taz: 11 Eylül'den hemen sonra ABD ve Avrupa arasındaki ilişkiler pek rastlanmadığı kadar iyiydi. Bugün ise "sınırsız destek" vaat eden Alman hükümeti bile, ABD'nin izlediği politikadan dolayı endişe içinde. Bu işte ters giden nedir acaba?
Woolsey: ABD'nin cevabı, her şeyden önce net olarak bize 11 Eylül'de saldıran örgütü hedef alıyordu. İnsanlar bunu anladılar ve şükranla karşıladığımız bir destek sundular. Ancak sadece belirli bir terörist grubuna karşı verilen bir savaş değildir bu. Bazı gözlemciler Dördüncü Dünya Savaşı olarak adlandırdılar; üçüncüsü Soğuk Savaştı. Bu adlandırma doğrudur. Orta Doğu'da, Batı'ya, demokrasiye ve erdeme karşı savaş ilan etmiş olan üç ideolojik hareket var: Birincisi Iran'da iktidardaki aşırı uç Şiiler; ikinci grup faşistlerdir -Irak Baas Partisi için doğru tanımlama tam da budur. Üçüncü ve en yeni grup ise, sadece Amerikalılara değil, Kuzey Afrika'da Almanlara, Pakistan'da Fransızlara vb. karşı saldırılardan sorumlu olan Sünni harekettir. Günümüzde bu hareketin elindeki en iyi örgütlenmiş araç ise kuşkusuz El-Kaide'dir.
Sizce Avrupalılar ve Amerikalılar bu tehdidi neden bu kadar farklı değerlendiriyorlar?
Orta Doğu'daki bu üç hareketin kendilerini de tehdit ettiğinin henüz farkında olmayan Avrupalılar, kötü bir sürprizle uyanabilirler. Ancak ben Avrupa'da tek bir bakış açısı olduğu kanısında değilim. Bu daha çok Fransa'yla ilişkili bir olgu.
Çatışmanın bir petrol bölgesinde cereyan etmesi yalnızca rastlantı mı?
Orta Doğu, İsrail ve Türkiye istisna olmak üzere, dünyada demokratik ve hukuk devleti ilkesine dayalı hükümet biçimlerinin hemen hemen hiç var olmadığı bir yer. Bunun kısmen Vahhabilerden ileri geldiği söylenebilir; modernizme hiç açık değiller ve İslam'ın çok saldırgan bir yorumuna bağlılar. Suudi kraliyet ailesiyle müttefikler, ve küresel petrol yataklarının büyük bir bölümü Arap yarımadasında bulunduğundan, Vahhabiler İslam'ın bu kin kusan biçimini yaymak için gereken serveti de ellerinde bulunduruyorlar.
Bölgedeki bazı ülkeler ABD'nin en yakın müttefikleri arasında...
Soğuk Savaş sırasında ve öncesinde ABD çok kötü bazı hükümetlerle taktik ittifaklara girdi: Franco İspanya'sı, Salazar Portekiz'i, Pinochet Şili'si, Güney Kore'nin çeşitli diktatörleri. Ama bu ülkelerin hükümetlerine bir de şimdi bakınız: Etkimizi kullandık, ve bugün hepsi gayet iyi birer demokrasi.
Suudi Arabistan ve Pakistan'da etkiniz pek işe yaramadı.
Suudi Arabistan'da evet. Pakistan bir süre öncesine göre daha iyi. Bu savaşı, Orta Doğu'daki insanları kurtarma savaşına dönüştürmek zorundayız. Yüz binlerce erdem sahibi ve aklı başında Müslümanı, onları bu korkunç hükümetlerden kurtarmak istediğimize ikna etmeliyiz; özellikle Irak ve İran'da; belki, evet, Suudi Arabistan'da da.
ABD'yi Irak'a saldırmaktan alıkoyabilecek bir şey var mı?
