* Fotoğraflar: Doğa Derneği
Bugün 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü.
Sulak alanlar, yeryüzünde küçük bir alan kaplamalarına rağmen yağmur ormanlarından sonra en üretken ekosistemler. Bu ekosistemlerin, iklim dengesi, biyoçeşitlilik ve pek çok kültürün sürmesinde önemli bir rolü bulunuyor.
Bu yıl 2 Şubat’ın teması “İnsan ve Doğa için Sulak Alanlar Hareketi”. Tüm dünyada yeryüzünün en zengin ve üretken ekosistemlerini oluşturan sulak alanları yok olmaktan kurtarmak ve bozulan sulak alanları eski hâline getirmek için harekete geçme çağrısı yapılıyor. Çünkü yaşamlarımızın bağlı olduğu, canlılık kaynağımız sulak alanları ve bu alanlarda yaşayan türleri hızla kaybediyoruz.
Örneğin, 2021’de Türkiye’de Tuz Gölü’nün sularının çekilmesi ile yaşanan flamingo yavrularının toplu ölümü hâla hafızalardayken, su miktarının son 50 yılda yüzde 46 azaldığı Burdur Gölü'nde artık tehlike altındaki türlerden dikkuyruk ördeğine rastlanmıyor.
TIKLAYIN - "Yanlış tarım politikaları binlerce flamingoyu öldürdü"
Dünya genelinde sulak alanların durumunu takip etmekle görevli Ramsar Sekreteryası’nın 2018 yılında yayımladığı bir rapora göre yapılaşma, kirlilik, kurutma, aşırı kullanım gibi çeşitli sorunlar nedeniyle son 300 yılda, dünyadaki sulak alanların yüzde 87’si, 1970’ten bu yana ise yüzde 35’i yok oldu. Türkiye'de ise son 50 yılda kuruyan sulak alanlardaki su kütlesi miktarı 24 Eğirdir Gölü veya 3 Van Gölü büyüklüğüne denk geliyor.
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) ve Doğa Derneği, 2 Şubat dolayısıyla yaptıkları açıklamalarda sulak alanlardaki kayba; bunun neden ve sonuçlarına dikkat çekiyor:
WWF Türkiye: yapılaşma, kirlilik, kurutma…
2 Şubat vesilesiyle ülkemizdeki sulak alan kaybına vurgu yapan tarımsal sulamanın bunda önemli bir payı olduğuna dikkat çekti. Vakıf, tarım sektöründe modern sulama yöntemlerine geçmenin önemini vurguladı.
WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli:
“WWF’in Yaşayan Gezegen Raporu’na göre, 1970-2016 yılları arasında dünya genelinde omurgalı canlı popülasyonlarında yaşanan büyük azalma yaşadığımız ekolojik krizin en önemli göstergelerinden biri. Ne yazık ki yapılaşma, kirlilik, kurutma, aşırı kullanım gibi faaliyetler nedeniyle en büyük kayıp yüzde 84 ile sulak alanlarda yaşandı. Ülkemizde de ne yazık ki en çok sulak alanlar zarar görüyor.
“Bu süreci tersine çevirmek mümkün. Bunun için kamu yönetimi, tarım sektörü ve ilgili STK’ların birlikte harekete geçmesi gerekiyor. Sadece tarımda damla sulamaya geçerek bile, ülkemizde her yıl toplam 16 milyar metreküp su tasarrufu yapmak, sulak alanlarımız üzerindeki baskıyı azaltmak mümkün. Bu miktar 80 milyona yakın nüfusa sahip Türkiye’de, yaklaşık 3 yıllık evsel su ihtiyacına denk düşüyor.”
WWF-Türkiye Tatlı Su ve Sulak Alan Programı Müdürü Eren Atak:
“Modern sulamaya geçiş, tarımsal üretimin sürdürülebilirliği ve iklim değişiminin yol açtığı kuraklığa karşı en etkili yöntem olmanın yanı sıra, sulak alanlarımızın korunması için de ivedilikle ele almamız gereken hususlardan biri. Modern sulama yöntemlerini yaygınlaştırmada kamu idaresine, yerel yönetimlere, tarım sektörüne ve STK’lara önemli görevler düşüyor.
“Söke Pamuğu Su Koruyuculuğu Yürütme Kurulu ve diğer paydaşlarımızla birlikte bölgede yürütmekte olduğumuz Pamuk Üretiminde Basınçlı (Modern) Sulama Sistemine Geçiş Pilot Projesi bu yönde örnek bir çalışmadır. Burada sürdürülebilir, modern sulamanın yaygınlaşması önündeki engelleri kaldırmaya yönelik bir iş modeli ortaya koyuyoruz.”
Doğa Derneği: İlk değişim tarımda olmalı
Anadolu’nun sulak alanlarının onlarca yıldır yanlış su ve tarım politikalarıyla yok edildiğine dikkat çeken Doğa Derneği, pek çok sulan alanın eski politikalar sonucunda kurutulduğunu ve kalanların kurumasına da göz yumulduğunu söyledi.
Dernek, sulak alanlar açısından 2021’in de kısa bir özetini çıkardı ve şunları sıraladı:
- Yaz aylarında Tuz Gölü’ne akması gereken kanallar engellendi ve gölün tamamen kuruması sonucunda binlerce flamingo yavrusu susuz ve besinsiz kalarak öldü.
- Marmara Gölü’ne ulaşması gereken su kaynakları, DSİ tarafından inşa edilen Gördes Barajı'nda tutuldu ve gölü besleyen kanallardan su verilmesi durduruldu. Sonuçta Marmara Gölü tamamen kurudu.
