Türkiye'nin hemen hemen her yerinde arıtma yapılmamış suyun içildiğini anlatan konuşmacılar, yabancıların çeşitli belediyelere kabul ettirdiği çevre ile ilgili tesislerin bölge şartlarına uymadığını ve bir süre sonra söz konusu tesislerin "çevre mezarlığı" na dönüştüğünü vurguladı.
Şartlara uygun çevre tesisi
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Mehmet Akif Ersoy Tiyatro Salonunda "Yerel Yönetimler İçin Bütünsel, Önleyici Çevre Yönetimi Eğitimi Projesi" adlı seminere halkın yanı sıra çevre il ve ilçelerden gelen belediye çalışanları da katıldılar.
Demirer: "İçmememiz gereken suyu içiyoruz"
İlk bölümde konuşan Doç. Dr. Göksel N. Demirer "Yerel Yönetimlerde Kirlilik Önleme Yaklaşımı ve Bütünleyici Çevre Koruma Uygulamaları" konusunda bilgi verdi. Demirer konuşmasında şu konulara değindi:
* Çevre yönetiminin amatör uygulamalarla yapılamayacağı bir gerçek. Bu uygulama eğitimle, bilimsel bir takım çalışmalarla yürütülebilir. Ancak bunun yanında insanın tabii ki bulunduğu çevreyi temiz tutması için elinden geleni yapması gerekir.
* Sürdürülebilir kalkınmayı tartışmaksızın benimsediğimizi ilan ettik. Bu dünyanın pek çok yerinde böyledir. Ama 10 ayrı insan 'sürdürülebilir kalkınma' derken 10 ayrı şeyi kasteder.
* Yaşam kalitesi tarifi dünyada hızla değişiyor. Yaşam, kaliteli bir yaşam, insanca yaşam, çağdaş bir yaşam gibi pek çok parametre içeriyor.
* Soluduğumuz havanın, içtiğimiz suyun kalitesi, çevre yönetimini oluşturan etmenlerin ne derecede iyi yönetildiğine ilişkin çeşitli kriterleri var.
* Örneğin içtiğimiz sudaki klorlu organik bileşenlerin konsantrasyonu sıfıra yakın bir hizada olması gerekiyor. Ama Türkiye'de çeşitli illerde yapılan analizlerde bunun böyle olmadığı ortaya çıkıyor.
* Aslında içmememiz gereken bir suyu içiyoruz. Sağlıksız koşullar nedeniyle bu coğrafyadaki ortalama insan ömrünü, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkeleriyle karşılaştırdığınız zaman çok ciddi bir farkın söz konusu olduğunu görüyoruz. Biz ortalama 10 yıl daha erken ölüyoruz. Bu bir kader mi? Ya da coğrafyalar arası bir fark mı? Buradaki bir insan Avrupa'ya gidiyor ortalama 10 yıl daha uzun yaşıyor.
Tesisler mezarlık haline geliyor.
* Çevre kirliliğinde tek sorun altyapı ya da maddi kaynakların yetersizliği değil. Teknoloji seçimi çok önemlidir. Özellikle farklı ülkelerden gelen, yabancı dil konuşan insanlar çantalarıyla belediyelerimizi ziyaret ediyorlar.
* Dünyada çevre yönetimi açısından aşama kaydetmiş ülkelerin kesinlikle benimsemeyecekleri teknolojileri belediyelerimize satmaya çalışıyorlar.
* Çok ciddi bütçeler harcanarak oluşturulan bir tesis bir süre sonra mezarlık haline geliyor. Belediyeler bu tesislerin elektrik enerjisini bile karşılayamayacak duruma geliyor.
* Çevrede aklımıza gelmeyecek aletler bile çevre kirliliği yaratır ve yaratıyor. Bir bisikletin plastik ve sert demir alaşımları bile çevreye zarar veriyor. Çevre konusunda yerel yönetimler ve kamuoyu çok büyük hassasiyet göstermeli.
