“Bilinmeyen Sular” Mevsim Yenice’nin “Tekme Tokatlı Şehir Rehberi”nden sonraki ikinci kitabı. Geçtiğimiz aylarda Can Yayınları etiketiyle okurla buluştu.
“Açık Artırma” öyküsü, 2015 altKitap Öykü Yarışması’nda birinciliğe layık görülen, 2015 ve 2016 yıllarında farklı iki dosyayla Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde öykü dalında “dikkate değer” bulunan Mevsim Yenice, Bilinmeyen Sular çıktığı günlerde de ilk kitabı Tekme Tokatlı Şehir Rehberi ile 2019 Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü’nü aldı.
Yenice ile aidiyet duygusunu ağırlıklı olarak işlediği son kitabı Bilinmeyen Sular’ı ve dahasını konuştuk.
“Tekme Tokatlı Şehir Rehberi”nden sonra ‘Bilinmeyen Sular’ın yaratım aşaması nasıldı?
“Tekme Tokatlı Şehir Rehberi” çıktıktan sonra neredeyse bir sene hiçbir şey yapmadım. Birkaç kolektif çalışmaya öykülerimle katıldım. Kalan son enerjimi oraya harcadım gibi hissettim.
Sonrasında bir yazamama sürecine girdim ama neyse ki yakın çevremdeki arkadaşlarımla bu süreci konuşarak aşmaya çalıştım, aştım da.
Herhalde bir telaş hâli baskın oluyor…
Evet, çok garip bir şey. Her defasında kendime şunu hatırlatacağım diyorum: Bir öncekinde de telaşlanmıştın ve geçti. Bir sonrakinde kesinlikle telaşlanmana gerek yok çünkü bir önceki geçti. Ama tabii duygu baskın olduğunda yine de kendini o durumdan alıkoyamayabiliyorsun.
Bir de esas sorun şu sanırım, son yıllarda en kuvvetli motivasyonum, yazarken beynin kendini kaybettiği ve yolunu bulduğu o kısacık anların hazzı. Yazmadığın süre boyunca bir yıl bunu yaşamamışsın demek ve en büyük motivasyonundan, keşfetme hâlinden yoksun kalmışsın demek. Bu da benim için çok büyük bir çoraklık tabii.
O yüzden yazamadığım dönemlerde geçeceğini bilsem bile telaşlanmaktan alıkoyamıyorum kendimi maalesef.
Bilinmeyen Sular’ı oluştururken baskın duygunuz neydi?
Bir yıl geçti ve kendi kendime “Artık yeni bir şeylere başlamak zorundayım” dedim.
Geçmişte yazdığım ve kitapta yer vermek istediğim üç tane öyküm vardı.
Bu kitapta ironi dozunun biraz daha fazla olduğu öyküler. Onları düzenleyerek Bilinmeyen Sular’ı yazmaya başladım. Tam bu noktada korkmaya başladım çünkü yazdığım yeni öykülerde ironinin dozu git gide azalıyor, başka bir şeye dönüşüyordu.
İlk kitabı okuyan çoğu kişi ironiye vurgu yaparken ve bunu dikkat çekici bulurken Bilinmeyen Sular böyle yol almıyordu.
Belki kafamda sadece benim yarattığım, belki de sahiden var olan bir ironi talebi vardı ve ben bununla uyuşmazlık yaşıyordum.
Bu yüzden en başlarda, beklentiyi karşılayabilecek miyim, hissi hep benleydi. Sonrasında etrafımdaki dostlarımla da bu kaygımı paylaştıkça yersiz olduğunu fark ettim ve yapmak istediğim şeyi en iyi şekilde yapabilmeye odaklandım. Öyküleri yazdıkça da tüm bu korkular kendiliğinden geçti.
“Tekme Tokatlı Şehir Rehberi”nde karakterler dayatılmışlığa karşı bir çaba; ‘Bilinmeyen Sular’da ise kabullenilmişlik, aidiyet duygusu etrafında bir mesai harcadıklarını düşündürüyorlar. İki kitabınıza da tam bu noktadan bakıldığından birbirinden farklı değil de birbirinin devamı gibi duruyor…
Ben de böyle hissediyorum. Evet, aslında bu yüzden her ikisi için de birbirinden çok uzağa düşen iki kitap diyemeyiz. Daha çok birbirinin devamı gibi.
İşin garibi kurgulanarak yapılmadı bu. Hatta çok ilginç, ilk kitabın son öyküsünde kahramanın babasını gömmesi ve ikinci kitabın ilk öyküsünün de babayla ölmüş bir iletişimin yeniden kurulabilme çabası var.
İlk kitaptaki karakterler senin de dediğin gibi sesli karakterlerdi. O kabullenilmişliği kendi kendilerine iç sesle bile olsa dile getiriyorlardı.
