Hollanda'daki çatışmaların ardından tüm Alman politikacıları ve medya yoğun bir biçimde "Acaba bizde de benzer gelişmeler yaşanır mı?" sorusunu tartışırken, Savunma Bakanı Peter Struck'un Türkiye ziyareti nedeniyle, bir süredir gündem dışı kalan tank satışı ve bununla bağlantı olarak Türkiye'deki "Avrupa Birliği (AB) reform süreci" yeniden gündeme geldi.
Alman ordusunun artık kullanmadığı, her birinin sadece depoda tutulması ve koruyucu bakımı yılda en az 10 bin euroya mal olan Leopard II tanklarının Türk ordusuna satışı, iktidardaki sosyal demokratlarla yeşiller arasında ve böylece toplumda yeni bir "Türkiye tartışması"nı başlattı.
Özellikle son aylarda sık sık Türkiye'deki İslamcı hükümete yönelik övgülerde bulunan, en yetkili ağızlardan Türkiye'nin "doğru yolda" olduğu doğrultusundaki mesajlarla dikkatleri çeken Yeşiller Partisi, şimdi Türkiye'ye tank satışına karşı çıkar gibi oldu. Hem de geçtiğimiz aylarda bu konu zaman zaman gündeme geldiğinde, eski direnişlerinden vazgeçme eğiliminde olduklarını zaman zaman açıkça, zaman zaman da dolaylı biçimlerde dile getirmiş olmalarına rağmen.
Sosyal demokrat Savunma Bakanı Struck'un Türkiye'de sözkonusu tankların Türkiye'ye satılması konusunda Federal Başbakan Gerhard Schröder'e tavsiyede bulunacağını açıklamasının ardından, Yeşiller partisinin savunma politikası uzmanı Winfried Nachtwei, "Türkiye'deki refom süreci henüz tamamlanmadı. İnsan ve azınlık hakları alanlarında gerçekleştirilen iyileşmeler geriye dönüşü mümkün olmayacak şekilde istikrarlı bir hale gelmeli. Bu durum yok. Türkiye'deki gelişmeler böyle bir iş ilişkisi için olgun değil. Savunma Bakanı'nın ısrarını kabul etmiyoruz" dedi. (Die Welt)
Nachtwei'nın bu çıkışı, kimi kesimlerce "koalisyon partileri arasında yeni bir tartışma" olarak yorumlansa da, büyük çoğunluk bunun parti tabanındaki pasif eğilimlere yönelik bir jest olduğunu, aslında Yeşillerin Türkiye'ye tank satışına beş yıl önce olduğu gibi engel olmayacağını düşünüyor.
Avrupa yeşillerinin liderlerinden Daniel Cohn Bendit, ünlü Türkiye çıkarmasından önce bu konuyla ilgili sorumuzu "Genel olarak şunu söyleyebilirim. Bir yandan Türkiye AB'ya girebilir derken, diğer yandan silah ihracatının dışında tutulamaz" sözleriyle yanıtlamıştı. Sol liberal Frankfurter Rundschau gazetesinde yayınlanan bir yorum da bu doğrultudaydı:
"Bu madalyanın diğer tarafı. Bir ülkeyi AB'ye girecek derecede, ya da en azından üyelik müzakereleri için yeterli derecede normal ve demokratik ilan eden bir kişinin, bu ülke kendisine artık diğer demokratik ülkelere gibi yaklaşılmasını istediğinde şaşırmaya hakkı yok" sözleriyle başlanan yorumda Türkiye'deki "reform süreci"ne dikkat çekilerek, "Politikanın bütün bunlardan çıkaracağı sonuç, eğer tank pazarlığı gerekliyse, bundan kaçınılamaz" deniyor.
Türkiye şimdi nazlanıyor gibi
Alman basını, beş yıl önce Almanya'dan mutlaka bin adet yeni Leopard II tankı almak isteyen ve Yeşillerin isyanı nedeniyle Berlin'de hükümet krizine neden olan, bu arada da hem bu nedenle, hem de maliyetlerin yüksek olmasından dolayı talebini geri çeken Türkiye'nin şimdi bu konuda pek de hevesli görünmediğini öne çıkarıyor.
Onlara göre, Almanya'nın sözkonusu yüzlerce tanktan bir an önce kurtulmak isteği, bunu yapıp hem satıştan, hem de gelecekteki bakım ve tamir işlemleri nedeniyle bir miktar para kazanmak niyeti Ankara'da da fark edilmiş. Ama aynı haberlerin satır aralarından "görücüye çıkan" tankların bir süre önce Türk uzmanlar tarafından da çoktan incelenmiş olduğu bilgisini de alıyoruz. Yani, ortada bir "istemem, yan cebime koy" durumu sözkosu.
Ankara'daki Alman misafir, her ne kadar kendisinin "kullanılmış askeri malzemelerin satış temsilcisi" (Süddeutsche Zeuitung) olmadığını vurgulasa da, iki ülke savunma bakanlarının ve heyetlerin bu konuyu yoğun bir biçimde görüştüklerinden kimsenin kuşkusu yok. Nitekim Frankfurter Rundschau gazetesi, Struck'un Ankara'ya giderken yanına bakanlığın silahlanma bölümünde bu konuyla görevli uzmanları da yanına aldığını duyurup, "Asıl sorun tankların fiyatı değil, tankların hangi koşullarda teslim edileceği".
