Son şeklini alan taslakla ilgili olarak bilgi veren Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt'ın tüm vakıfların demokratik ve haklı taleplerini yerine getirdiklerini söylemesine karşın, hukukçular ve azınlık mensupları aynı fikirde değil.
Eleştiriler, özel şahıslara devredilmiş vakıf mallarının ve mazbut -devletçe el konulmuş- malların iade edilmemesi noktalarında yoğunlaşıyor.
Özellikle şahıslara geçmiş vakıf mallarıyla ilgili bir tazminat ödenmesinin öngörülmemesi, tasarıdaki en büyük eksiklik olarak değerlendiriliyor. İşte tepkiler:
Av. Fethiye Çetin: "Tasarıda bir iyileştirme yok"
Yasa taslağının son halini görmedim. Ancak gazetelerde çıkan haberlerden öğrendiğim kadarıyla öncelikle özel şahıslara devredilmiş vakıf mallarının iade edilemeyeceği ya da bunlar hakkında herhangi bir yaptırımda bulunamayacağı yolundaki yaklaşımın son derece haksız bir uygulama olduğunu söylemeliyim.
Aslında yapılması gereken, vakıfların sahiplerine geri verilmesi. Bu yapılamıyorsa, hiç değilse bu haksız uygulamanın tazmin edilmesi gerekir. Çünkü bilindiği üzere bu vakıfların malları , 1936 beyannamesi uygulaması nedeniyle, karşılığında hiçbir ödeme yapılmaksızın ellerinden alınıp başkalarına verildi.
Ayrıca Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ya da Hazine'ye geçmiş malların geri verilmemesi de son derece sakıncalı. Böyle bakıldığında, yeni tasarının iyileştirici olduğunu söylemek çok güç. Eksik ve haksız uygulamaları giderici nitelikte bir tasarı olduğunu düşünüyorum. Tasarının metnini görmediğim için net bir şey söyleyemiyorum. Umarım bunlarla ilgili iyileştirici bir uygulama öngörmüşlerdir. Çünkü bunların da iadesi gerekiyor.
"Dava açtın açtın..."
Zaptedilen "mazbut" vakıflar -devlet tarafından zaptedilmiş, elkonulmuş- meselesine gelince; Osmanlı döneminde kurulmuş pek çok böyle vakıf var.
Cumhuriyet döneminde çıkarılan 2762 sayılı Vakıflar Yasası ile bunların bir kısmına el konulmuş. Ardından da Rum vakıfları ağırlıklı olmak üzere, bazı cemaat vakıflarına çeşitli gerekçelerle el koyma uygulaması hızlandırıldı.
Bunun üzerine pek çok vakıf dava açıp kazandı. Açmayanlar ya da dava açma süresini geçirenler ise haklarını kaybetti. Çok sayıda Rum vakfına sudan gerekçelerle el konduğunu biliyorum. Dava açmazsanız vakıf gidiyor. Tasarı, bunların geri verilmesiyle ilgili sorunlar da içeriyor. Anladığımız kadarıyla "giden gitti" diye bakıyorlar.
Ayrıca uygulamadan doğan kimi sorunlar var ve tasarıda bunlar da giderilememiş gibi görünüyor. Gayrimüslimler zamanında vakıf mallarını din büyükleri adına kaydetmişler. Hz. İsa adına örneğin. Vakıflar Genel Müdürü Beyazıt, "Bunların ait olduğu vakfa geçişine izin veriyoruz" diyor, ama bu güne dek hiçbir olumlu uygulama görmedim.
Halbuki kanun çok açık. Herhangi bir belgeyle, hatta bir elektrik faturasıyla bile vakfın kime ait olduğunun belgelenmesi yeterli. Ama önemli olan kanunun uygulanması. Halihazırdaki kanun da uygulanmıyor.
Bir başka sorun da vasiyetlerle ilgili. Kimi cemaat üyelerinin vasiyet yoluyla azınlık vakıflarına bıraktığı kimi mallar ve gayrimenkuller için Vakıflar Genel Müdürü, "Mülk, başkaları adına kayıtlı olduğu için bu vasiyeti kabul edemeyiz" diyor. Halbuki malın ya da mülkün vasiyet eden kişinin adına kayıtlı olması son derece doğal. Özetle işi yokuşa sürüyorlar.
