18 Aralık'ta ilk yüzde 100 yerli Türk uydusu denen GÖKTÜRK-2 adlı bir uydu Çin'den fırlatıldı. Fırlatma ve siyasi şov için her şey hazırdı ki şov kısmına ODTÜ'lüler izin vermedi.
Herkesin gözleri Göktürk-1'i ararken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de törende olmadığı farkedildi. Ama Göktürk-2 için davet edilmesi tek unutulan Abdullah Gül değildi. Uyduyu yapan ekibin çoğunluğu orada değildi. Evet çok karışık bir şey bu uydu teknolojisi. 2, 1'den önce geliyor. Son uydu en önce fırlatılıyor. Biz de bu yüzden işi bir bilene soralım dedik. RASAT ve GÖKTÜRK uydularının "Temiz Oda Uzmanlık Grubu Lideri" ve "Üretim İş Paketi Lideri" Vedat Gün, nam-ı diğer VEDSAT ile Türkiye'nin uzay macerasını konuştuk.
Solfasol: Türkiye'nin uzay macerası ne zaman başladı?
Vedat Gün: 1980'lerin sonunda TÜRKSAT'lar ile başladı. TÜRKSAT'lar haberleşme ve televizyon yayınları için düşünülmüş ticari uydulardı.
Biz mi yaptık o uyduları?
Hayır. O zamanın Ulaştırma Bakanlığı parasını verip yaptırıyordu ve yine parasını verip fırlatma organizasyonunu satın alıyordu. Adı TÜRKSAT idi ama sadece adı yerliydi. Tamamı yabancı teknolojiydi ve ticari bir satın alım işiydi.
Türkiye'de bir uydu yapılabilir fikri ilk ne zaman ortaya çıktı?
Kendi uydusunu yapmak, uydudan görüntü almak hem sivil olarak hem de askeri olarak ülkelerin ihtiyaç hissettiği konular. TÜBİTAK BİLTEN (Bilgi Teknolojileri ve Elektronik Araştırma Enstitüsü) 1998'de büyük bir atılım yaptı ve "Türkiye kendi uydusunu yapabilir" fikri ile bu uydunun ODTÜ içinde yerleşkesi olan TÜBİTAK BİLTEN'de yapılabilmesi için küçük bir ekip ile işe girişti. TÜRKSAT ekibinde çalışan iki kişiden oluşan bir ekip çalışmaya başladı. Kağıt üstünde yapar mıyız, nasıl yaparız konuşuluyordu. İlk zamanlar bir bilgisayarı bile yoktu ekibin. Daha sonra 2001'de İngiltere'den teknoloji transferi yapılması için anlaşma imzalandı. 2001'de önce 8 ve sonrasında toplam 16 kişilik bir ekip olarak İngiltere'ye gittik uydu nasıl üretilir, temiz oda nasıl kurulur konularında eğitim aldık ve bu konularda yüksek lisans yapanlar oldu. Aldığımız eğitimi ilk olarak BİLSAT adlı uyduda kullandık. BİLSAT da TÜRKSAT gibi satın alınmış bir uydu idi. Ama yaptığımız görüşmelerden sonra bu uydu içine kendi yaptığımız iki modülü ekleme konusunda anlaştık. ÇOBAN ve GEZGİN adlı iki modül tasarladık ve BİLSAT'la birlikte 2003'te uzaya gönderdik. ÇOBAN, çok bantlı bir uydu kamerasıydı, GEZGİN'de görüntü işlemek ve sıkıştırmak için tasarladığımız bir modüldü. Biz uyduda kullanılacak kamerayı yapmayı ve görüntü iletmeyi ÇOBAN ve GEZGİN ile öğrendik.
"Devrim" arabası travmasının tekrar etmemesi için çok özendik
Sen bütün bu uydu maceraları içinde RASAT uydusunu ayrı bir yere koyuyorsun. Neden?
Kesinlikle ayrı bir yere koyuyorum. İlk yerli uydu GÖKTÜRK-2 değil RASAT'tır. 2004 yılından itibaren ilk vidasından, fırlatma öncesi kameranın kapağının kaldırılmasına içinde olduğumuz, tasarımını tamamen bizim yaptığımız, modül üretimlerinin çoğu, testlerinin nerdeyse tamamı Ankara'da yapılan bir uydudur RASAT. GÖKTÜRK-2 ise RASAT ile öğrenilen teknolojinin ikinci uygulamasıdır. İkisi de %100 yerli değildir. Dünya'da kimse %100 yerli uydu yapmıyor. Çok büyük oranda yerlidir. Önemli olan teknolojiye sahip olmak. RASAT'ta "Devrim" arabası ile yaşanan travmanın tekrar etmemesi için çok özendik. Her şey defalarca testten geçti. Bu durum süreci biraz uzattıysa da sonunda başarılı oldu. Çok başarılı oldu. Ama o dönemde, şimdi GÖKTÜRK-2 için koparılan fırtına koparılmadı. Gazetelerde televizyonlarda çıktı ama çok öne çıkarılmadı. Belki de kimse yapılan işe güvenmediğinden yanımızda olmadı ve uzaktan izledi.
