Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) olağan Genel Kurul toplantısı bugün İstanbul Swissotel Fuji Salonu'nda gerçekleşti.
Toplantının açılış konuşmasını TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan yaptı.
Turan "Hem sanayici mutsuz hem çalışanlar. Hem büyük işletmeler zorlanıyor hem KOBİ’ler. Hem Batıdaki girişimciler yakınıyor hem Doğudakiler. Peki kimin yüzü gülüyor?" diye sordu.

Bakan Tunç’tan TÜSİAD’a: Hukuk çerçevesinde karşılık vereceğiz
Aras da 'Politik hayatta olağanüstü olaylar' başlıklı slaytla sunum yaptı. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, HALK TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş ve menajer Ayşe Barım’ın tutuklanması, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na açılan soruşturma, belediyelere atanan kayyımlar ve ordudan ihraç edilen teğmenlere değindi. Enflasyonla mücadelede devletin tasarruf yapmamasını eleştirdi, "Kamunun da vatandaşlarla eşit düzeyde kemer sıkması şart” dedi.
"Biz niye bu hale geldik"
Turan, konuşmasına “Gündem çok ağır. Hangi birisini sayayım” diyerek başladı. Ardından da şunları sıraladı:
- Depremlerde, yangınlarda, iş kazalarında çok sayıda vatandaşımızı kaybediyoruz. Demek ki, hata, suistimal ve kayırmacılık çok yaygın.
- Eleştirel ifadelere ve habercilik faaliyetlerine açılan soruşturma haberleri, çok sıklaştı.
- 10 küsur sene önceki olaylara, şimdi yeni soruşturmalar açılıyor.
- Tutuklu milletvekillerine, siyasi parti liderlerine ve belediye başkanlarına sürekli yenileri ekleniyor.
- Disiplinsizlik suçuyla teğmenler hakkında ihraç kararı alınıyor. Fakat, deprem, yangın taciz, kadın cinayeti, iş kazası, gibi kamuoyunda infial yaratan nice olayda, ya suçlular bulunmuyor ya da kısa sürede serbest kalıyorlar. Kamuoyu vicdanında suç ve ceza arasında orantısızlık kanaati oluşuyor.
- İster seçimle, ister atamayla gelen kamu görevlilerinin görevlerinden alınmasının, yeni örneklerine şahit oluyoruz.
- Üstelik, yeni yasal düzenlemelerle, kamu görevlilerinin Devlet Denetleme Kurulu tarafından görevden alınması ve TMSF’nin şirketlere kayyum olarak atanması mümkün oluyor.
- Yolsuzluk, dolandırıcılık, karaborsa haberlerinin ardı arkası kesilmiyor.
- Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, galiba artık şirket kurmaktan daha kolay.
- Kadın cinayetlerinin de, çocuk tacizlerinin de sonu gelmiyor.
“Nedir bu tırmanma? Biz niye bu hale geldik?” diye sordu. Tüm bu sorunların arkasında, hukuka olan güvenin sarsılması olduğunu söyledi.
Modern devletin temelinde hukukun üstünlüğü olduğunu belirten Turan “Tüm vatandaşlar kanun önünde eşittir. Devlet de hukukla bağlıdır. Her kademede yönetim keyfi değil, hukuk kurallarına göre yapılır. Burada sorun varsa her yerde sorun çıkar. Hukuka güven kalmazsa güvensizlik, istikrarsızlık ve belirsizlik her yere sirayet eder. Sistemik risk oluşur. Günü kurtarmak mümkün olsa da yarınlar tehlike altına girer” dedi. Ardından da şu eklemeleri yaptı:
“Biz sanayici ve iş insanlarıyız. TÜSİAD üyesiyiz. Ama her şeyden önce insanız, bu ülkenin vatandaşıyız. İnsani değerleri ekonomik değerlerin önüne koyarız. Çocuklarımıza, torunlarımıza daha büyük bir miras değil, daha iyi bir gelecek bırakmak isteriz. Daha iyi bir geleceği, hukuka güven olmadan kuramayız.
Hukukun üstünlüğünü, hemen ve tam olarak tesis etmeden; ne ekonomide, ne toplumda, ne iç ne de dış politikadaki sorunlar çözülebilir.
Ayrıca toplumsal kutuplaşmanın yerini, toplumsal uyuma bırakması, siyasette yumuşama ve siyasi alanın genişlemesi, sorunlarımızın çözümünü mutlaka kolaylaştıracaktır.