Sonuç olarak ben söz konusu tasarıda herhangi bir iyileştirme görmedim. Benim anladığım, cemaatlere "Tamam el koyduk, geçmiş olsun. Hadi bundan sonrasına bakalım, böyle devam edelim" deniyor.
Hrant Dink: "Bir adım ileri, iki adım geri"
Yasa taslağının son halini görmedim. Ama dün basına yansıyan açıklamanın bizim için en çarpıcı, en beklenmedik yanı, devletin iadesi beklenen vakıf mülklerini iade etmeme kararı. Vakıflar Genel Müdürü, devlete geçen gayrimenkuller ile üçüncü şahıslara geçenler hakkında bir iade işleminin söz konusu olmadığını söylüyor haberde.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, gayrimüslim cemaatlere geçmişte yapılan haksızlıkların farkına vardığı ya da Avrupa Birliği tarafından uyarıldığı için bundan üç yıl önce uyum yasaları çerçevesinde azınlık vakıflarının mülk edinebileceğine ilişkin bir kanun çıkarmıştı.
Bizler bunu, haksızlığın farkına varılması ve durumu düzeltmenin tercümesi olarak algıladık. Hemen ardından da bu mülklerin sahiplerine geri verilmesini bekledik. Zaten bürokratlar konuyla ilgili açıklamalar yapıyor, envanterler çıkarılıyordu. Sadece üçüncü şahıslara geçmiş mülkler için iadenin sözkonusu olamayabileceği, ancak bununla ilgili bir başka çözüm aranacağı dile getiriliyordu.
"Bu zihniyete güvenmiyorum"
Dünkü açıklama bizde şok etkisi yarattı. Salı günü de başka bir şok eden uygulamayla sarsılmıştık. Beyoğlu Defterdarlığı'nda yapılan bir ihaleyle Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı'na ait olan Beyoğlu'ndaki İGS binası üçüncü şahıslara satıldı.
Yani devlet bir yandan azınlık vakıflarıyla ilgili yasa tasarısı hazırlarken, bir yandan da yangından mal kaçırır gibi, bizim bir gayrimenkulümüzü, özel birine sattı. Bunun manası şu: Devlet bize, "Bugüne kadar yapılan haksızlıklar, bırakın yapanın yanına kar kalsın, bundan sonra yapmayacağız" diyor. Bu devlet adabına yakışmaz. Bu anlayıştan vazgeçilip elimizden alınanlar iade edilmeli, üçüncü şahıslara verilenler için de tazmin yolu açılmalıdır.
Yasa taslağının metni elimizde olmadığı için çok fazla şey söylemek istemiyorum, ama basına yansıdığı kadarıyla, tasarının hangi zihniyetle hazırlandığı ortada. Bürokrasiye ve onun temsil ettiği bu zihniyete hiç güvenmiyorum.
Av. Diran Bakar: "Yargıtay'ın aldığı yerine konmuyor"
Yargıtay, 1974'te aldığı Genel Kurul kararıyla, 1971'den itibaren cemaat vakıflarına satılan, hibe edilen, miras bırakılan taşınmazların, ilk sahiplerine geri verilmesine karar verdi.
Üstelik satın alınma halinde, vakıfların ödedikleri paraları da geri vermediler. Türkiye'de azınlıkların "celladı" Yargıtay'dır. Bu kararla azınlıklar için "yabancı" muamelesi yapılarak, bu grupların mal edinmesi, Türkiye'nin "zararına" teati edildi.
Özel şahıslara geri verilen ya da ortada hiç mirasçı kalmadığı için Hazine'ye devredilen bu gayrimenkullerin geri ödenmesini ben mümkün görmüyorum. Ama hiç değilse bir tazminat müessesesi oluşturulabilir.
Mazbut vakıf meselesindeyse, daha çok Rum vakıfları zarar gördü. Vakıflar Genel Müdürlüğü, artık "hayır hizmeti" yapmadığına kanaat getirdiği kimi gayrimenkullere, hatta vakıflara el koydu.
Bu, Lozan Anlaşması'na da aykırı bir durumdu, çünkü azınlıklar bu uygulamaların dışında tutulmuştu. Bu uygulamaya karşı idari dava yoluna gidilebilirdi. Ermeni cemaati bunu yaptı ve açtığı bütün davaları kazandı. Ancak Rumlar, sayılarının da yok denecek kadar azalmış olması yüzünden biraz da, idari dava yoluna gidemedi. Yeni tasarıda da bu durumu iyileştirecek bir durum göremiyorum.(AK/EÜ)