetecilik yaptığımızı kanıtlayacak materyallerle doldurmuş durumda.
Dosya içeriği ağırlıklı olarak yaptığımız haberler, çektiğimiz programlar, anlatmaya çalıştığımız, yazmaya çabaladığımız bir dolu delilden oluşmaktadır. Tamamı açık kaynaklarda yayımlanan, herhangi bir gizli saklısı olmayan, kendimizin zaten yayınlanması ve yayılması için çaba gösterdiğimiz bir dolu ‘delil!’
Bilmem hatırlar mısınız? Gözaltına alındığımız süreçte Emniyet Müdürlüğü, kameralarımızı, fotoğraf makinalarımızı, bilgisayar ve hard disklerimizi ele geçirilen suç delilleri niyetine ‘Terörle Mücadele’ yazısı önünde sergilemişlerdi de tüm dünyaya rezil olmuşlardı. Aslında doğru yapmış, doğru söylemişlerdi; onlar bizim ‘suç aletlerimiz’di.
Biz gazeteciler kamerayla, fotoğraf makinasıyla, yazı yazdığımız kalemle, bilgisayarla, not tuttuğumuz defterle suç işleriz. Bu suç aletleriyle işlediğimiz suçları da göstere göstere yayımlarız. İşte bu işlediğimiz suçlar da derlenir, toplanır, devletin tüm imkanları seferber edilerek büyük uğraşlar sonucu iddianameye dönüşür. Nasıl ki o gün haber ve programcılık cihaz ve teçhizatlarımız suç aleti olarak gösterildiyse, bugün de yaptığımız gazetecilik suç unsuru diye iddianameye dönüşmüştür.
Bilinmesini isteriz ki, ortada bir suç varsa bu suçu işleyenler bizler değil, bizi hukuksuz bir şekilde aylardır özgürlüğümüzden mahrum bırakanlardır. Ve bu suçun üstü öyle komplovari operasyonlarla, işi boş iddianamelerle örtülemez.
Yine peşinen söyleyelim ki; bizler gazeteciyiz. Eğer gazetecilik suç olarak görülüyorsa biz bu suçu işlemeye devam edeceğiz. Bu nedenle ilgili makamlara tekrardan çağrıda bulunuyoruz; mesnetsiz iddialarla yeterince mağdur edildik. Bu hukuksuzluğa artık bir son verin ve tutuklu gazeteci arkadaşlarımızı, bizleri bir an önce tahliye edin.
Bu vesileyle tekrardan başta meslektaşlarımız, basın meslek örgütleri ve tüm kamuoyunu dayanışmayı büyütmeye, gazetecilere yönelik hukuksuzluklara karşı sessiz kalmamaya çağırıyoruz.
11 Temmuz’da görüşmek dileğiyle…
TIKLAYIN - Tutuklu Kürt gazetecilere 15 yıla kadar hapis talebi
TIKLAYIN - İstanbul'dan Diyarbakır'a gazeteci dayanışması
(HA)