Umarım yoktur. Çünkü bu rejim büyük bir gayretle atom silahları geliştirmeye, mevcut illegal füze sistemini, mevcut illegal biyolojik ve kimyasal silahlarını ilerletmeye çalışıyor. Eğer Irak nükleer silahlar ve uzun menzilli füze sistemleri elde etmeyi başarırsa, Orta Doğu'da baskın hale gelecektir. Buna izin vermeyeceğiz.
Eğer Irak hükümeti BM silah denetçilerinin girişine izin verirse ne olur?
Denetlemenin hiçbir anlamı olmayacaktır. Biyolojik ve kimyasal silah sistemleriyle laboratuarların bir bölümünün mobil olduğunu biliyoruz. Saddam radyoaktif madde üretmek için büyük merkezi reaktör yerine, bir dizi küçük, oraya buraya dağılmış, bazen okulların ve hastanelerin altına, bazen çeşitli semtlere yerleştirilmiş düzenekler kullanıyor. 1998'den önce Ekeus ve Butler'in denetimlerinde bile her şeyi saptamak mümkün olmamıştı. Kofi Annan'ın pazarlıkla belirlediği denetim biçimi daha zayıf ve bu yüzden şansı daha da az.
Ama Avrupa hükümetlerinin çoğu BM denetçilerinden yana.
Bu hayalciliktir. Saddam'ın onayladığı hiçbir denetim tarzının şansı olamaz; özellikle de biyolojik silah programı konusunda. Aynı şey büyük ölçüde atom silahları programı için de geçerli.
Avrupa'nın Irak'la savaş konusunda taşıdığı endişelerin ABD'yi bundan alıkoyabileceği düşüncesi bir yanılsama mı?
Bugün tereddüt içinde olan Avrupalılar günün birinde Bağdat caddelerinde kutlamalar yapıldığını görür ve yeni Irak hükümetinin bütün silah programlarına gerçekten son verdiğine tanık olursa, yaptığımız şeyden dolayı sevinç duyacaktır.
ABD'nin müttefike ihtiyacı var mı?
Tabii ki; ne kadar fazla olursa, o kadar iyi. Ama askeri açıdan sadece üç devlet çok gerekli: Büyük Britanya, Türkiye ve Kuveyt. Gerçeği söylemek gerekirse; Avrupa ülkeleri Büyük Britanya dışında, savunma bütçelerini Orta Doğuda cereyan edecek türden savaşlarda gerekecek nitelikleri kazanmak üzere kullanmadılar.
Şu ana kadar Irak savaşı için gereken siyasal koşullar oluşmadı. Öyle görünüyor ki, ABD bu savaşa girişmeyi isteyen tek hükümet.
Saçma! Birçok Avrupa hükümeti destekliyor; ayrıca Orta Doğudaki hükümetlerden bir dizi destek sinyali geliyor. Fransa karşı, Almanya'da ise görüş ayrılıkları var diye, bütün Avrupa karşı denemez.
Uluslararası hukukun sizi pek ilgilendirmediğini söylemek doğru olur mu?
İşte bu gülünç! Uluslararası hukukta ABD'yi, Körfez Savaşı'nın bitmediğini ileri süren Saddam Hüseyin'in tutumunu izlemekten alıkoyacak tek bir neden göremiyorum. Saddam savaşı 1991'den beri devam ettirdi; 1993'te eski başkanımızı yok etmeye kalktı. 1991'de kabul ettiği, Birleşmiş Milletler kararlarında da yer alan ateşkes antlaşmasının maddelerini her gün çiğnemeye devam ediyor. Eğer kitle imha silahlarının olmadığını ileri sürüyorsa, yalan söylüyor. Irak'ı ateşkes antlaşmasının maddelerini uygulamaya zorlamamak için hiçbir neden göremiyorum. Bence bu uluslararası düzeyde, savaşı hukuksal açıdan haklı kılan bir gerekçedir.
