Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'la dün (7 Aralık) bir araya gelen Hollanda Dışişleri Bakanı Bernard Bot, görüşme sırasında Hollanda Parlamentosu'nun kararını açıkladı; Kıbrıs'ta kapsamlı bir çözümün BM çerçevesinde bulunmasının kaçınılmaz olduğunu, Avrupa Birliği'nin de bu sürece destek vermesi gerektiğini söyledi.
Bot, Kuzey Kıbrıs için Doğrudan Ticaret Tüzüğü'nün de bir an önce uygulanmaya konması için tüm taraflara çağrıda bulunduklarını ifade etti.
Kapsamlı bir çözümün sadece BM çerçevesinde bulunabileceğine dikkat çeken Talat'sa, Kıbrıs sorununun parça parça çözümünün mümkün olmadığını söyledi.
Güney Kıbrıs ve Yunanistan gazetelerinde Türkiye'nin "limanlar" önerisi
Güney Kıbrıs ve Yunanistan gazetelerinde, Türkiye'nin dün Avrupa Birliği'ne bildirdiği, limanların açılmasıyla ilgili önerisine dair analizler yer aldı.
Fileleftheros gazetesinde Hrisanthos Hrianthu "Mesele Zaman Değil, Özdü" yazısında, "BM Genel Sekreteri Kofi Annan, hatalarını yavaş yavaş kabul etmeye başladı. Annan Planı ile ilgili referanduma, boğucu takvimler koymakla iyi yapılmadığını itiraf etti" dedi.
Belki de Annan birkaç yıl sonra meselenin zaman değil, içerik olduğunu da kabul edecektir. Planı, haksız ve dengesizdi (bir tarafın büyük çoğunluğu tarafından reddedilirken, diğer tarafın büyük bir çoğunluğu tarafından kabul edildi), yeniden birleşme yerine bölünmenin yolunu açıyordu, işlevsel ve güvenli değildi. AB'nin egemen, bağımsız bir üye devleti, yabancı üslere, yabancı askerlere, yabancı 'garantörlere' ve dıştan müdahalelere nereye kadar göz yumacaktı?Haravgi: Avrupa bilmeden olumlu bulduğunu söylüyorTürkiye'nin üyelik müzakereleri ile oynanan oyunlardan dolayı hepimizin sinirleri gerildi. Bize dünyayı zindan ettiler. Ancak tüm bunların yanında olumlu bir unsur vardır. En azından Annan Planını reddetmekle, ne kadar iyi yaptığımız konusundaki kuşkuları geride bırakabiliriz. Türkiye bugün imzasına saygı duymuyor, uzlaşmaz olarak ortaya çıkıyor ve güçlü ülkelerin, hatta Avrupalı ortakların desteğini alıyor. Annan Planının uygulanma zamanı geldiğinde, hiç kimse Türkiye'nin aynı ölçüde uzlaşmaz davranmasına engel olamayacaktı.
Mazeretler de buna benzer olacaktı: İşgal altındaki Kıbrıs'tan tek bir askerini geri çekse bile generaller Erdoğan hükümetini devirecekler v.s AB üyesi bir devlete, gelecekteki ortağına, liman ve havaalanlarını açması için, sahte devletin tanınmasını ve Kıbrıs'ın bölünmesini istiyor!
Gerçek olan şudur ki, boğucu baskılar altında, müzakere edilemez şeyleri müzakere etmeyi kabul ettiğimiz için buralara geldik.
Haravgi gazetesiyse, "Avrupalı yetkililer Manuel Barroso, Olli Rehn, Ankara'nın bir limanını Kıbrıs gemilerine açma önerisini olumlu bulduklarını söylemeye kalkıştılar, hem de henüz daha bu öneriyi görmeden..." dedi.
Henüz daha önerinin varlığı bile teyit edilmeden, onlar öneriyi olumlu bulduklarını söylüyor ve açıklığa kavuşmasını istiyorlardı. Elbette Avrupalı yetkililer bu açıklamaları yaparken, AB'nin hali hazırda açıkladığı şeyleri hatırlamak istemediler.Gazetenin yorumlarından biri de "Tehlikeli Manevralar"dı.Yani bir ülkenin Gümrük Birliği Protokolünün, bir limanın veya havaalanının açılmasıyla hayata geçirilmediğini, bu protokolün aday ülkelerin topraklarında bütünüyle hayata geçirilmesi gerektiğini...