İkinci kitapta biraz da benim bakış açımın değişmesiyle ilgili olabilir, artık bulundukları yerle, konumla, duygularla ve hatta kim olduklarıyla pek cebelleşmiyorlar. Seslerini duyurmak gibi bir çabaları yok, daha aklı selim sakin bir yerden sürdürüyorlar savaşı.
Öyleyse Bilinmeyen Sular’daki ironinin Tekme Tokatlı Şehir Rehberi’ndeki kadar baskın olmamasının sebebi iç seslerini diyaloglara dönüştürmeyi tercih eden karakterler yaratmış olmanızdan kaynaklanıyor diyebilir miyiz?
Evet, diyebiliriz. Benim de düşündükçe sonradan yakaladığım bir şey bu. Sonuçta bunlar benim meselelerim. Yazdıklarım da bakış açımla paralellik gösteriyor haliyle.
Yapı olarak da genelde hayata ironik bakan biriyim. Bilinmeyen Sular’daki öykülerde ironinin dozu kırıldı diye içimde yaşadığım ironiyi kaybetmiş değilim.
Sadece anlattığım meseleler itibariyle kendimde de sezdiğim bir durgunluk, bir süredir bilinmeyen sularda yüzmenin ve alışmanın verdiği bir dinginlik hali var. Bu karakterlere ve kitabın atmosferine de yansıdı.
Karakterlerden devam edelim… Bilinmeyen Sular’daki Puantiyeli Plastik Bir Şemsiye, Dostlar Böyle Yapar Çünkü, Pes gibi öykülerde karakterler içinde bulundukları durumlarla daha önceden çok kez karşılaşmış, o anın farkında ve sakin davranmayı tercih eden karakterler… Aslında ‘an’ın bilinmezliğinden daha çok geleceğe dair bir bilinmezlik merakında gibiler…
Tekme Tokatlı Şehir Rehberi’nde tekmeyi tokadı yediklerinden ve bilinmeyen sularda defalarca yüzdükleri için artık geldikleri noktada o ‘an’ın suları bilindik sular sayılabilir karakterler için.
Karakterler aslında içinde bulundukları durumu çoğu zaman çözmüş ve tercihte bulunmuş, vazgeçmeyi bilen cesur karakterler bana sorarsanız. Çünkü vazgeçmek de cesaret gerektirir.
Geleceğe dair bilinmezliğe dair ise hep William Faulkner’ın Ağustos Işığı’nda söylediği bir şey geliyor aklıma; “Çünkü bir insan her zaman şimdi çektiği sıkıntılardan çok, ileride çekebileceği sıkıntılardan korkar. Bir değişikliği göze alamaz da, alışık olduğu sıkıntılara dört elle sarılır.”
“C Blok Daire 10” bir çocuk ve yetişkin karakterin uzak geçmiş zamanda aralarındaki teması anlatan bir öykü. Bu farklı yaşlardaki karakterleri o geçmiş zamandaki dillerini kurma aşaması nasıldı?
Seymour ve Esmé, J.D. Salinger’ın sevdiğim iki karakteri. Art arda çok kez okudum Salinger öykülerini ve bu karakterleri sahiden tanıyor gibiydim. O öyküler bittiğinde bir yanım hep biraz buruk kalmıştı Esme ve Seymour adına.
Ben de saçma ama karşı konulmaz bir sorumluluk hissettim üzerimde yeni bir öykü yazıp, onları farklı bir mekanda, bambaşka bir hayatta buluşturup sonuna da umut eklemek için.
Çünkü bazen çocuk karakterin yaşı da merak edilebiliyor; hangi yaşta bu dili kullanıyor diye merak da uyandırabilir öykü bu yanıyla…
Aslında evet biraz risk aldım. Ama orada da Salinger’ın Esmé’sine güvendim. Çünkü Esmé, kendini yaşından çok daha büyük göstermekten hoşlanan, savaşta babasını kaybetmiş, ardından annesini kaybetmiş ve kardeşinin sorumluluğu kendisine kalmış küçük bir kız çocuğu.
Salinger’ın öykülerinde de öyle olgun konuşur bu sebeple zaten. Bu yüzden bir Salinger okuru bu ismi gördüğünde Esmé’yi tanıyacağından, dilini garipsemeyecektir diye düşünüyorum.
Mesela bazı kitaplar sinemaya uyarlandığında, Film çok zayıf, kitabı daha iyi, ya da Filmi, kitabından daha iyi, diye yorumlar yapılabiliyor eser için. Siz de “Bilinmeyen Sular”da neredeyse yeryüzündeki pek çok kişiyle bir şekilde temas kurmuş bir büyük grup Pink Floyd’un şarkı sözlerinden alıntılarla öykülerinize başlamışsınız. Her dinleyicin kendi gerçekliğinde ya da hayal dünyasında kendisine göre bir etki yaratmasına izin verdiği bu şarkı sözlerine öykülerinizi yerleştirerek risk aldığınızı düşündünüz mü?