Algan: "Dünya sadece insanlar yaşamıyor"
Toplantının ikinci oturumunda Doç. Dr. Nesrin Algan konuştu. Dünyanın sadece insanların olmadığını, "çevre deyince diğer canlıları düşünüp kararları ona göre almamız gerekir" dedi. Doç. Dr. Algan şunları söyledi:
* Ben çevre denilince, sorunları bir kaynak yönetimi sorunu olarak algılıyorum. Neden? Çünkü çevre dediğimiz şey insan dahil, çok çeşitli canlıların ve canlıların dışında kalan bazı değerlerin bir bileşkesi... Bunun içinde bitkiler hayvanlar, mikroorganizmalar, doğal kaynaklarımız, sularımız, havamız var; tüm biyolojik kaynaklarımız var. Çevre hayatın her alanını kapsıyor.
* İnsanoğlu sanki çevrenin merkezindeymiş gibi bakıyor bu olaya. Hatta bir söz var, deniyor ki; "Aslanlar kendi tarihini yazıncaya kadar masallar hep avcıları övecektir." Bir şekilde insan tabiatın, doğanın egemeni olmuş. İnsan merkezli bir bakış açınız olsa bile bütün bu doğal değerleri korumak zorundasınız, hepsini bir bütün olarak görmek zorundasınız. Aksi takdirde doğanın bütünlüğünde açacağınız her gedik insanın kendi yaşamını sürdürme olanaklarını ortadan kaldırırsınız.
* İnsanla birlikte diğer bütün canlıların da sağlıklı bir ortamda yaşamalarını sağlayamaya yönelik bir amaçla yola çıkmamız gerekir. Çevreyi yönetebilmek için önce amacımızı ortaya koymamız gerekir. Bunun için uygun bir sistem oluşturmamız gerekiyor.
* Bu sistemin de önce iyi bir iletişimle başlaması gerekiyor. Arkasından uygun bir örgütlenme gelir ve uygun bir denetim mekanizması kurmamız gerekir.
Doğal kaynakları akılcı, insan ve diğer canlıların yararına kullanmak amacını gütmek gerekir. Eğer bu amaca yönelik bir tedbir almıyorsanız, noktasal ölçekte alacağınız her türlü tedbir uzun dönemde başarısız olma riskiyle karşı karşıya kalır. Doğal kaynakları akılcı kullanmak yaşamın kalitesini artırmaya yarayacaktır.
* Söz konusu çabalar için çevreye ciddi kaynaklar ayrılması gerekiyor. Özellikle bazı belediyeler, 'kaynaklarımız yok' diyerek Kur'an kurslarına, camilere, imam hatiplere aktarıyorlar.
Prof Dr. Karababa: "Sivrisinekler bağışıklık kazandı"
Daha sonra söz alan Prof. Dr. Ali Osman Karababa "yerel yönetimler ve halk sağlığı" konularında bilgi verdi. Karababa şunları anlattı:
* 1950'li yıllarda Çukurova'da sivrisineğe karşı DDT ilaçlamasının yapıldı. Bu uzun bir süre devam etti. Sonuç olarak tarım ürünlerinde artış oldu. Bunun yanı sıra sivrisinekler öldü. Sıtma hastalığı çok azaldı.Ancak 1970'li yıllarda eskisinden daha çok sivrisineğin ortaya çıktığını sıtmanın tekrar arttığını ve toprağın veriminin düştüğünü gördük. Bunun nedeni yapılan ilaçlamaya karşı sivrisineklerde bağışıklık sisteminin oluşmasıdır.
* Dünyada büyük kirlenmeler meydana geldi. Dünya küresel ısınmayla yüz yüze kaldı. Bunun yüzde 80 nedeni fosil kaynaklı yakıtlar oluşturmuştur. Isınmayla birlikte denizlerin yükseleceği kimi yerleşim yerleri ve adaların su altında kalacağı belirtiliyor. Eğer bu gerçekleşirse büyük göçler ve tahribatlar oluşur.
* Dünyada her 2 saniyede bir futbol sahası büyüklüğünde ormanlık alan yok oluyor. Bu yok oluşla birlikte erozyon ve toprak verimliliğinin kaybı söz konusudur. Toprak kaybı erozyon, göç, sağlıksız çevre, üretim düşüklüğü gibi sonuçlar doğurdu.(AB/YÖ/NA)