Şehirdekiler köydekilerden, erkekler kadınlardan daha şanslı
"Türkiye Ruh Sağlığı Araştırması"nın sonuçlarına göre şehirlerde ruhsal hastalık görülme oranı kasaba ve köylerden daha yüksek. Yetişkinlerin yüzde 4.7'si tedavi görmek için başvuruda bulunuyor, bu oran çocuk ve gençlerde yüzde 0.3. Kadınlarda ruhsal rahatsızlık görülme oranı da erkeklerden iki kat daha fazla. Eğitim, medeni durum gibi değişkenler ruhsal hastalık yaygınlığını etkiliyor.
"Dünya Ruh Sağlığı" gününde, Türkiye'nin "ruh sağlığı" tablosu genel hatlarıyla böyle...
İstanbul'da panel
10 Ekim "Dünya Ruh Sağlığı" günü olarak anılıyor ve bu gün içinde çeşitli kuruluşlar etkinlikler gerçekleştiriyor.
İstanbul'da Türk Psikiyatri Derneği İstanbul Şubesi de bugün (Perşembe) İstanbul Tabip Odasında bir basın toplantısıyla, "psikiyatride damgalanma" konulu bir panel gerçekleştiriyor.
En sık karşılaşılan "bozukluk" depresyon
Ruh sağlığı sorunları biyolojik ve çevresel çok çeşitli faktörlerin sonucu olarak ortaya çıkıyor. Ruh sağlığı alanında yapılacak çalışmalar da diğer sağlık hizmetlerinde olduğu gibi, koruyucu, tedavi edici ve rehabilite edici hizmetlerden oluşuyor. Toplum sağlığının korunmasında, koruyucu ruh sağlığı çalışmalarının, erken teşhis ve tedavinin önemi kabul ediliyor.
Savaş, ekonomik sıkıntılar, çevresel sorunlar gibi dünyanın birçok ülkesinde yaşanan olaylar insanlarda ruhsal hastalıklara ve sağlık sorunlarına yol açıyor. Bunların başında gelenlerden birisi de "depresyon" diye adlandırılan durum. Depresyon günümüzde en sık karşılaşılan ruhsal hastalık. Mutsuzluk, güçsüzlük ve aktivasyonda azalma ile seyreden bu hastalıkta, insanların duygu durumları ciddi olarak değişiyor ve süreğenleştiğinde de bu yakınma ve belirtiler kalıcı hale geçiyor.
Uzmanlar kontrol altına alınamamış depresyonun genellikle intiharla sonuçlandığını belirtiyor. Yeryüzündeki kadınların yüzde 9,5'u, erkeklerin de yüzde 5,8'inin bu hastalığa yakalandığı ve toplam olarak 121 milyon insanın bu durumda olduğu belirtiliyor.
Atlas Projesi ile veriler toplanıyor
DSÖ dünyadaki ülkelerin ruh sağlığı kaynakları hakkındaki son verileri toplamak üzere "Atlas Projesi" adlı bir proje gerçekleştirdi. Proje, dünya üzerinde bu konuyla ilgili gereksinim duyulan verileri ortaya koymayı amaçlıyordu. Çalışma sonunda tüm dünyadaki hastalık yükünün yüzde 12,3'ünü ruhsal, nörolojik ve davranışsal bozuklukların oluşturduğu ortaya çıktı.
Ortaya çıkan sonuçlardan birisi, toplumların refah düzeyinin bu tür hastalıklar açısından bir farklılığa yol açmadığı yolunda. Genel gelir oranı, dolayısıyla refah düzeyi yüksek ülkelerin geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelere yakın hatta eşit olduğu gözlendi.
Diğer yandan özellikle nüfus ve coğrafi alan itibariyle çok büyük olan Çin, İran, Nijerya, Tayland ve Türkiye gibi birçok büyük ülkenin ruh sağlığı konusunda herhangi bir özel yasaya sahip olmadıkları ortaya çıktı.
Tedavi için bütçelerden ayrılan pay düşük
DSÖ raporunda yer alan ülkelerin üçte birinde, ulusal sağlık bütçeleri içinde ruh sağlığına ayrılan payın yüzde 1'den daha az olduğu saptandı. Benzer biçimde, topluma yönelik koruyucu ve tedavi edici bakım hizmetleri, Afrika, Doğu Akdeniz ve Güneydoğu Asya Bölgelerindeki birçok ülkenin ancak yarısında ele alınıyor. Diğer bölgelerde ise, ülkelerin üçte birinde bu tür hizmetlerin hiç bulunmadığı belirlendi.
Günümüzde ruhsal hastalıklara yönelik çağdaş tedavi ve bakım yaklaşımında; toplum içerisinde bakım ve tedavinin akıl hastanelerindeki uzun süreli kalışlardan daha etkili ve daha insancıl olduğu genel olarak kabul görüyor. Oysa dünyanın birçok ülkesinde psikiyatrik sağlık sorunları olanlar halen büyük oranda özel uzmanlık hastanelerine yatırılarak tedavi ediliyor.