Savaş 1991'deki Körfez Savaşı gibi mi, yoksa Afganistan savaşı gibi mi cereyan edecek?
Karışık. Kuzey Irak'ta savaş daha çok Afganistan'dakine benzeyecek; çünkü orada ancak Türklerle Kürtlerin anlaşmasının sağlayabilirsek ilerleyebiliriz. Yeni demokratik Irak'ın federal bir yapısı olacak. Kürtler belli ölçüde özerk olacak, ama ayrı, bağımsız bir Kürdistan kuramayacaklar. Böylece bir anlaşma sağlarsak 70 bin ila 80 bin kadar çok iyi eğitim görmüş peşmerge saflarımıza kazanmış oluruz. Akıllı silahların daha yaygın kullanarak etkili bir hava savaşı yürütebiliriz, ve özel birlikler Kuzeydeki Kürtlerle birlikte ilerler; bir ölçüde Afganistan'daki gibi. Güneyde durum farklı; Basra Körfezi'nden girecek ABD birlikleri halletmeli bu tarafı. Bence 100 bin ila 200 bin kişilik bir kuvvet bölgede konuşlanmalı.
Ne zaman gerçekleşir bu?
Ne kadar çabuk olursa, o kadar iyi olur. Boşa geçen her ay Almanya'yı Saddam'ın nükleer füzelerinin menziline daha fazla yaklaştırıyor.
ABD'nin Irak'a karşı nükleer silah kullanmasının gerekebileceğini hesaplıyor musunuz?
Neden bu gerekli olsun ki? Cumhuriyet muhafızları dışında diğer Irak birliklerinin yenilgisinin çabuk olacağını düşünüyorum. Gerçekten kanlı bir çatışma ancak Bağdat'ta yaşanabilir.
Zamansal planlama açısından İsrail ve Filistinliler arasındaki çatışma rol oynuyor mu?
Umarım oynamaz. Aslında, Bağdat rejimini devirdiğimizde ve Irak'ta demokrasiyi kurduğumuzda, Filistinlilerin de kendilerine aklı selim sahibi bir lider seçmeleri gerektiğini kavrayacaklarını umuyorum.
Başkan Bush CIA'nın yabancı politikacıları öldürme yasağının kalkmasını onayladı. Bu sizin eski işinizi daha kolaylaştırır mı?
Bu pek doğru değil. Yasak hala geçerli; örneğin Castro'nun öldürülmesi konusunda. Tarihsel olarak savaş dönemleri istisnadır. İkinci Dünya Savaşı'nda Japon şifrelerini çözdük ve Pearl Harbour baskınının komutanı ve Japonya'nın en önemli amirali olan Yamamoto'nun nerede olduğunu kesin olarak öğrendik. Savaş uçaklarıyla bulunduğu uçağa saldırdık; tabii kendisini öldürmek üzere. Eğer 1976'da Başkan Ford'un imzaladığı yasak İkinci Dünya Savaşı esnasında yürürlükte olsaydı, yine de bunun yapılmasını engellemezdi. Aynı şey Afganistan'daki Taliban ve El-Kaide liderlerini yok etmek üzere gösterdiğimiz çabalar için de geçerli.
Siz demokratsınız. Kasım seçimlerinde Kongrede demokratlar lehine bir iktidar değişimi herhangi bir değişiklik anlamına gelir mi?
Herhalde gelmez. Çelişkiler bence başka konular üzerinde; örneğin enerji politikası. Petrol bağımlılığımızı acilen azaltmalıyız. Orta Doğu dünya petrol talebinin giderek daha büyük bölümünü üstlenecek; çünkü diğer yataklar tükeniyor. ABD'nin doğalgaz tesislerini ve biyokütle gibi şeyleri cesaretle teşvik etmemesi ve Rusya'yı en büyük üretici olarak devreye sokmaması büyük bir dar görüşlülük.
Çeviren: Neşe Ozan