Türkler onları öylece alıp, bakımını Türkiye'de yapabilmek için gerektiğinde Alman firmalarıyla kendileri anlaşmak istiyorlar, çünkü bir süre sonra kendi tanklarını kendileri üretmeyi hedefliyorlar. Almanlar ise herşeyden önce bu alanda çalışan işçilerin işlerini sağlama almak için tamir ve yenileme işlemlerinin Almanya'da olmasını garantilemek istiyorlar" haberini veriyor.
Türkiye'nin kendi tanklarını kendisinin üretmek isteği, kullanılmış tankları "geçici bir çözüm olarak gördüğü" yorumları da bunu takip ediyor. Peki Türkiye'deki tank fabrikalarının kurulmasında, çalıştırılmasında Batı ülkesindeki silah üreticisi firmalarla işbirliği yapılacak mı? Elbette. Alman basınındaki "Leopard II" tartışması bu konuda da ilk ipuçlarını da sunuyor. Bu tankları üreten Kraus-Maffei Wegmann ve Rheinmetall şirketleri bunu için devreye girmişler.
Silah satışında "Türk-Yunan dengesi"
Bu iki firma, Alman ihracatında önemli bir kalemi oluşturan "Leopard" tanklarıyla yıllardır dünya liderliğini ellerinde tutuyorlar.
1965'ten bu yana şimdi gündemde olan Leopard II'lerin bir önceki modeli Leopard I'lerden tam 4 bin 744 adet üretip dünyanın çeşitli ordularının hizmetine sunmuşlar. Bu tankları kullanan ülkeler listesi hayli uzun: Avustralya, Kanada, İtalya, Brezilya, Şili, Hollanda, Belçika, Danimarka, Norveç, Yunanistan ve Türkiye.
Alanın çok memnun olduğu Leopard I'leri geliştiren Almanlar, 80'li yıllardan itibaren üretilen Leopard II'leri ürettiler. Alman ordusunun en güçlü silahı olan bu tanklardan şimdiye kadar 3 binden fazla üretildi, bunun 2 bin 125'i kendi askerlerinin hizmetine sunuldu, gerisi de ihraç edildi. İspanya, Finlandiya, Polonya, Norveç, Danimarka, İsveç, İsviçre, Hollanda, Avusturya ve Yunanistan orduları da bu güçlü silahları edinmiş bulunuyor.
Yunanistan'ın toplam 170 Leopard II'si bulunması, bu tankların Türkiye'ye de satışının önündeki engellerin çoktan kalkmış olmasını gerektiriyor. Çünkü, Alman silah ihracatının "temel ilkeleri" gereği, Yunanistan'a verilen her silahtan, Türkiye'ye de verilmesi gerekiyor, böylece iki ülkenin silah teknolojisi açısından birbirine karşı avantaj edinmesi engelleniyor.
Sırada Suudi Arabistan var
Bu tanklardan edinmek isteyen ülkeler listesinin bir hayli uzun olduğu biliniyor. Türkiye'yle ilgili pürüzler ortadan kalktıktan sonra gündeme Suudi Arabistan'ın yıllardır bekletilen talebi gelecek. Helmut Schmidt (SPD) ve Helmut Kohl'un (CDU) Federal Başbakan olduğu dönemlerden beri, yani sosyal demokrat ya da Hıristiyan demokratların iktidarda olduğu yıllarda hükümetler, bu taleplere olumlu sinyaller vermiş, ancak çeşitli nedenlerle bunun gerçekleşmemişti. Ancak bu kez Berlin'de bu konuda kararlılığın egemen olduğu, petrol zengini bu ülkeye silah satışı yolundaki engellerin artık ortadan kaldırılması gerektiğinin tartışıldığı bildiriliyor (Die Welt).
Bu çevreler, eğer Almanlar Suudilere istedikleri tankları satarlarsa, Kızıldeniz'den Basra Körfezi'ne demiryolu projesinde Alman şirketlerin şansının bir hayli artacağı hesaplarını yapıyorlar.
Temel görevi, bir savaş durumunda birinci hatta devreye sokulmak ve karşı tarafın zırhlı güçlerinin tamamen imha etmek olan Leopard II'lerin bilinen özellikleri, neden birçok generalin bu silahlardan edinmek istediğini ortaya koyuyor. 60 ton ağırlığındaki tank, arazide saatte 72 km. hızla yol alabiliyor. 120 milimetre çapındaki topunun menzili 4 kilometreyi buluyor. Mermileri, 1 metreye yakın çeliği delebiliyor, patlama anında içine girdiği metali eritiyor. 4 kişilik mürettebatının kontrolünde, bu topun dışında çok sayıda makinalı tüfek vs. silah da bulunuyor. Üretici firma silahı şöyle tanıtıyor:
"Leopard II'ler, ateş gücü, koruma, hareketlilik ve modern kullanma yeteneklerinin optimal kombinasyonudan kaynaklanan savaş gücüyle dünya çapında standartları aşıyor." Alman ordusu şimdi elindeki tankların 850'isini kullanıyor, 600'ü depolarda "görücüye çıkmış" durumda, ordunun modernizasyonu süreci sona erdiğinde ise ihtiyaç duyulacak Leopard II sayısı 350'e düşecek. (GK/BB)