- Balıkesir’deki Akçay Sulak Alanı bir yılı aşkın süre hafriyat alanı olarak kullanıldı ve pek çok dava açılarak yasadışı projelerle hala mücadele ediliyor.
- Flamingoların dünya nüfusunun yüzde 10’una ev sahipliği yapan Gediz Deltası’na ulaşan su kaynakları kirli akmaya devam ediyor ve deltanın tatlı su ekosistemlerine su verilmiyor.
Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç:
“Suyun döngüsünün ve sulak alan ekosistemlerinin yaşaması için ilk değişim tarım politikalarıyla başlamalı. Sulak alanların var olması ve suyun döngüsünün korunması, Türkiye’nin iklim krizi sürecinde hem ekolojik hem de ekonomik olarak tarımsal üretimini sürdürmesinin temel şartıdır.
“2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü’nde sulak alanların yaşam hakkını savunuyor, yanlış su ve tarım politikalarımızın ivedilikle değişmesini talep ediyoruz.”
Sulak Alan Nedir?Ramsar Sözleşmesi, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ve Çevre Kanunu kapsamında sulak alanlar, “Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, başta su kuşları olmak üzere canlıların yaşama ortamı olarak önem taşıyan bütün sular, bataklık, sazlık ve turbiyeler ile bu alanların kıyı kenar çizgisinden itibaren kara tarafına doğru ekolojik açıdan sulak alan kalan yerler” olarak tanımlanıyor. Çok sayıda balık, kuş ve sucul bitki türünü barındıran ve tropikal ormanlardan sonra en yüksek biyolojik üretim potansiyeline sahip olan sulak alan ekosistemleri aynı zamanda dünyadaki toplam su varlığının yüzde 1’inden az olan erişilebilir tatlı suyun önemli depolama alanları ve iklim krizine karşı sigorta işlevi gören önemli karbon yutakları. Yeraltı sularını besleyen, taban suyunu dengeleyen, su rejimini düzenleyerek sel ve taşkınların yıkıcı etkilerini azaltan sulak alanlar erozyon ve sediman kontrolü yaparak toprağı korur; balıkçılık, sazcılık ve turizm olanakları ile yerel ekonomiye katkı sağlar. Doğanın çeşitliliğini ve eşsiz güzelliklerini barındıran göller, nehirler, dereler, akiferler gibi sulak alanları içeren tatlı su habitatları, tüm dünyadaki bilinen hayvan türlerinin yüzde 10’undan fazlasının ve tüm balık türlerinin yüzde 50’sinin yaşam alanı. Tüm işlev ve değerlerine karşın sulak alanlar, yeryüzünde en hızlı kaybın yaşandığı ekosistemler. Dünya yüzeyinin yaklaşık yüzde 6'sını kaplayan sulak alanlar dünyadaki karbonun yüzde 14,5'ini tutarken sulak alanların tarım alanlarına dönüştürülmesi büyük miktarda karbondioksitin açığa çıkmasına neden oluyor. Türkiye’de sulak alanlarTürkiye’de halen Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Ulusal Sulak Alan Envanteri Yönetim Bilgi Sistemine kayıtlı büyüklüğü 8 hektarın üzerinde 307 sulak alan bulunuyor. Bunların toplam alanı 1 milyon 102 bin 612 hektara ulaşıyor. 25 nehir havzasına sahip ülkede 1960’lardan bu yana sulak alanların yarısı nicelik ve kalite açısından sağlıklı yapılarını kaybetti. Bir başka deyişle üç Van Gölü büyüklüğünde sulak alanımız ekolojik işlevini yitirmiş hâlde. Sulak alan kaybının başlıca sebeplerinden biri tarımsal sulama. Devlet Su İşleri (DSİ) verilerine göre, tatlı su kaynaklarının 77’si tarımsal sulamada, yüzde 10’u hanelerde ve yüzde 13’ü de sanayide kullanılıyor. Sulanan alanların yüzde 97’sinde yüzeysel sulama yöntemi uygulanırken sulamaya açılan 5,7 milyon hektar tarım arazisinin sadece 110 bin 185 hektarlık bölümü en verimli sulama şekli olan damla sulama yöntemi uygulanıyor. Ramsar Sözleşmesi2 Şubat 1971’de İran’ın Ramsar kentinde sulak alanların korunması için imzaya açılan Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme’ye Haziran 2020 itibariyle, Türkiye dahil toplam 171 ülke taraf olmuştur. Sözleşme kapsamında, taraf ülkelerde toplam 2538.792 km2 alana sahip 2391 sulak alanı Ramsar Listesine girmiştir. Üye ülkeler, ulusal sınırları içindeki bu sulak alanları korumayı ve akıllı kullanımını sağlamayı uluslararası düzeyde taahhüt etmektedir. Türkiye, 1994’te Uluslararası Ramsar Sözleşmesi’ne taraf oldu. Halen İngiltere, 175 adet sulak alanla yalnız Avrupa’da değil tüm dünyada Ramsar Sözleşmesi listesinde en fazla sulak alanı olan ülkedir. Fransa ise 37 bin 420 km2 toplam alanıyla, Avrupa’da yüzey alanı olarak en fazla sulak alanı listeye dâhil ettirmiştir. Türkiye, yüzey alanı bakımından Avrupa’nın en büyük ülkesi olmasına karşın 2020 yılı itibariyle Ramsar listesinde toplam alanı 1845 km2 olan 14 sulak alanı ile yer almaktadır. Türkiye hem özel coğrafi konumu ve ölçeği hem de sulak alan çeşitliliği ve özellikle göçmen kuş türleri açısından, içinde bulunduğu coğrafyanın en önemli ülkelerindendir. Bu nedenle daha fazla Ramsar alanına sahip olmayı hak etmektedir. |
(TP)