İsimler değişse de, partilerden beklentiler ve sorunlar benzer... Seçim sonuçları ise, belirsizliğini koruyor...
"Yüzyılın seli" Schröder'i kurtaracak mı?
Almanya da selin etkileri yaşanırken, sellerin yol açtığı zararın sebep ve sonuçlarıyla ilgili tartışmalar da sürüyor. Sel felaketinin 22 Eylül 2002'de yapılacak Federal Parlamento seçimlerinde Başbakan Gerhard Schröder'in yararına olacağı da tartışma konularından birisi...
Ekonomik kötüleşme, işsizlik
Almanya'da özellikle ekonomideki kötüleşme, işsiz sayısında hükümetin vaat ettiği gerileme yerine yükselme görülmesi, Sosyal Demokrat Parti (SDP) ve Yeşiller'in oluşturduğu koalisyon hükümetinin yeniden seçilme şansını neredeyse imkansız kılmıştı.
Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU), Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) ve Liberal Demokrat Parti'den (FDP) oluşan muhalefet artık kendisini hedefe çok yakın görüyordu. Başbakan adayı Stoiber bir ayağını başbakanlık konutunda hisseder ve neredeyse seçimden sonraki görev dağılımını tartışırken, Almanya'nın doğusunu ve güneyini sel bastı.
"Yüzyılın sel felaketi" sırasında oluşan, özellikle de Elbe nehrinin Doğu Almanya'da yol açtığı yıkım ve tahribat, CDU, CSU ve FDP'nin yeniden iktidara gelme umudunu da büyük ölçüde ortadan kaldırdı.
Kararlı tutum ve 10 milyarlık yardım kararı
Başbakan Scröder'in sel felaketinde hızla aldığı kararlı tutum ve kısa sürede 10 milyara yakın yardım kararı çıkarması seçim havasını bir anda SDP lehine çevirdi.
Buna karşın, CDU-CSU adayı Edmund Stoiber'in kararsız ve tutarsız açıklamaları kamuoyunun "Stoiber'in iş bitirici olmadığı ve Schröder'e karşı zayıf bir politikacı olduğu" yönündeki olumsuz yargısını pekiştirdi, CDU-CSU oylarında gerilemeye yol açtı.
Böylece Schröder, hükümette olmanın avantajını da kullanıp "kendisinin nasıl kararlı ve 'iş bitiren' bir başbakan olduğunu" ispatlamış oldu.
Sellerden önce de, seçim sonuçlarıyla ilgili kamuoyu anketlerinde Schröder mücadeleyi yüzde 15-20 civarında farkla Stoiber'in önünde götürüyordu.
Ancak, SPD, yüzde 34-36 oranındaki oy beklentisi ile CDU-CSU'nun yüzde 40-41'lere varan oy potansiyelinin çok gerisinde görünüyordu.
Böylece, uzun bir süreden beri ilk kez Schröder'in popülaritesi partisi SPD'ye yaramışa benziyor.
Seçim ve çevre sorunları
Sel felaketi ayrıca, "çevre sorunlarının seçim alanlarında tartışılmasını" da sağladı. Sellerden önce, çevre sorunlarını seçim alanlarında konuşmak ve bu konuyu işleyerek seçmenden oy istemek neredeyse "ahmaklık" olarak görülüyordu.
Bir dönemin kuvvetli Yeşiller hareketini yaratan ve parlamentoya taşıyan Almanlar sanki çevre sorunlarını toptan unutmuş ve hatta ekonomik gelişmenin önünde engel olarak görmeye başlamıştı. Çevreden Sorumlu Bakan Jurgen Tritin ile "çevre vergisi" konusunda alay bile ediliyordu. Tabiat işte bu umursamazlığı ve vurdumduymazlığı ağır bir şekilde cezalandırdı. Bu felaket, "çevre" sorununu aniden gündemin ortasına oturttu.
Bu konu önem kazandığı sürece, SPD'nin koalisyon ortağı Yeşiller Partisi'nin oy oranının da yükselmesi mümkün görünüyor.
CDU-CSU kesiminin başbakan adayı Edmund Stoiber ise bu konuda zayıf bir pozisyonda. Çünkü, oluşturdukları "gölge kabine"de çevreden sorumlu ve konuyu anlayan hiç kimse yok. Felaketin ardından alelacele ve panik içinde başlatılan arayışlar, muhalefetin konuya yabancılığını ortaya koydu. Bu durumun da muhalefetin oylarında azalmaya yol açması bekleniyor.
Stoiber gelirse, yeni göçmenlik yasaları iptal edilecek
Bütün bu beklenmedik gelişmelere rağmen, seçimin sonuçlarını kestirmek zor ve seçimin galibiyle ilgili belirsizlik sürüyor.
Seçim sonuçlarıyla ilgili düşünürken, önemli bir noktayı da göz önüne almak gerekiyor: Bu seçimin en önemli tartışma konularından birisi de yabancılar politikası.
