Örgüt, Türklüğün, cumhuriyetin, devletin kurum ve organlarının alenen aşağılanmasını suç kabul eden kanun maddesinin hükümlerinin fazlasıyla muğlak ve geniş olduğunu; bunların eleştirel görüşleri cezalandırmak için keyfi olarak kullanılabileceğine dikkat çekti.
"Resmi tarihe ve egemen ideolojiye aykırı görüşlerini ifade eden insan hakları eylemcileri, yazarlar, yayıncılar -potansiyel olarak herkes- kendilerini mahkemede bulabiliyor. Bu davalar ve soruşturmalar, muhalif sesleri susturmaya çalışmanın bir yolu."
Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in de "her şey yasaların yorumuna bağlı" dediğini anımsatan UAÖ, maddenin dördüncü fıkrasındaki "eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz" hükmüne de dikkat çekti:
"Eleştiriyle aşağılama arasına bir çizgi çekme çabası çok sorunludur. Suçun açıkça tanımlanmamış olması, savcıların ve yargıçların keyfi yorum yapmasına yol açar. "
Örgüt, 301. maddeye dayanarak açılan davaları da örnekledi; Orhan Pamuk davasınınsa, aynı maddeden yargılanan daha az tanınan kişilerin davalarına ışık tutacağını söyledi.
"301 uluslararası sözleşmelerin ve AİHM kararlarının ihlaline zemin hazırlıyor"
UAÖ, 301. maddenin Türkiye'nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ihlaline zemin oluşturduğunu belirtti.
Örgüt, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) bir dizi kararında ortaya koyduğu şu ilkeleri de anımsattı:
* Politikacılara yönelik kabul edilebilir eleştirinin sınırları kişilere yönelik olandan daha geniştir.
* Hükümete olan eleştirinin sınırları daha geniştir.
* Demokratik bir devletin yetkilileri, eleştiriyi kışkırtıcı da, hakaret düzeyinde de olsa kabul etmeliler.
* Yasalar erişilebilir olmalı; yurttaşın edimlerini düzenlemesine yetecek bir hassasiyetle yazılmalı.
UAÖ, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin 2003'te aldığı, tavsiye kararına da dikkat çekti:
"Basın özgürlüğünün adli kovuşturmaya konu olmasına yol açan bütün yasalar yürülükten kaldırılmalı." (TK)