Bu işte belli deneyimleri var, kadrolar yetiştirmişler, hepsinden önemlisi: Bilgilerinin yanısıra paraları var. Fuar yapmak, üç dört kafadarın bir araya gelip, "hadi yapalım" demeleriyle gerçekleşmiyor...
İlk Fotokina'yı 1978'de görmüştüm. Şu an 2002'yi görme fırsatı yakaladım. Bu yıllar arasında, yalnızca makinelerdeki teknik gelişmeleri değil, sunuş biçimlerinin de farklılaştığını gördüm. Evvelden herhangi bir standa gidince, kısıtlı İngilizce konuşulurdu.
Türkçe hariç her dilde
Ya da stand sahipleri bir çevirmen alarak, bu açıklarını kapatmak isterlerdi. Ancak, çevirmenler konuyu bilmedikleri için, fotoğraf konusundaki terminolojiyi bilmedikleri için, aldığımız bilgiler kısıtlı olurdu. Şimdi bu durum değişmiş. Hemen hemen her standda, Türkçe hariç, (günün birinde o da olur?!) fotoğrafı bilen insanlardan bilgiler alabildim.
Bu fuarda da fotoğrafın müthiş bir demokratlaşmadan yana olduğunu saptadım. Artık herkesin bir fotoğraf makinesi olacak bir durumla karşı karşıyayız. Ben bu gelişmeyi, herkesin fotoğraf çekme şansını yakalamasını, olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Gerçi bu gelişme "amatörlere" farklı yansıyor.
"Amatör" ucuzluyor, "profesyonel" pahalanıyor
Düğmesine bastıkları her makineden fotoğraf çıktığı için, bu işi kendilerine meslek edinmiş kimselere karşı edepsizleşiyorlar. Bu işin bu kadar basit olmadığını günün birinde anlarlar, belki...
Öte yandan profesyonel makinelerde müthiş bir gelişme kaydettim. Tanıdığımız bir çok makinenin, tabii ki yalnızca teknik olarak, çok yeteneklilerini bu fuarda tanıtıyorlardı.
Amatör bölümde makineler ucuzlarken, profesyonel alanda da o denli pahalılaşıyorlar. Gerçi eskiden de pahalıydı ama, bu kadar bolluk olan bir ortamda, makinelerin aşırı pahalılaşmasını hâlâ anlamakta güçlük çekiyorum.
Makinelerle ilişki biraz da erotik
Bizlerin makinelerle ilişkisi biraz da erotik bir bağdır. Bazıları da otomobillerle böyle bağ kurarlar. Onlarla yatar onlarla kalkarız. Hele kafamızdaki bir fotoğrafı gerçekleştirebilecek bir aygıt gördüğümüzde onlara aşık bile oluruz... örneğin: Leica aşkı bayağı yaygındır.
Digital gelişmeleri bir yanı ile olumlu karşılıyorum. Zaten bir çok alanda digital fotoğraf hayatımızın bir parçası olmaya başladı. Ben herkesin, istisnasız herkesin bir digital kamera almasından yanayım. Yazıyı terk eden bir jenerasyonun bu aletlere gereksinimi, günce tutmak gündemden düştü. Bu makinelerin "günce tutmak" için gerekli olduğunu savunuyorum.
Endüstri digital gelişmelere ağırlık veriyor. Bu fuarda da bana verilen bilgilere göre digital baskı mürekkeplerinin 100 yıla kadar dayanıklı olduğu tespit edilmiş. Bu henüz yeterli değil. Klasik fotoğraf 1827'den buyana saklanabiliyor. Henüz bir bozulma söz konusu değil.
Digital'in mürekkebi
Digital fotoğraftaki mürekkepler bu rakamı ne zaman yakalayacaklar? Henüz kimyagerler bu soruya yanıt veremiyor... Öte yandan digital fotoğrafın 100 yıl saklanması, hangi koşullarda olanaklı?
Bu da bilinmiyor. Bu demek ki, işin henüz başındayız. Gelişmeler, klasik fotoğrafa göre, içinde bulunduğumuz zaman nedeniyle, daha seri, daha hızlı gelişeceğe benzer... hatta takip etmekte bile güçlük çekebiliriz...
Düşmanlık etmeden yan yana
Analog fotoğrafı da terk etmeden endüstri digital gelişmelere ağırlık veriyor. Vermek zorunda. Bunun nedenleri açık: Fabrikalar hemen kapatılıp, üretim biçimi değiştirilemez. Her şeyin bir bedeli var, derler. Bunun da bedeli bu.
Bir de analog fotoğraf belki de hiç gündemden düşürmek niyetinde değiller.
Ben şahsen, klasik fotoğrafı digital fotoğrafa düşman etmeden, ya da tersi, her ikisini de takip etmekten yanayım.(GK/NM)
* Mehmet Ünal, fotoğraf sanatçısı