Muhalefetin adayı Stoiber, hükümetin çıkardığı "göçmen" ve "yabancıların Alman toplumuna uyumu" yasalarını reddediyor, seçimi kazanırsa bu yasaların iptal edileceğini söylüyor.
Bazı aksaklıkları ve eksiklikleri barındıran söz konusu yasal düzenlemeler, ihtiyacın gerisinde kalmalarına rağmen yabancıların ve göçmenlerin konumunda önemli iyileştirmeleri de getiriyor.
Buradan hareketle, bütün yabancıların, özellikle de Türkiye'den gelen Türk, Kürt, Alevi ve Sünni vatandaşların belki de ilk olarak önlerine çıkan demokratik oy haklarını kullanarak politikanın oluşumu üzerinde etki sahibi olması hayati önem taşıyor.
3 Kasım Türkiye'ye neler getirecek?
Türkiye'de ekonomik ve siyasal alanda kısır döngü yaşanırken, seçim heyecanı farklı çevrelerde umut yarattı:
Son ekonomik krizin daha fazla dibe vurmasını beklemeden iş çevreleri ve sanayiciler hükümetin değişmesi ve Avrupa Birliği (AB) ile uyumlu yeni bir iktidar için seçimlere dört elle sarıldı.
İşçi, memur, küçük esnaf ve dar gelirli halk grupları da, içinde bulundukları yokluk ve sefalete çare olacağı umuduyla 3 Kasım'ı dört gözle bekliyor.
Türkiye'de demokrasi ve değişimi isteyen kesimler de, 3 Kasım'ı tarihi bir fırsat olarak değerlendirdi.
MHP ve tepkiler
3 Kasım'da erken genel seçim yapılmasını isteyen Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Türkiye'de hiçbir kesimin beklentisi olmayan tek parti.
Bir önceki seçimde savaş ve şiddet yanlısı, ırkçı bir propaganda yaparak iktidara gelmiş, ancak özellikle AB ile uyum yasaları çerçevesinde gerçekleşen değişime engel olamamıştı.
AB uyum yasalarının Meclis'te tartışıldığı günlerde hem kendi tabanının hem de AB ve Türkiye'de barış ortamından yana olanların sert tepkisini çekti. İzlediği uzlaşmaz politikalar ile başta iş ve sermaye çevreleri olmak üzere demokrat ve liberal kesimler ile dindar muhafazakarların eleştirilerine hedef oldu.
DSP'de dağılma süreci
İktidarın büyük ortağı Demokratik Sol Parti (DSP) ise, Genel Başkan Bülent Ecevit'in hastalanmasından sonra partiden istifa eden milletvekilleri ile önemli güç kaybı yaşadı.
İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan gibi DSP'nin ve hükümetin önde gelen isimleri, 60'a yakın milletvekili ile DSP'den ayrılarak Yeni Türkiye Partisi (YTP) adında yeni bir parti kurdu. DSP'deki ayrılık rüzgarı, il ve ilçe teşkilatından istifalarla sürüyor.
ANAP'tan istifalar
İktidarın üçüncü ortağı olan Anavatan Partisi'nden (ANAP) de istifalar sürüyor. ANAP'ın Yaşar Okuyan ve Erkan Mumcu gibi önde gelen isimleri partilerinden istifa etti.
AB'ye girmek için çok çaba sarf eden ANAP, Türkiye'de yaşanan değişim sürecindeki olumlu katkısına rağmen, iktidarları dönemindeki ekonomik krizin yarattığı tepkiden payını aldı.
İktidar partilerinde sorunlar
En önemli dağılma ve çözülme iktidar partilerinde yaşandı. ANAP, DSP ve MHP, "Türkiye'yi çözümsüzlük içine sürükledikleri" gerekçesiyle 3 Kasım'a en kötü moral ve en düşük destekle giren partiler.
Solda birlik, demokrasi platformu
Demokrasi platformu ve solda birlik arayışları istenen sonuçları vermese de, çaba ve umutlar halen sürüyor. Genel toplumsal eğilim de solda ittifakın sağlanması yönünde.
SP, AKP
Saadet Partisi (SP) ile Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ise, muhafazakar oyları paylaşma kavgası içinde seçime gidiyor. AKP'nin şansı daha yüksek görünse de, sonucu 3 Kasım belirleyecek.
HADEP, CHP, YTP
Kürtlerin yaşadığı bölgelerde birinci parti konumundaki Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) ise, 3 Kasım seçimlerinde iktidar ortağı olabilmek için bir çok ittifak seçeneğini değerlendiriyor. HADEP yöneticileri, partilerinin demokratik kesimler ile yapacağı iktidarı arzuladıklarını vurguluyor. Sosyaldemokrat Halk Partisi (SHP), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), HADEP ittifakında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve YTP'nin de yer alması, bu partilere iktidar yolunu da açabilir. (BB/NK)