Türkiye'nin, Kıbrıs bandıralı gemilere ve uçaklara bir limanını ve havaalanını açma önerisi (elbette işgal bölgesindeki yasadışı havaalanının açılması karşılığında), Türkiye açısından tehlikeli bir manevradır. Özde aldatmaca olan Ankara'nın bu manevrası ne yazık ki başlangıçta çeşitli Avrupalı yetkililer tarafından 'olumlu bir gelişme' olarak nitelendirildi. Hem de Türkiye'nin önkoşul olarak istediği karşılıklar hakkında detaylı bir şekilde bilgilendirilmeden... Ne yazık ki Türkiye'nin, ayrıca Kıbrıs Türk toplumu liderlerinin 'izolasyon' ile ilgili sürekli iddiası, AB içinde yankı bulmaktadır.Politis: Nereye gittiğimizi biliyor muyuz?Ankara'nın kışkırtmacılığı ve önerdiği pazarlıklar, sadece Kıbrıs halkında değil, anlaşma yoluyla belirlenen yükümlülüklerin yerine getirilmemesine iyi gözle bakmayan bazı ülkelerde de ince alaya neden olmaktadır. Bununla birlikte Avrupa Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn'in kabul edilmez sözleri, yorumsuz kalamaz. Finlandiya Dönem Başkanlığı tutarlı ve güvenilir olma nedenlerinden dolayı, en başından itibaren Türkiye'nin tutumunu kınamak zorundaydı. Aldatmacadan başka bir şey olmayan tek bir hareketten 'olumlu gelişmeler' arayışı içine girmemeliydi.
Bunu daha önce de vurguladık. Şimdi de tekrar edeceğiz. AKEL uzun zamandır, AB'nin ilkelerinden olası tavizler konusunda uyarıyordu. Ne yazık ki haklı çıktı.
Ayrıca birkaç yıl önce vurguladıkları şeylerde de haklı çıktı (DİSİ ile diğerlerinin ağır eleştirilerine maruz kalsa da): AB ne melekler kulübüdür, ne de aslan çukurudur. Güçlülerin kendilerini kabul ettirdikleri ve tüm çıkarların ötesinde hareket ettikleri bir birliktir.
Elbette Kıbrıs'ın yediği 'şamarlara' rağmen pes etmemeliyiz. Mücadelemizi devam ettirmeli ve Türkiye'nin bu aldatmacasının başarılı olmaması amacıyla daha fazla müttefik arayışı içine girmeliyiz. Ankara'nın tehlikeli manevralarının ifşa edilmesi ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yasallığını ve egemenlik çıkarlarını her türlü yolla savunabilmemiz için... Kıbrıslı Türklerin izolasyonu ile ilgili yalanın mumu yatsıya kadar yanacak. Çünkü işgal ve devam eden istila, bu izolasyonun başlıca nedenleridir. Ne yazık ki AB'ndeki bazı kişiler bu nedenleri görmezden geliyorlar.
Politis gazetesinin manşet yorumuysa "Nereye gittiğimizi biliyor muyuz?" diye soruyor ve devam ediyor:
Tüm aydın Kıbrıslılar haklı endişe içindedirler. Bütün partiler ve hareketler endişe içindedir:* Kıbrıs sorununda bir stratejimiz var mı, eğer varsa neden olumlu sonuç getirmiyor?
* Yurtdışında tezlerimizi anlayan var mı yoksa acaba herkes kendini ülkemizi mahvetmeye mi adadı?
Olaylar tek başına şunu göstermektedir: Milli davamızı ilerletirken bir şeyler iyi gitmiyor.
* Türkiye son üç yılda üçüncü kez Kıbrıs ile Gümrük Birliği Protokolünü imzalamayı reddediyor, yine de ortaklarımız, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin veto edeceği ve Zirve Toplantısının sonuç bildirgesinin yayınlanmasına izin vermeyeceği şeklindeki tehditlerine rağmen, Türkiye'ye daha fazla uzatma verilmesini öneriyorlar.
* Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Arestis davasında işgal bölgesindeki Mal Tazmin Komisyonu'nu prensipte tanıyor ve bu komisyonun, mallarını Türkiye'den talep eden Kıbrıslı Rum göçmenlerin tüm başvurularını iç hukuk yolu olarak inceleyebilmesi amacıyla mahkeme tarafından belirlenen kriterleri yerine getirdiğini kabul ediyor.
* Birleşmiş Milletler, Genel Sekreterin UNFICYP'in görev süresinin uzatılmasına ilişkin olarak hazırladığı raporu aracılığıyla Kıbrıs sorununun çözülmemesi konusunda neredeyse tüm sorumluluğu Kıbrıs Rum tarafına yüklüyor ve Kıbrıs sorunu çözülmeden önce Kıbrıs'taki barış gücünün ayrılması ile ilgili tehdidin üzerimizde dolaşmasına izin veriyor.
Bu olumsuz gelişmeler sağanağı karşısında nasıl tepki veriyoruz? Hükümet 180 derecelik bir dönüş yaparak, gelişmelerden memnun olduğunu söylüyor. AKEL olumsuz noktalarını kabul ediyor, ancak sorumlulukları genel olarak ve belirsiz bir şekilde yeni dünya düzenine ve emperyalist parmağa yüklemeyi tercih ediyor. DİKO genellikle susuyor, öte yandan diğer partiler (koalisyondaki ve muhalefetteki), gerek veto etmediği için, gerekse içine girdiğimiz izolasyonu tahmin etmediği için hükümete sert bir şekilde saldırıyor.
Yukarıdaki olaylar bize göre, strateji eksikliğinin kanıtıdır ve aynı zamanda Papadopulos hükümetinin izlediği taktiğin tam ve nihai olarak çöktüğüne işaret etmektedir.
Acilen stratejiye ve yeni taktiğe ihtiyacımız var. (TK)