Şimdi işin o tarafına gelelim. GÖKTÜRK-2 nasıl ortaya çıktı? Siyasetin ilgisi ne zaman, nasıl başladı?
Biz RASAT'ı yaparken 2007 yılında GÖKTÜRK-2 projesi gündeme geldi ve sözleşmesi imzalandı. RASAT'tan daha büyük ve kapsamlı bir proje olduğu için ve daha fazla kurumun işi öğrenmesi için TUSAŞ'ın da katılımıyla yapılmaya başlandı.
Peki GÖKTÜRK-1 nerede bu arada? "2"den başlamadı di mi bu iş?
GÖKTÜRK-1, GÖKTÜRK-2'den çok önce Savunma Sanayi Müsteşarlığı'nın satın alma yoluyla dışarıya yaptırmak için harekete geçtiği bir uydudur. Hatta RASAT'tan bile öncedir. O zaman çok gizliydi, adı bile gizliydi. Ama şimdi hiç bir gizliliği kalmadı. GÖKTÜRK-1 parası tıkır tıkır ödenip tamamı yurtdışında yaptırılan askeri bir uydudur. Henüz tamamlanabilmiş de değil.
Çok az ülke ilk denemesinde başarılı oldu
Peki uyduyu dışarda yaptırmak ile kendimizin yapması arasında maaliyet karşılaştırması nasıl? Hangisi ucuz?
İlk yatırım maaliyetini saymazsanız ki saymamalısınız, çünkü tamamen sizin olan, dünyanın her yerinden görüntü aldığınız, bunun için kimseden izin almadığınız; bir teknolojiye sahip oluyorsunuz; Türkiye'nin kendi uydusunu kendisinin yapması çok daha ucuzdur. Dünya'da çok az ülke ilk denemesinde başarılı olmuştur. Ben attım oldu diye bir şey yok. Türkiye RASAT ile bu başarıyı ilk denemede yakalamıştır. GÖKTÜRK-2 ile tekrar etmiştir.
Bir uydunun ömrü nedir? RASAT örneğin, kaç yıl kalacak uzayda?
Bu tür uyduların ömrü görev yaptığı yörüngedeki radyasyon ve çevre koşullarından dolayı 5-7 yıldır. RASAT için de durum böyle. Ama siz 5 yıl hesaplarsınız, 15 yıl da kalabilir. RASAT da, GÖKTÜRK-2 de 3-5 yıl için tasarlandı ama çok daha uzun süre görevlerini sürdüreceklerini umuyorum.
Fırlatmanın Çin'den yapılması da eleştirildi. Haklı bir eleştiri mi bu? Uydu neden Türkiye'den fırlatılmadı?
Birincisi Türkiye'nin teknik olarak bir uydu fırlatma kabiliyeti yok. Uyduyu uzayda yörüngeye yerleştirme kabiliyetine sahip çok az ülke var dünyada: ABD, Rusya, Çin, AB, İsrail, Hindistan, İran, Kuzey Kore'de var bu kabiliyet. Ama şunu belirtmek gerek; uydu fırlatabilmek demek, balistik füze teknolojisine sahip olmak demek. Bu da dünyanın her yerini vurabilmek demek. Ülkelerin uydu görüntüsü altında balistik füze yapmasından endişe ediliyor. Uydu fırlatma teknolojisine sahipseniz başlığa uydu yerine bomba koyup dünyanın istediğiniz yerine gönderebilirsiniz. Kuzey Kore'ye bu yüzden çok kızıyor Amerika.
Bir de coğrafi kısıtlılıklar var. Gönderdiğiniz uydu uzaya gidene kadar belli ülkelerin hava sahasını kullanmanız ve yolda fırlatma aracının bıraktığı parçaların düşeceği ülkelerden izin almanız gerek. Bu da çok kolay bir süreç değil.
Bu teknolojiye sahip olmak ile ilgili tek engel teknik ve bilimsel değil. Siyasi ve diplomatik engellerin de aşılması gerekir. En büyük soru da şudur: Bunu yapmamıza izin verecekler mi?
