Kadınlarına seçme ve seçilme hakkı, Japonya ve Fransa'da 1945'te, İsviçre'de 1971'de verilmişti ama Yeni Zelanda'da 1894'te, Avustralya'da 1902'de, Finlandiya'da 1906'da, Norveç'te 1913'te, Rusya'da 1917'de, ABD'de 1920'de, Britanya'da 1928'de verildi.
Türkiye'de ise kadınların milletvekili seçme ve seçilme haklarını kazanmaları 1923'te kurulan Kadınlar Halk Fırkası'yla başlattıkları mücadeleden 5 Aralık 1934'e kadar uzanıyor.
Osmanlı kadın hareketi, ilk imzasız kadın mektubunun 28 Haziran 1868 tarihli Terakki gazetesinde boy göstermesiyle başladı.
Kadınlar Halk Fırkası'na izin çıkmadı
1 Nisan 1923'te Cumhuriyet'in kurucu meclisi seçime gitme kararı verdiğinde, yazar Nezihe Muhiddin (1889-1958) önderliğindeki 10 kadar kadın siyasi haklar için mücadeleye başladı ve 15 Haziran 1923'te Kadınlar Halk Fırkası (KHF) adıyla bir partinin kuruluş beyannamesini İçişleri Bakanlığı'na sundu.
KHF amacını, kadınların eğitim ve sosyal alanlardaki eksikliklerinin tamamlanarak cehaletin ortadan kaldırılması olarak açıklıyordu. Fırka'nın genel sekreteri Şükufe Nihal ise, "KHF'nin programı, şimdiye kadar her fırsatta izaha çalıştığımız gibi, kadının içtimai, iktisadi ve bilahare siyasi sahalarda haklarını inkışaflarını (gelişme) temin etmektir" sözleri ile nihai hedeflerinin siyasi hakları kazanmak olduğunu söyledi. KHF nizamnamede kadınların belediye seçimlerinde aday olması ve kadınların savaş halinde askerlik görevi yapmasını da öneriyordu.
İstanbul Valisi Ali Haydar Bey, partinin kuruluş beyannamesini ve programını henüz okumadığını ama bu gibi işlerin "eğitim meselesi olduğunu, kadını yükselmesinin erkeklerle birlikte olacağına inandığını" söyledi.
Sekiz ay sonra "hükümetin 'bazı düşünceler' nedeni ile KHF'nin kuruluşuna izin vermediği" tebliğ edildi.
Kadınlar Birliği seçimlere aday oldu
Kadınlar yılmadılar ve 7 Şubat 1924'te Kadın Birliği'ni kurdular. Mustafa Kemal'in o sırada boşandığı Latife Hanım da derneğe destek verdi. Nizamnamenin 3. maddesinde "Birliğin siyasetle alakası yoktur" yazıyor, dernek kimsesiz çocuklara, fakir kadınlara yardım, onlara aş ve iş sağlıyordu. Yine de kadınların seçme ve seçilme hakkının olmadığı 1923 seçimlerinde Halide Edib'i ve Nezihe Muhiddin'i özellikle aday gösterdiler. Halide Edib böyle bir girişimden haberdar olmadığını söyleyerek derneği yalnız bıraktı. Camilerde kadın konferansları düzenlenmek için Diyanet'e yaptığı başvuru da reddedildi.
Dernek ismini Türk Kadınlar Birliği (TKB) olarak değiştirdi. Ardından 1927'de seçimlere CHF listelerinden katılmak için kampanya başlatan TKB'nin teklifi de reddedildi. Birlik bunun üzerine seçime erkek aday ile katılma kararı aldı. Ancak kendini "feminist erkek" diye tanıtmaktan çekinmeyen ve seçimler için bıyıklarını bile kestiren Kenan Bey alaylara tahammül edemeyince adaysız kaldılar.
Basına nasıl yansıdı?
Kadın Halk Fırkası'nın kurulması basında "kadınlar mebus olmak istiyor", "tek gayeleri mebus olmak" şeklinde yer aldı.
Kadınlar Birliği hakkında Cumhuriyet gazetesi başyazarı Yunus Nadi Abalıoğlu, "bu asabi tabiatlı cinsi latifler'"in, "kırmızı boyalı dudaklarıyla tatlı ve şuh tebessümlerini seyretmenin hoş bir eğlence olduğunu" ifade ediyordu. 1925'te Şeyh Said İsyanı'yla Cumhuriyet gazetesi "Türkiye'nin hayatında çok mühim meseleler mevcut olduğu bir zamanda hanımlarımızın mebusluk propagandası veya reklamı ile meşgul olmaları pek ciddiyetsiz" diye yazıyordu.
Birliğin seçilme hakkı mücadelesi konusunda Cumhuriyet gazetesi "Hanımların mebusluğu hiç fena olmaz, Meclis'te sık sık moda etrafında münakaşalar cereyan eder. Hanımların balolarda smokin mi yoksa dekolte tuvalet mi giymeleri daha uygun olunacağına dair, mesela İstanbul mebusesi ile İzmir mebusesi arasındaki hararetli mücadeleyi bütün erkek mebusların merak ve tebessümle dinleyeceğine şüphe yoktur" diyordu.
