Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) eski Genel Başkanı Şükran Soner de, WAN toplantısında tekelleşmeye el atılmamasını, "WAN yeterince duyarlı değil besbelli. Bizimkilerin zaten niyeti yok. 'Sendikayı ve 212 Sayılı Yasayı tanımadıklarını' deklare etmiş patronlar düzenliyor" sözleriyle açıkladı.
Holdinglerin bu etkisini kıracak yasaların pratikte çok işlerlik kazanacağını düşünmediğini savunan Sönmez, "medya patronları başka yol ve yöntemler bularak sektörü birbiri için kullanmaktan geri kalmazlar" diyerek yasal süreçlerin bu gruplara çok kolay engel olamayacağını dile getirdi.
"Kolay kolay bu silahı terk etmezler"
"Bugüne kadar çok mevziler kaybedildi" diyen İktisatçı Sönmez, Bianet'e görüşlerini şöyle aktardı :
* Hem siyasiler, hem kamuoyu, hem bizzat gazeteciler bu yoz yapılaşmaya duyarsız kaldılar. Medya silahını eline geçirenler de bunun avantajını gördükten sonra kolay kolay bu silahı terk etmezler.
* Tersine medya çok ciddi bir şekilde tekelleşme eğilimleri gösteriyor. Özellikle Doğan Grubu gün geçtikçe dengeyi biraz daha lehine çeviriyor. İktidar da siyasi gücü kullanarak medyaya yön veriyor.
* Medya gücünü ellerinde tutanlar bir kısmı mecburiyetten, ki bunlar batık banka sahibi medya patronları, bir kısmı da medya dışı işlerini geliştirme saikiyle medyayı olduğu gibi hükümetin hizmetine sunuyorlar.
Batık banka sorunu olanlar ve olmayanlar
* Karşılığında, batık banka sorunu olanlar hükümetin üslerine gelmesini ertelemiş oluyorlar, diğerleri de özelleştirme, bankacılık, telekomünikasyon gibi hükümetin karar vereceği projeler için hükümetten belli avantajlar sağlamış oluyorlar.
* Bankacılık Yasası'nda konu ilişkin yapılacak düzenlemelerde AB müktesebatının izlenmesi çok yakın bir süreçte olmasa da, günün birinde belki sektörde işlerlik kazandırabilir.
* WAN toplantısının gündemine medya sahipliğinde yoğunlaşma, tekelleşme konularının sokulmamış olmasını, eksik ve güdümlü buldum.
* Toplantıda sadece medya endüstrisi ele alındı. Halbuki Türkiye gibi ülkelerde çok ciddi bir sorun, kangren haline gelmiş.
Soner : "'Yıldız gazeteciler' sadece gazetecilik yapmıyor"
Türkiye'de medya patronluğu ile holding ortaklığının boyutları en ileri kapitalist ülkelerden daha ileri bir noktada. Belki İtalya kötü bir örnek ama İtalya Avrupa Birliği içerisinde sorgulamada.
Kesinlikle uluslararası gazetecilik örgütleri, medyanın etik değerlerinin sorgulanmasını konusunda özellikle 1980 sonrası gidişatı sorgulamada yetersiz kaldılar. Bu süreçte dünya medyasında acayip bir holdingleşme ve tekelleşme yaşandı ki, bunların siyaset üzerinde artan etkileri görüldü.
* Dünya Bankası, dünya sermayesinin rüşvete verdiği payın işçilik maliyetlerinin 2,5 katına çıktığını açıkladı.
* Yaşadığımız yolsuzluklar ağında bu kirli çıkar ilişkilerinin payı çok büyük. Bizim gibi özelleştirmelerin yoğun olduğu ülkelerde de doğrudan medya patronları, özelleştirme vurgu, banka holding çıkar ilişkileri doğrudan var.
* Çok yüksek maaşlarla sadece gazetecilik yapmak için değil, bu ilişkileri takip etmek için işe alınan "yıldız gazetecilerimiz" var.
"Tekelleşme daha da tehlikeli : Çoğunluk iktidarı var"
* İnanıyorum ki, Türkiye de gerçekten bu tür ilişkileri önleyecek yasal düzenlemelere ihtiyacımız var. Bunu yapabilecek cesarete sahip siyasi erk ortada görünmüyor.
* Örneğin, gazetecileri, sadece medya patronları öyle istiyor diye, yasa kapsamına bile alınmadılar, komisyonlarda görüşülürken gazeteciler tasarıya dahil edildiler.
* Holding patronları, siyasi iktidar kim olursa olsun iktidara gelene boyun eğerek, ona destek oluyorlar. Bugün bu daha büyük bir tehlike çünkü şu anda çoğunluk iktidarı var.
* Her dönemin bir medya patronu oldu. Özal'ın, Yılmaz'ın, Erdoğan'ın patronları vs...Bu türden olumsuzluklar da başka olumsuzları üretiyor. Sonuç olarak, çalışanların yüzde 90'ı iş Yasası güvencesinin çok dışında sömürülüyor. (EÖ/YS)