Aslında bu açıdan hiç konuşmamıştım bu konuyu. Bahsettiğiniz yönden bakarsak bir risk elbette. Ama benim yapmak istediğim şey o değildi zaten. Pink Floyd şarkılarının öykülerini yazmadım. Şarkılarda geçen ve beni yıllardır hep aynı yerden vuran bazı dizelerin bendeki etkisinden yararlanarak yeni öyküler yazdım.
Ve bu benim kendi içimde Pink Floyd’a saygı duruşunda bulunduğumu düşündüğüm bir eylem oldu.
Öte yandan kitabın adı da “Bilinmeyen Sular”. Her yönden risk almayı çağrıştırması da pek tesadüf olmasa gerek.
Bütün bu edebiyat mesainizde size hiç “kadın yazar” olduğunuz hissettirildi mi?
İlk aklıma gelen üretim aşamasından sonra okurla buluşma aşaması örneğin. Konu eleştirmeye gelince kadın yazarlara karşı kırmaktan hiç çekinilmeyen bir tutum sergilendiğini fark ediyorum.
Öyküler hakkında konuşmak isteyen herkesle konuşmaya çok hevesliyim ben. Buna rağmen bazen ‘sen’li benli, haddinden fazla samimi veya rahatsız edici bir üslup kullanarak yazılmış mesajlara cevap vermek istemiyorum. Vermediğimde de “Cevap versene, sana soruyorum,” gibi baskıcı ve saygısız yaklaşımlarla karşılaşıyorum.
Şöyle düşünüyorum, genelde erkek karakterler yazdığımdan, belki de kendisine dokunan bir şey oluyor ve bana bunun hesabını sormak istiyor sanki. Öfkeli, hınçlı...
Ama bunun yanı sıra bir o kadar kibar, beğenisini ya da eleştirisini uygun bir dille ifade eden okur da çok ve hepsinin öyküler hakkındaki eleştirileri benim için çok değerli.
Öncellikle sosyal medyada ve sosyal medyanın yarattığı söyleşi ortamlarında sadece kendi haberlerinizi değil pek çok arkadaşınızın işlerini paylaşarak gerçek bir destek verdiğinizi düşündürüyorsunuz. Bunu bir dayanışma olarak değerlendirir misiniz?
Fikrine güvendiğim onların da ürettiklerini, yaptıkları işi çok severek önemseyerek yaptıklarını bildiğim arkadaşlarım var ve onlarla dayanışma hâlinde olmak, yan yana yürümek benim için önemli.
Dayanışmanın bendeki karşılığı, samimiyet. Ama tüm o yaptığım paylaşımları bir karşılık beklediğim için yapmıyorum, yani onlar yanlarında yürürken beni görmek zorunda değiller, ben onlarla yürümek istediğim için yapıyorum bunu.
Yeni yazılan, yeni karşılaşılan, daha önceden yolunun kesiştiği ama temas kuramadığın bir yazarı tekrar okuduğunda ya da benzer sebeplerden ötürü kişinin keyifle takip ettiği yazarlar elbette değişebilir. Sizin şu dönem paylaşabileceğiniz yazarlar kimler?
Son dönem Kanae Minato’nun ‘İtiraflar’ını okudum ve çok beğendim. Yukio Mişima’yı ekleyebilirim. Japon edebiyatının toplumsal dışavurumculuğuyla ilgili kitaplar topladım, şimdi onları okuyacağım.
altZine ile temasınız ne zaman başladı? Şimdi bu oluşumun neresindesiniz?
altZine ile temas 2014 yılında başladı. İlk öyküm orada yayınlanmıştı. Benim için çok garip bir duyguydu. 2015’te altkitap öykü yarışmasına katıldım ve birinci oldum. Sonrasındaki süreçte benden dergi için öykü istemeye başladılar. Ve uzun bir yolun sonunda da yayın kuruluna katıldım.
Bu güveni boşa çıkarmamak için canla başa savaşıyorsun tabii. Onlardan çok şey öğrendim, altZine’in benim gelişimimdeki payı çok büyüktür bu nedenle. Şimdi ise hep birlikte güzel şeyler yapmaya çalışıyoruz.
Sıradaki projeniz nedir?
Aklımda bir novella fikri var. Şu an buna adapte oldum. Aklımda Bilinmeyen Sular’daki bir öykü karakterinin büyümüş hâli var ve bununla ilgili bir sürü şey dolaşıyor. Kurduğumun yüzde onu bu tabii.
Geri kalan yüzde doksanlık kısım yazmaya başlayınca yolda şekillenecek. En başta bahsettiğim “yeni bir şey yaratma, keşfetme” anı motivasyonuna kavuşmak için sabırsızca bekliyorum... (AÖİ/EKN)