Dünyadaki toplam psikiyatrik hasta yataklarının yüzde 65'i ruh sağlığına özel hastanelerde bulunuyor. Ruhsal sağlığa yönelik altyapı olanakları daha iyi olan, ekonomik yönden gelişmiş ülkelerde de psikiyatrik hasta yataklarının büyük bir bölümü akıl hastanelerinde. Örneğin İrlanda, İsrail, Hollanda ve İspanya'da psikiyatrik hasta yataklarının yüzde 80-95'i ruh hastalıkları hastanelerinde bulunuyor. Bu oran Fransa, Almanya ve Japonya için yüzde 60-75, Avustralya, Kanada ve A.B.D içinse yüzde 40 civarında.
Yetersiz tedavi koşulları
DSÖ raporuna göre ruh sağlığı ile ilgilenen uzmanların sayısı da çok düşük. Yer yüzündeki 680 milyondan fazla insan için, 1 milyon kişiye birden az psikiyatri uzmanı düşüyor. Türkiye ise yaklaşık 100 bin kişiye bir uzman hekimin düştüğü ülkeler arasında.
Birçok dünya ülkesinde ve ülkemizde bu alanda yaşanan sorunlardan birisi; "stigmatizasyon" da denilen damgalanma ve toplumdan yalıtma. Süreğen ruhsal hastalığı olan birçok insana yakınları bakmıyor ve bu hastalar ya sokaklara terk ediliyor ya da özel dal hastanelerine yatırılıyor. Özellikle psikiyatri ve halk sağlığı uzmanları karalama/damgalama ve ayrımcılığın ruh sağlığı bozuk kişilerin karşısına çıkan en büyük sorun olduğunu söylüyorlar.
Ruh sağlığı bozukluğu sorunuyla karşı karşıya bulunmayan aile sayısı yok denecek kadar az olmasına karşın, bütün dünyada yaygın olan utanç ve korku yardıma muhtaç kişilerin profesyonel yardım almalarını engelleyebiliyor. Akıl hastanelerinde insan haklarına gösterilen özensizlik, şiddet kullanımı, akıl sağlığı hizmetleri vermekte yetersiz olan halk sağlığı servisleri, sağlık sigortasındaki bu hastalığa ayrılan miktardaki haksızlık bu hastalıkla yüz yüze olan kişilerin karşılaştıkları zorluklar arasında.
Diğer yandan depresyon gibi sık karşılaşılan durumların tedavisi için kullanılan pahalı ilaçların özendirilmesi ve satışının arttırılması için kullanılan etik dışı yöntemler de hem duyarlı hekimleri kaygılandırıyor, hem de hastaları kuşkuya düşüyor. Bu konuda toplumun genel duyarsızlığı da sürüyor.
"Akıl ve beyin "bozuklukları" tedavi edilebilir"
DSÖ; akıl ve beyin "bozuklukları"nın (depresyon veya epilepsi gibi) tedavi edilebileceğini, bu kişilerin topluma faydalı bir şekilde yaşayabileceğini vurguluyor. Bu hastalıkların acısını ve hastalıktan doğan sakatlıkları azaltacak önemli bilimsel gelişmeler var. Tedaviyi destekleyen, aile ve toplumun katılımını sağlayacak başarılı metotlar belirlendi.
Mayıs 2001'de yapılan Dünya Sağlık Asemblesi'nde fakirlik, ayrımcılık, kadın erkek eşitliği ile birlikte ruh sağlığı da ayrı bir yuvarlak masa toplantısında ele alındı.
Türkiye'deki durum ve yapılanlar
Ülkemizde ruh sağlığı hizmetleri çoğunlukla tedavi ağırlıklı yürütülüyor. Koruyucu ve rehabilite edici hizmetler ülke genelinde henüz istenilen düzeyde değil. Bunun nedenleri arasında; ruh sağlığı alanında koruyucu yaklaşımların yeni yeni gelişmeye başlaması, ruh sağlığının soyut düzeyde kalması, ruh sağlığı ekibi içerisinde yer alan meslek elemanlarının sayısının azlığı, sağlık personelinin koruyucu ruh sağlığı alanında mesleki ve hizmet içi eğitimlerinin yetersizliği ile ruh sağlığı hizmetlerinin birinci basamakta yürütülemeyecek kadar üst düzey bir ihtisas dalı olarak görülmesi sayılıyor.