TKB siyasi hakları tüzüğüne ekledi
1926'da Türk Ocağı'nda bir konuşma yapan Süreyya Hulusi verdiği konferansta: "Türk kadını tarihte siyasal rol oynamıştır. Kadın kendi benliğini idrak eder. İktisadi sahada haiz-i tesir olursa neden memleket işlerinde geri kalsın. Herkes anadan vatan dersi alır da ne içün o vatanın idaresi ve mukadderatı mevzu-ubahs olduğu zamanda mahmul vaziyette bırakılır. Vatanda tüten ilk ocak eğer kadın parmağıyla tutuşmuşsa ve eğer vatan o ocakların müşterek bir ifadesi ise öyle zannediyorum ki vatan ve kadın yekdiğerinden ayrılmayan iki mefhum teşkil ederler" diye konuştu.
1927 yılında ise TKB, tüzüğündeki amaç maddesine, "Siyasal hakları elde etmek" ifadesini ekledi. Nezihe Muhittin, "Devrimler haklı sebeplerden doğar. Her seçimde taleplerimizi öne sürmeye devam edeceğiz. Sonunda vatandaş olarak oy verme hakkını kazanacağız" diyordu.
Adım adım seçme-seçilme hakkı
Türkiye'de Anayasalı rejime geçildiği 1876'dan sonra 1877'de yapılan ilk seçimlere ve ondan sonrakilere kadınlar katılmadı.
3 Nisan 1930'da kabul edilen Belediye Kanunu'na göre, kadınlar ilk kez belediye seçimlerinde oy kullanma ve Belediye Meclislerine seçilme hakkını elde ettiler.
26 Ekim 1933'te ise (1924 tarihli Köy Kanunu'nun 20.ve 25. Maddelerinde yapılan değişiklikle) muhtar ve ihtiyar meclisi seçimlerinde oy kullanma ve seçilme hakkını elde eden kadınlar nihayet 5 Aralık 1934'te (1924 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun 10.ve 11. maddelerinin değiştirilmesine ilişkin kanun teklifinin kabul edilmesiyle) milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazandılar.
Kanunda yapılan değişiklikle kadın, erkek herkesin seçme yaşı 22, seçilme yaşı 30 olarak belirlendi.
6 Aralık'ta kadınlar Halkevi'nde bir toplantı düzenlediler ve Meclis'e gittiler. İstanbul'da da bu amaçla çeşitli mitingler yapıldı.
İlk seçimde seçmenlerin yüzde 48'i kadındı
Kadınların ilk kez katıldığı 1935 yılı seçimleri, iki dereceli seçim sistemi ve tek partili sistemde (Cumhuriyet Halk Fırkası, CHF, 1931'den sonra 'parti' adını aldı) yapıldı.
Daha önceki seçimlerde olduğu gibi bu seçimlerde de büyük ölçüde kadın ve erkek adaylar parti üst kademeleri tarafından belirlendi.
8 Şubat 1935'te yapılan seçimlere katılım, özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde yüzde 80'lere varmıştı ve söz konusu şehirlerde oy verenlerin yüzde 48'e yakınının kadınlardan oluştuğu ifade ediliyordu.
1935'te meclisin yüzde 4,5'i kadın
1935 yılı seçim sonuçlarına göre, seçilmesi gereken 399 milletvekilinden 17'si kadın olmak üzere, 386 milletvekili CHF adaylarından oybirliği ile; dördü azınlıklardan olmak üzere 13 bağımsız aday oy çokluğu ile seçildi.
1936 yılı başında boşalan milletvekillikleri için yapılan ara seçimde ise Çankırı Milletvekili olarak seçilen emekli öğretmen Hatice Özgenel ile bu sayı 18'e çıktı. Meclisteki tüm milletvekillerinin yüzde 4,5'ini kadınlardan oluşuyordu.
Meclis'e giren ilk 18 kadın milletvekiliyle ilgili bilgi için tıklayın.
Çok partili döneme geçildiği 1950-51'de ise mecliste sadece üç kadın vekil yer alıyordu. Bu da meclisteki vekillerin yüzde 0,61'ini oluşturuyordu.
Kadınlar Meclis'e geldiklerinde kız çocuklarının eğitim seviyelerinin yükseltilmesi, sağlık sorunlarının halledilmesi ve özellikle küçük yaştaki çocukların sağlık, eğitim ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi doğrultusunda çalışmalar yaptı.
2012'de meclisin yüzde 14,2'si kadın
KAGİDER'in verdiği rakamlara göre ise 2012'de mecliste ve çeşitli yönetim kadrolarında kadınların oranları şöyle:
* Türkiye parlamentosunda kadın vekil oranı yüzde 14,2
* Hükümetteki 26 bakandan biri kadın
* 2 bin 924 belediye başkanın 26'sı kadın
* 34 bin 210 muhtardan 65'i kadın
* 81 valinin sadece 1'i kadın
* 103 rektörden 5'i kadın
* 185 büyükelçiden 21'i kadın
* 26 müsteşar arasında hiç kadın yok
* Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nda, Yargıtay'da, Sayıştay'da yine kadın temsilci yok
* DİSK, TÜRKİŞ, HAK-İŞ, KAMU-SEN, MEMUR-SEN, TOBB, MÜSİAD, TZOB, TESK yönetim kurullarında yine kadın yok. (ÇT
--
* Bu haberde Ayşe Hür'ün Taraf gazetesinde yayınlanan "Kadınlar Mebus Olmak İstiyor" makalesinden ve Hacettepe Üniversitesi'nden Doç. Dr. Ayten Sezer Arığ'ın "Türkiye'deki İlk Kadın Milletvekilleri Ve Meclis'teki Çalışmaları" araştırmasından faydalandık.