Rabab Abdulhadi, Sinan Antoon, Dennis Brutus, Hamid Dabashi, Bhairavi Desai, Eve Ensler, Jenny Green, Lisa Hajjar, Motarilavoa Hilda Lini, Elias Khoury, Ibrahim Ramey, Kiyoko McCrae ve Robert van Lierop'tan oluşan Jüri'nin hazırladığı sonuç bildirgesi şöyle:
8 Mayıs 2004
Giriş
Irak'a karşı yapılan savaş son zamanların en zorlu, en sıkıntı verici, en tehlikeli uluslararası krizine sebep olmuştur.
Irak Dünya Mahkemesi'nin New York, Cooper Union'da toplanan 8 Mayıs 2004 oturumunda bu krizle ilgili tanıklık ve kanıtlar dikkatlice tartılıp bir dizi sonuca varılmıştır.
Savaşın planlanmasından icraatına ve şu anki işgale kadar, olgular, yasalar ve mantık hem tersyüz edilmiş, hem de uluslararası normlara göre adaletsiz bir mütecaviz savaş olan Irak saldırısını meşrulaştırmak için icat edilmiştir.
Şüphesiz Saddam Hüseyin'in kendisinin de geçmişte İran'a, Kuveyt'e ve terör ve yolsuzluktan ibaret yönetime boyun eğmeyen Iraklılara karşı kanunsuz mütecaviz savaşlar açtığı doğrudur. Ancak bu, 20 Mart 2003'ten bugüne Irak halkına karşı sürdürülen şiddet ve yıkım faaliyetlerini bir saniye için bile meşru kılmamaktadır.
Ülkelerinin geleceğini belirleme sorumluluğu her zaman Irak halkına aittir; bir başka dış erke, ya da askeri güce, hele hele daha önce Saddam Hüseyin'in en şiddetli maceralarını desteklemiş ve onunla işbirliği yapmış bir tarafa değil.
Uluslararası hukuk her zaman yabancı işgaline karşı direniş hakkını tanımıştır. Irak halkı uluslararası hukukun bu yerleşik ilkesine bir istisna olarak görülemez.
Savaş hayal gücünün sefaleti, aklın çöküşüdür. Savaşa her zaman Birleşmiş Milletler (BM) sözleşmelerine uymak yoluyla, mutlak olarak en son yol olarak başvurulmalıdır. Şu anki saldırganlık, uluslararası hukukun en temel ilkelerini gözardı ederek ve insan eylemlerine rehberlik etmesi gereken hakikat, gelenek ve ahlakı hiçe sayarak yürütülmüştür.
Sonuçta Irak işgal edilmiş ve sömürgeleştirilmiş, ekonomisi paramparça edilmiş, halkının büyük bir çoğunluğu için şiddet ve emniyetsizlik olağanlaşmıştır. Dünya hiç bir şey yapmadan oturup gezegenimizin geleceğinin tarumar edilmesine seyirci kalamaz.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) uluslararası hukuk düzeninin genişlemesi ve ilerletilmesi için bir fırsat sunmaktadır. Ne yazık ki, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) hükümeti sadece kendini gelişen uluslararası uzlaşmadan koparmakla kalmamış, ICC'ye ve diğer hukuk rejimlerine karşı yaptığı eylemlerle hukuk düzenini tanımamayı seçmiştir. Hatırlatmak gerekir ki, Amerikan yönetimi ICC'yi reddederken Birleşik Devletler'deki profesyonel hukuk örgütlerinin çoğunluğu onu desteklemiştir.
Birinci Dava
Jüriye sorulan soru: Bu kanunsuz bir savaş mıydı?
Askeri saldırı başlatılmasıyla ilgili yasaların kaynağı BM Birdigesi'dir. Buna göre bir ülkenin savaş açabilmesi sadece iki durumda hukukidir:
* Nefs-i müdafaa durumunda,
* Küresel barış ve güvenlik için kararlar alma sorumluluğu olan BM Güvenlik Konseyi onayıyla.
Bu mahkemeye sunulan kanıtlara dayanarak vardığımız sonuç şudur: ABD hükümeti aşağıdaki sebeplerden dolayı bir saldırganlık suçu işlemiştir:
* Ortada meşru bir nefs-i müdafaa durumu yoktu:
* Irak'a açılan savaş uzun bir süre öncesinden planlanmıştı.
* İdeolojik hazırlık sırasında gerçekleri çarpıtmaya ve asılsız gerekçe uydurmaya başvuruldu.
* ABD kamuoyunun desteğini sağlamak için korkutma taktiği kullanıldı ve Irak yönetimi ile el Kaide ve 11 Eylül saldırıları arasında olmayan bağlantılardan bahsedildi.
* Ortada acil bir tehdit durumu yoktu:
* Birçok merci teftişlerin devamını istiyordu.
* Uzman müfettişlerin raporlarına göre Irak'ta kitle imha silahı bulunmamaktaydı.
* Önleyici savaş doktrini savaşın hazırlık aşamalarında egemen oldu. Sonuçta bu savaş Irak'ı, bölgeyi ve dünyayı istikrarsızlaştırdı.
* BM Güvenlik Konseyi askeri müdahaleye onay vermedi.
* Savaşa karşı tarihte görülmemiş yoğunlukla dünya muhalefeti ortaya çıktı.