Bu noktada, terör sorununun kalıcı olarak ortadan kalkması en büyük dileğimizdir.
Ancak şunu da görelim: izlenmekte olan sürecin başarısı ile, hukuk devleti ve demokratik standartların iyileştirilmesi arasında birbirini besleyen karşılıklı bir etkileşim vardır. Biri olmadan diğeri eksiktir.
Hukukun üstünlüğünü tesis edersek, tüm sorunlarımızı konuşarak, ortak akılla çözebiliriz”
"Ölümlerin nedeni sistem bozukluğudur"
Orhan Turan’dan sonra konuşan Ömer Aras sözlerine "Ülke olarak moralimiz bozuk. Güven bunalımı yaşıyoruz. Bunun nedeni çöken sistem” diyerek başladı. Kartalkaya’da 78 kişinin hayatını kaybettiği otel yangınını, İliç’te 9 işçinin, Soma’da 301 madencinin hayatını kaybettiği faciyı ve 6 Şubat Maraş depremlerini hatırlattı.
“Tüm bu ve benzer ölümlerin arkasında tesis sahiplerinin yönetmeliklere uygun yatırımları maliyet nedeniyle yapmaması ve denetim eksikliği var” dedi. Şöyle konuştu:
“California'da koca Los Angeles şehri yandı, Japonya'da çok daha şiddetli depremler oldu. Kaç kişi öldü? Lütfen bakın ve mukayese edin. Bizdeki ölümlerin nedeni maliyet odaklı kural tanımazlık ve denetimsizliktir. Kurallarımız vardır ama uymayan çoktur, yeterli denetim yoktur. Bu ölümlerin ana nedeni sistem bozukluğudur.
Maliyeti güvenliğin önüne koyan iş sahipleri, hak etmediği koltuğa oturan özel sektör iş insanları ve kamu yöneticileridir. Onların yarattığı ve uyguladığı sistemdir. Bu sistemin nasıl düzeleceği çok net bellidir. Sistemin kendi kendini düzeltme mekanizması olmalıdır. Sorumlular görevden ayrılmalı, hesap vermeli ve yerlerine yetkin kişiler gelmelidir.”
Aras daha sonra konuyu politikaya getirdi. Son haftalarda politik hayatta olağanüstü olaylar yaşlandığını söyledi ve ekledi:
Seçilmiş belediye başkanları görevden alınıyor yerlerine kayyum atanıyor. Bir siyasi parti lideri hakkında önce soruşturma başlatılıyor sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor.
Birçok sanatçının menajerliğini yapan bir iş kadını hakkında önce soruşturma başlatılıyor sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor. Bir büyükşehir belediye başkanı hakkında, yaptığı konuşmalar nedeniyle basın toplantısından dakikalar sonra soruşturmalar açılıyor.
Bilirkişi görüşmesini yayınlayan gazeteciler gözaltına alınıyor, genel yayın yönetmeni tutuklanıyor. Yeni mezun teğmenler ordudan ihraç ediliyor. Bu olaylarda suç vardır yoktur diyemeyiz. Ancak çok kısa sürede arka arkaya gelen bu olayların toplumda endişe yarattığını ve güveni sarstığını söyleyebiliriz.
Ayrıca tutukluluğun istisna değil kural haline gelmesi gibi kangrenleşmiş bir sorunun kanunlar değişse de çözülmediğini görüyoruz. Kişiyi, bir gün dahi olsa, özgürlüğünden mahrum edecek tutuklama ve adli kontrol kararlarının, hatta gözaltı kararlarının ne denli titiz verilmesi gerektiğini yıllar sonra gelen tahliyelerde, beraat kararlarında görüyoruz.
Ancak bugünkü endişe ve güvensizlik ortamına rağmen ülkemizin geleceği ile ilgili umudumuzu hiç kaybetmiyoruz. Çünkü biliyoruz ki doğru politikalarla ülkemiz kalkınır ve vatandaşlarımız kendilerini mutlu ve huzurlu hisseder.
Bu nedenle inandığımız doğruları bıkmadan usanmadan dile getireceğiz. ‘Söylesek de hiçbir şey değişmiyor’ zihniyetine kapılamayız. Bizim görevimiz doğru bildiklerimizi söylemektir. Mevcut uygulamaları eleştirmekle kalmayıp yeni politikalar önermektir."
(HA)