"Başarıyı kendi kendimize kutladık"
RASAT gerçekten ilk yerli uydu olmasına rağmen GÖKTÜRK-2 kadar ses getirmedi. Neden?
RASAT uydusunu fırlattık. Biz çok mutluyduk. Ama biraz buruktuk. Pek sahip çıkan olmadı bize. Kendi kendimize kutladık bu başarıyı. Nedenini çok bilemiyoruz. Siyasi magazine dahil olamadık. Siyaseten sahiplenilmediği için olabilir. Biz de bilmiyoruz sadece bazı tahminlerimiz var. Ama biliyoruz ki siyasilerden kimse bize ve bu projeye sahip çıkmadı. RASAT uydusu fırlatıldıktan kısa bir süre sonra TÜBİTAK yönetimi görevden alındı. Bu, uydu ile ilgili bir süreç değildi belki ama fırlatmanın hemen ardından olanlar uydunun fırlatılmasının beklendiğini düşündürtüyor bize. Bu, sebeplerden birisi olabilir.
2011'de TÜBİTAK yönetimi görevden alındıktan sonra neler oldu?
TÜBİTAK'a bağlı enstitülerde de huzursuzluk başladı. TÜBİTAK UZAY'da da çeşitli huzursuzluklar başladı. 2011 Kasım ayında TÜBİTAK UZAY'ın tüm yönetimi görevden ayrılmaya zorlandı ve çalışanlara çok ciddi baskı oluşmaya başladı. Kağıt üzerinde kimse işten atılmadı. Ama yeni yönetim, personel üzerine baskı kurup eski yönetimi sorgulayan, kurumdaki bazı uzmanları sorgulayan çok zorlu mülakatlar yapmaya başladı. Bu durumu kabullenmeyen pek çok insan "ben zaten işimde başarılıyım, size de muhtaç değilim" diyerek kimi emekli olup, kimi iş bulup, kimi onu da beklemeden işinden ayrıldı. Bir yıllık süreç içinde TÜBİTAK UZAY içinden 80 kişi işinden ayrıldı. Bu kişiler içinde üst düzey yöneticiler, uzmanlar, proje yöneticileri, uydudaki çok önemli modüllerin tasarımcısı olanlar vardı. Her biri üzerine uzun süredir yatırım yapılmış insanlardı.
Peki bu kadar insan ayrıldıktan sonra GÖKTÜRK-2 nasıl oldu da başarı ile fırlatılabildi?
Çünkü biz ayrıldığımızda GÖKTÜRK-2 %98 tamamlanmış ve sadece son testleri kalmıştı. Uydu bugün yapıp yarın fırtlattığınız bir şey değil. İnsanların görevleri yavaş yavaş bitmişti ve şimdi ne yapıyoruz diyerek yeni projeler konuşulmaya başlanmıştı. Yeni uyduda kullanacağımız güç sistemi ve haberleşme sistemi ile ilgili küçük küçük çalışmaya başlamıştık. Tam bu aşamada yönetim görevden alındı ve baskılar başladı. Ayrıca ekibin tamamının ayrılmamış olmasının da etkisi var. Hala büyük bir özveri ile çalışan arkadaşlarımız var kurumda.
Yani GÖKTÜRK-2 fırlatıldığında siz törende yoktunuz.
Evet, davet edilmeyen tek kişi Cumhurbaşkanı değildi. GÖKTÜRK-2'yi yapan ekibin büyük bir kısmı da o gün orada yoktu. Hiçbirimiz davet edilmedik. Son ana kadar acaba davet edilir miyiz diye içimizden geçti. Davet edilseydik gider miydik bilmiyorum. Sadece bir kaç kişi davet edilseydik ben kişisel olarak gitmezdim. Tüm ekip davet edilseydik giderdik. Sonuçta, biz de ekipten 8-10 kişi bir araya geldik ve fırlatmayı televizyondan seyrettik. Fırlatma başarıya ulaştığındaki mutluluğumuz görülmeye değerdi. Ama bizim için sadece bir aşamaydı o. Benim de içinde olduğum 3-5 kişi iki saat daha eli yüreğinde bekledik. Bir iki saat sonra uydudan sinyal alındığını duyduğumuzda çok rahatladık. Başarmıştık. O mutluluğu orada yaşamak isterdik. Gerçi Cumhurbaşkanı da davet edilmemiş ve çok bozulmuş. Davet edilmediğini duyduğumuzda Abdullah Gül'e şakayla karışık "Üzülmeyin Cumhurbaşkanım bizi de çağırmadılar. Biz de televizyondan seyrediyoruz" diye twit atsak mı diye düşündük.