İkinci Dava
Jüriye sorulan sorular: Savaş sırasında kullanan güç hukuki miydi? Savaş suçu işlenmiş midir? Uluslararası İnsani Yardım Hukuku'nun (UİYH) çiğnenmesinden hukuken kim sorumludur?
Bulgularımız:
ABD ve koalisyon güçleri tarafından UİYH sayısız kez çiğnenmiştir. Cenevre Sözleşmesi'nin ve Birinci Protokol'ün delinmesinden sivil liderler sorumludur.
* ABD Cenevre Sözleşmesi'nin imzacılarındandır, bu yüzden sözleşme ABD için bağlayıcıdr.
* Sözleşmenin Birinci Protokol'ü yerleşik uluslararası hukuku kurar ve bu yüzden evrensel olarak bağlayıcıdır.
* Protokolün ciddi biçimde çiğnenmesi durumunda yargı yoluna gitmek gerekmektedir.
Vardığımız sonuçların dayandığı kanıtlar özetle şunlardır:
* Iraklı liderleri öldürmek için yapılan saldırılarla gereklilik ve oranlılık ilkeleri ve askeri değerler hiçe sayılmıştır.
* Yangın ve misket bombalarının kullanımı savaş suçu teşkil etmektedir, zira bu silahlar yapıları gereği hedefler arasında ayrım yapamazlar ve gereksiz can kaybına yol açarlar. Dahası, sivil halkın yoğun olduğu alanlarda kullanılmaları sivillerin dokunulmazlığı ilkesine aykırıdır.
* Güvenlik noktalarında işlenen hukuk-dışı cinayetler sivillerin dokunulmazlığı ve oranlılık ilkelerini çiğnemektedir.
ABD askeri ve sivil otoriteleri bu kanunsuzluklardan sorumludurlar. Cenevre Sözleşmesi altında yargı yolu açılmıştır. ABD Uluslararası İnsani Yardım Hukuku'nu çiğnemiştir.
Üçüncü Dava
Irak işgali sırasında olanlar hakkında jüri bir dizi soruya cevap aradı. İlk bulgu işgalin kendisinin kanunsuz olduğu ve olmaya devam ettiğidir.
Uluslararası hukuka göre ülkelerin kendi kaderlerini tayin hakkı vardır. Ayrıca işgalci kuvvet olarak ABD, Irak'ın da imzacısı olduğu Cenevre Sözleşmesi ile bağlıdır, ek olarak Irak'ın imzalamış olduğu başka sözleşmeler de ABD'yi bağlar.
Ancak ABD işgalci ülkeyi bağlayan bu kurallara riayet etmemiştir. Sunulan kanıtlar halkın güvenliğinin sağlanmadığına işaret etmektedir; keyfi gözaltılar, işkence, kanunsuz saldırılar, altyapısı yokedilen hayati hizmetlerin yeniden tesis edilmemesi ve ekonomik sömürgeleştirme devam etmektedir.
Sonuç
Irak'a saldırıyı meşru göstermek uğruna ABD hükümeti bir yalanlar ağı örmüştür. Halka Irak savaşının kitle imha silahları yüzünden yapıldığı ve Saddam Hüseyin ile el Kaide arasında bağlantı olduğu söylenmiştir. Halka, ABD yönetiminin Iraklılarla ilgilendiği, Saddam Hüseyin rejiminde çektikleri ızdırap hakkında endişe ettiği, onlar için hürriyet ve demokrasi arzuladığı anlatılmıştır.
Eğer bunların hepsi doğru ise, neden bir tane bile kitle imha silahı bulunamadı? Neden El Kaide'yi bulmak yerine, Irak'a davet ettiler? Irak halkına gözkulak olmak yerine binlerce Iraklı'yı öldürdüler, aç bıraktılar, sakatladılar, işkence ettiler; su ve sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere, altyapı hizmetlerini yok ettiler.
Demokrasi adına Irak'ın malvarlığını halktan çalan bir şirketler tiranlığı kurdular. Cezaevlerinde Irak halkına karşı savaş suçları işlediler, serbest seyahat ve özgür ifade haklarını neredeyse imkansız kıldılar. Tüm bunlar ABD hükümeti tarafından yapıldı. Bu durumdan ABD halkı da sorumludur ve hükümetlerinden hesap sormalıdır.
Özetle biz, vicdan jürisi olarak, aşağıdaki sonuçlar ve öneriler üzerinde uzlaşmış bulunuyoruz:
* ABD'nin ve koalisyon ortaklarının Irak halkının medeni, politik ve insani haklarının çiğnemesi bir an önce durdurulmalıdır.
* Irak'ın işgali en kısa zamanda sona erdirilmelidir.
* Irak halkına karşı savaş suçu işlemiş herkes uluslararası hukuğun adaletine teslim edilmelidir.
* Sorumlu taraflar savaş ve işgalin sebep olduğu zararlar için Irak halkına tazminat ödemelidirler.
* Küresel savaş-karşıtı hareketin güçlendirilmesi için çalışmaya devam edilmelidir.
* Filistin, Afganistan ve tüm diğer sömürgeleştirilmiş yerlerin işgali kanunsuzdur ve en kısa zamanda sona erdirilmelidir. (EG/BB)
* Çeviren: Emrah Göker