“Ne zaman ki Hrant Dink’in gerçek katilleri bulunup gerekli cezayı alırsa, Aram Tigran’ın mezarı ne zaman Diyarbakır’a gelirse ve Ermeni soykırımı ne zaman tanınırsa o zaman Türkiye’ye adaletin geldiğine inanır ve geri dönüş yaparım. Adaletin olmadığı bir yerde yaşamak anlamını yitiriyor.”
Türkiye'de gazeteciler, "devleti zora sokan haberler yapmak", "örgüt emriyle haber yapmak", "devlet yetkililerini aşağılamak" gibi suçlamalarla yargılanıyor ve ceza alıyor.
BİA Medya Gözlem Raporu’na göre, 66 gazeteci ve 27 dağıtımcı Ekim ayına hapishanede girdi. 66 gazeteciden 36’sı ve 27 dağıtımcıdan tümü Kürt medyasından.
Ermeni gazeteci, yazar Cevat Sinet Türkiye’yi terk etmek zorunda bırakılmış gazetecilerden biri.
İltica talebi mahkemede Sinet ve ailesi Belçika'daki ilk günlerini, mülteci kampında geçirdi. Daha sonra otele yerleştirildiler. Şu anda eşi ve çocuğuyla beraber otelin bir odasında kalıyor. İltica taleplerinin kabul edilip edilmemesi, 4 Aralık’taki duruşma ile belirlenecek. |
Sinet, ailesiyle birlikte Adana'da yaşarken, hakkında açılan davalardan dolayı, Belçika'ya iltica etmek zorunda kaldı.
“Öğrendim ki, soykırım mağduruyuz”
Gazeteciliğe 1993'te, Adana'da başlayan Sinet, daha çok azınlıktaki halklar üzerine araştırma yaptı. Öyküsünü şöyle anlattı:
“Gazetecilikte ilk deneyimim ailemle başladı. Dikran Gazeriyan amcam Suriye Qamişlo’daydı ve biz Türkiye’deydik. Diğer amcam Rızgo Hollanda’daydı. Ailem neden dağılmıştı? Neden biri Suriye, biri Türkiye, biri Hollanda’daydı? Neden biri Dikran, diğeri Mustafa’ydı? Ve benim adım neden Cevat’tı?”
“Kimliklerimizde neden Ermeni değil de Hıristiyan yazıyordu? Oysa biz Müslümanların içindeydik. Herkesin kimliğinde Müslüman yazıyordu; okulda, işyerinde... Bunu araştırmakla meslekteki ilk adımımı atmış oldum.”
“Daha sonra öğrendim ki biz de bir soykırım mağduru aileyiz ve babam kimliğimizi, inancımızı, her şeyimizi gizlemişti. Adımız, soyadımız her şeyimiz değişmişti. Tamamıyla bir Kürt-Türk dili arasında gidip geliyorduk. Ta ki meseleyi tam kavrayana kadar.”
“Aslında biz ne Türk’tük ne de Kürt. Yaşanan acı gerçeklerin birebir tanığı, sanığı ve mağduru olduğumuzu bir kez daha anladım. Ermeni Soykırımını yaşandığı şekilde gelecek nesillere aktarmayı kendime bir görev bildim ve kalemi elime aldım.”
"Devletin eline bakan gazete, gazete olur mu?"
Gazeteciliği, halk için bir ayna olarak tanımlayan Sinet, "Tıpkı aynaya bakıp, kendini gördüğü gibidir." diyor.
Gazetecilik geleneğini de eleştiriyor sürgündeki gazeteci: “Ne yazık ki Türkiye’de gazetecilik devletin, patronların ve gazete sahiplerinin sansürüne takılıp duruyor. 90’lı yıllardan sonra Özgür Gündem geleneği, Türkiye’deki gazetecilik prangalarını nispeten kırdı. Bab-ı Ali’deki gazetecilik anlayışı, tam olarak gazeteciliği hala ifade etmiyor. Türkiye’deki gazeteciler valiliğin, basın ilan kurumunun, bakanların ve devletin eline bakıyor.”
“Devletin eline bakan bir gazete, gazete olur mu? Bu durum görsel medya açısından da böyledir. Gerçekler sürekli sansürleniyor. Devletin yaptığı tek bir haksızlığı yazan gazeteciyi, devlet bir yolunu buluyor ve onu muhakkak cezaevine atıyor.”
"Ağaoğlu bir gün ceza almadı, beni kelepçelediler"
Sinet'in yazdığı haberlerden dolayı hakkında açılan onlarca dava var. Ancak, kendisinin ülkeyi terk etmesine neden olan süreç, Er Sevag Balıkçı’yı öldüren Kıvanç Ağaoğlu hakkında 15 Haziran 2012 tarihindre Aykırı Sorular haber sitesinde yazdığı “Ermeni Askere Kazara Cinayet” başlıklı makalesi ile başladı. Bu yazıdan dolayı, hakkında üç dava açıldı.
“Kıvanç Ağaoğlu tek bir gün dahi ceza almazken, ben üç sefer elim kelepçelenerek polis zoruyla ve günlerce gözaltında kalarak mahkemeye çıkartıldım. Vatan haini ilan edildim. Gerek Alperen Ocakları, gerekse El Nusra benim hakkımda ölüm kararı çıkarttı.”
"Burada bölücü-hain muamelesi yok"
Bu olaylar üzerine yaklaşık üç ay önce ülkeyi terk etti Sinet. Şu anda ailesi ile birlikte, Belçika’da yaşıyor.
"175 halkın bir arada yaşadığı ve sorunların olmadığı bir ülkedeyiz. Türkiye hala iki kimliği (Türk-Kürt) bir arada sorunsuz, huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşatmayı başaramadı. Burada, fikrinizden, düşüncenizden, yazılarınızdan dolayı kimse size bölücü hain muamelesi yapmaz " diyor.
Sinet, “Türkiye'ye dönmeyi ister miydiniz?” sorusunu da şöyle yanıtladı:
“Ne zaman ki Hrant Dink’in gerçek katilleri bulunup gerekli cezayı alırsa, Aram Tigran’ın mezarı ne zaman Diyarbakır’a gelirse ve Ermeni soykırımı ne zaman tanınırsa o zaman Türkiye’ye adaletin geldiğine inanır ve geri dönüş yaparım. Adaletin olmadığı bir yerde yaşamak anlamını yitiriyor.” (EK/AS)