TÜBİTAK UZAY'da 2011'de olan neydi? Sadece bir yönetim değişikliği mi?
V.G.: Eskiden de yönetimler değişirdi. Yeni gelen yönetimler alt kadrolara ve uzmanlara dokunmazlardı. Onlar size siz onlara alışmaya çalışırdınız. Siyasi kimlikler sorgulanmazdı. Kimse sizin orada işinizi yapmanıza engel olmazdı.
Şimdi değişen nedir?
V.G.: Şimdi, hiç işi bilmeyen, konudan uzak siyasi güdümle gelen bir yönetim var. Çok nitelikli bir CV'ye sahip olabilirler. Ama orada yapılan işin ne olduğunu tam bilmiyorlar ve tam da çözemediğimiz kriterlere, göre ayrımcılık yapıyorlar. Esas fark ise işi bilmemeleri.
Daha açık sorayım o zaman, TÜBİTAK UZAY'da belirli bir görüşten insanlar mı tasfiye edildi?
Yeni yönetim "TÜBİTAK UZAY'da hiçbir iş yapılmıyor; buraya solcuları, komünistleri, vatan hainlerini doldurmuşlar onlar da hiçbir iş yapmıyorlar" diye geldiler. Evet pek çok uzmanın dünya görüşü birbiriyle ya da yönetimdekilerle aynı değildi. Ama bundan bağımsız olarak çok güzel işler üretiyorlardı. Yapılan onca, çok önemli işleri görünce durumu anladılar ama çok geç kaldılar. Şimdi o işleri sahiplenmek istiyorlar ama artık o işleri yapacak insanlar orada değil. Sadece uydu projesi değil sahipsiz kalan bir diğer önemli proje de BALİSTİKA'dır. Emniyete ve Jandarmaya otomatik balistik inceleme yapan yerli bir sistem geliştirildi. 15 yıllık geçmişi olan bir projeydi. Bu projedeki kilit insanların çoğu da ayrılmak zorunda kaldılar. Ne tesadüftür ki o projede de teslim edilmesine çok az süre kala oldu tüm olaylar. İnsanlar da projemizi bitirelim, sonra gideriz diye sabrettiler. Projeyi teslim ettiler ve ayrılmak zorunda kaldılar.
TÜBİTAK GÖKTÜRK-3'ü yapıcam diye girişse yapabilir mi? Şunu anlamak için soruyorum. Tüm bu süreçte TÜBİTAK ne kaybetti?
Yeni bir uydu yapabilir mi bilmiyorum. Konusunda uzman yöneticiler artık yok. TÜBİTAK'ta artık öyle bir enerji yok. Dahası bu düzeyde iş yapabilecek bir kadroya sahip değil. Kağıt üstünde bir sürü insan görünebilir. Ama o tecrübeye sahip insanların çoğu yok orada. GÖKTÜRK-3 de yapılabilir 5 de. Ama TÜBİTAK'ın önümüzdeki beş yıldan daha önce bu düzeyden daha yüksek yerlilik oranına sahip bir uydu yapması mümkün değil. BİLSAT'tan bu yana son 15 yıl içinde elde edilen tecrübenin çoğu 6 ayda kaybedildi. 5 takım uydu yapacağız deniyor. Ne kadar sürede yapılacak bakalım görelim.
Son soru. Belki bunu ODTÜlü öğrencilere sormak gerek ama senin de fikrini duymak isteriz. Bu da röportajımızın saçma ve çanak sorusu olsun sana. Medya'da iddia edildiği şekliyle soralım: ODTÜ'lüler uyduyu mu protesto ediyorlardı?
Tabi ki hayır. Orada uydu yapıldığı yıllardır biliniyor. Protesto edecek olan daha önce gelir protesto ederdi. Bir de GÖKTÜRK olsun, RASAT olsun, bu tür teknolojileri geliştirenler Başbakan'ın tepki gösterdiği ve ülkesine ihanet ettiğini söylediği hocaların öğrencileri. Protestocu öğrenciler de bundan bir kaç yıl sonra bu işlerin başına geçecek. Bu hedef şaşırtmaktır. ODTÜ'de öğrenciler jandarma görmek istemezken o kadar çok polisi görünce tepki koyması da normaldir. Bir Başbakan üniversitelilerden neden korkar anlamak mümkün değil. (ÇT)
* Meraklısına not: RASAT'ın yapımından fırlatılmasına kadar tüm sürecin anlatıldığı günce için bknz: http://rasat.uzay.tubitak.gov.tr/blog
* Bu yazıyı Ankara'nın Gayriresmi Gazetesi Solfasol'un Ocak sayısından aldık.