Mevcut altyapı ve olanaklar
Türkiye'de on bin kişiye düşen toplam psikiyatri yatağı sayısı 1,3. Bunun on binde 0,8'i ruh hastalıklarının özel dal hastanelerinde, kalan on binde 0,5'i ise genel amaçlı hastanelerde bulunuyor. Türkiye'de yüz bin kişiye bir psikiyatri uzmanı, bir beyin cerrahisi uzmanı, bir psikiyatri hemşiresi, bir psikolog ve bir sosyal çalışmacı düşüyor.
Türkiye Ruh Sağlığı Araştırması
Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde ruh sağlığı hizmetlerinin birinci basamağa entegre edilmesi amacıyla, üniversitelerin ve DSÖ'nün işbirliği ile çeşitli çalışmalar yürütüldü.
Bunların başında "Türkiye Ruh Sağlığı Araştırması" yer alıyor. Araştırma, Türkiye'nin beş demografik bölgesi ve üç yerleşim yeri tipinde olmak üzere İç Anadolu ve Güney Anadolu, Batı, Kuzey ve Doğu Anadolu bölgelerinden toplam olarak 3 bin 889 hanede 16 bin 550 kişiyle yapıldı.
Araştırma sonuçları
Araştırma sonuçları özetle şöyleydi:
* Şehirlerde ruhsal hastalık görülme oranı, kasaba ve köylerden yüksek. Ruhsal hastalık dağılımı coğrafi bölgelere göre farklılık gösteriyor. Sorun davranış oranları çocuk ve gençlerde yüzde 11 oranındayken, 18 yaş üstü nüfusta ruhsal bozukluk görülme sıklığı yüzde 17.2'ye çıktığı görülüyor. Yetişkinlerde, araştırmanın yürütüldüğü dönemde, son bir yıl içinde tedaviye başvuru oranı yüzde 4.7, çocuk ve gençlerde ise yüzde 0.3'tü.
* Kadınlarda ruhsal rahatsızlık görülme oranı erkeklerden iki kat daha fazla. Eğitim, medeni durum gibi değişkenler ruhsal hastalık yaygınlığını etkiliyor, ancak, son bir yıl içinde ruhsal şikayetlerle tedavi için başvuranların oranı yüzde 4.7. Buna karşın kadınlar erkeklere nazaran iki kat daha çok sağlık kuruluşlarına başvuruyor.
* Ruhsal sorunları olanlar ilk başvurularını sıklıkla psikiyatri uzmanlarına (yüzde 39) yapıyor; psikiyatri dışı uzmanlara yüzde 33, pratisyen hekimlere yüzde 21, üniversite öğretim üyelerine de yüzde 3.6 oranında başvurulduğu görülüyor.
* Tedavi amacıyla psikotrop ilaç kullanma sıklığı yüzde 5. Kadınlar erkeklerden daha fazla ilaç kullanıyor ve kullanılan ilaçların üçte ikisini antidepresanlar, dörtte birini de sedatif/hipnotikler oluşturuyor.
Diğer Projeler
Sağlık Bakanlığı'nın, DSÖ ve diğer uluslararası kuruluşların desteğinde yürüttüğü bazı araştırma ve hizmet projeleri de şöyle:
"Temel Sağlık Hizmetleri Yoluyla Çocuğun Psikososyal Gelişiminin Desteklenmesi Projesi"
Birinci basamak sağlık hizmetleri kapsamında yürütülen fiziksel gelişim ve ev ziyareti çalışmalarına, gebe, bebek ve çocukların fiziksel sağlıklarının yanı sıra psikolojik ve sosyal gelişimlerinin entegre edilmesi hedeflendi. Amaç, ruhsal bozuklukların en aza indirilmesi, erken teşhis ve tedavi hizmetleri verilerek sağlık hizmetlerinin bütüncül bir yaklaşımla ele alınmasının sağlanmasıydı.
1991 yılında pilot çalışması Ankara'da yapılan ve 1995-98 yılları arasında dokuz ilde yürütülen program halen Bursa'de uygulanıyor.
"Birinci Basamak Sağlık Kurumlarında Toplum Ruh Sağlığını Korumaya Yönelik Hizmetlerin İyileştirilmesi"
Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, ruh sağlığı hizmetlerini sağlık ocaklarına entegre etmek, yürütülen programların kapsamını genişletip ülke genelinde standart olarak uygulanmasını sağlamak amacıyla bu projeyi 2001-2002 yıllarında uygulamaya koydu.
"Kronik Psikotik Hastaların Birinci Basamak Sağlık Kurumlarında İzlemi" başlığıyla başlayan projede, hastalara öntanı/tanı konması, gerektiğinde acil müdahalenin yapılması ve sevk edilmesi, hasta ve ailelerine destek ve danışmanlık hizmetleri verilmesi öngörülüyordu.
Türkiye'de uygulanan geleneksel ve yarı-geleneksel sistemden toplum içinde bakım, tedavi ve rehabilitasyona geçişi amaçlayan programla, sağlık ocaklarının bu alanda aktif görev alması hedeflendi. (NK/BB)