Bu sav, Sabancı Üniversitesi, Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Ayşe Gül Altınay tarafından, hafta sonunda düzenlenen "Uluslararası İnsan Hakları Eğitimi ve Ders Kitapları Araştırmaları" Sempozyumu'na sunulan "(İyi) Türk kimdir? Ders Kitaplarına Göre İdeal Öğrenci" başlıklı konuşmada irdelendi.
Sempozyum, Türkiye Bilimler Akademisi ve Tarih Vakfı'nın ortaklığında, Türkiye İnsan Hakları Vakfı uzmanlığında yürütülen "Ders Kitaplarında İnsan Hakları" projesinin bir etkinliği olarak düzenlenmişti.
Sempozyumun "Türkiye'de Eğitim, Ders Kitapları ve İnsan Hakları - II" bölümünde söz alan Ayşe Gül Altınay, öncelikle şu sorulara yanıt aradığını söyledi:
* Ders kitaplarında tanımlandığı şekli ile "Türk" kategorisi kimleri içeriyor, kimleri dışarıda bırakıyor?
* Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasındaki farklılıklar nasıl ele alınıyor?
* Ders kitaplarına göre "iyi bir Türk" nasıl bir dünya görüşüne sahip olmalı?
* Nelerden ve kimlerden korkmalı? Nelerden kaçınmalı? Kimleri ciddiye almalı?
Ders kitaplarından alıntılar
Bu sorulardan yola çıkarak, ders kitaplarında yer alan Türklük ve vatandaşlık kurgusu ile öğrencilerden beklenen düşünme biçimlerini ele alan Altınay, farklı ders kitaplarından alıntılar da sundu. Altınay'ın 3 kategoride sunduğu alıntıların küçük bir bölümü şöyle:
* "Türk'üz Atatürkçüyüz" (Yüksel vd. 2001, 57)
* 5. sınıf Sosyal Bilgiler Ders Kitabı "Milliyetçilik ilkesi milletimizi dış tehlikeler karşısında tam bir birlik içinde tutmaya yarar. İç ve dış tehditler karşısında devletimizi güçlendirir." (Şenünver vd. 2001b, 69)
* Lise: "Milliyetçilik inkar edilecek olursa, Türk varlığı da sona ermiş olur" (Mumcu, Su 2001, 251)
* "Yurt için savaşmak bir şanlı düğün",
* "Yurt toprağı! Sana herşey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz sana fedaiyiz.",
* "Vatan için canımız feda olsun"
* "Ulusumuzun geleceği ve güvencesi için hepimize düşen görev, iç ve dış tehdit öğelerine karşı duyarlı ve uyanık olmak[tır]." (Kara, Kaman 2002, 53)
* "24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşmasına göre ülkemizde gayrimüslim unsurları teşkil edenler dışında azınlık yoktur. Türkiye'de %95'in üzerinde büyük bir çoğunluk binlerce yıldır aynı kaderi paylaşmakta, aynı kültür ve amaç içerisinde yoğrulmaktadır." (Yamanlar 2002, s.97)
İlköğretim yıllarından lise son sınıfına kadar geniş bir yelpazede, değişik yazarlar tarafından kaleme alınmış çok sayıda alıntı sunan Ayşe Gül Altınay, bu yazarları bir araya getiren ortak noktanın "milli" eğitim sistemi olduğunu vurgulayarak bu sistemin en önemli özelliklerinden birinin "merkezi" oluşuna dikkat çekti.
"İdeal" öğrenci kimliği
"Bu alıntıları bir araya getiren diğer önemli unsur olan öğrenciler üzerinden bazı sorular sormak istiyorum" diyen Altınay konuşmasını şöyle sürdürdü:
"En temel sorum şu: Yukarıda alıntılanan görüşleri ve bakış açılarını ciddiye alan, eğitim hayatının farklı evrelerinde karşısına çıkan bu görüşleri içselleştiren bir öğrenci, yani eğitim sisteminin öngördüğü 'ideal' öğrenci, nasıl bir insan olacaktır? Kendisini nasıl tanımlayacak, nasıl düşünecek, hayata nasıl yaklaşacaktır?"
1) 1)Bu öğrencinin ilk özelliği dünyaya milliyetçi bir gözlükle bakmasıdır. Milliyetçilik, Tanıl Bora'nın vurguladığı gibi ideolojiler üstü bir 'fikirler sistemi'dir. Atatürk Milliyetçiliği, Milli Güvenlik Bilgisi kitabında da belirtildiği gibi 'tek yol'dur.
Bu milliyetçilik bazı ifadelere baktığımızda, kapsayıcı ve 'vatandaşlık' esasına dayalı bir milliyetçilik anlayışıdır-ki bu haliyle anayasanın 66. maddesinde yer alan "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür" anlayışına ses getirir.
Ancak, başka bazı ifadelere baktığımızda ise etnik esaslı, hatta yer yer ırk kavramı üzerinden kendini tanımlayan bir milliyetçilikle karşı karşıya kalırız. Tanıl Bora'nın da vurguladığı gibi "Ders kitaplarındaki milliyetçilik anlayışı ırkçı veya etno-kültürcü olarak tanımlayabileceğimiz yönelim ile, vatandaşlığı esas alan 'siyasal' milliyetçilik ya da 'yurtseverlik' yönelimi arasında salınmaktadır."
2) Bu milliyetçiliğin önemli başka bir özelliği ideal "Türk" öğrencinin "asker-öğrenci"olmasıdır ki bu da ideal öğrenci ya da birinci sınıf vatandaş tanımlamasının esas olarak erkeklerle sınırlandırıldığını gösterir.
Burada askerlik bir vatandaşlık yükümlülüğü olmaktan ziyade kişinin "kendisi, ailesi ve yurdu" için yaptığı "yüce" bir hizmet olarak tanımlanmaktadır. Askerlik, (erkek) kişinin vatandaşlık konumunu ifade eden, "vazife" olarak kodlanan siyasi/yasal çerçeveden çıkarılarak, kişinin kendi hayatını, ailesiyle ve çevresiyle ilişkisini tanımlayan sosyal ve kültürel bir çerçeveye taşınmıştır.
Bu çerçevenin arka planını ise "ordu-millet" anlayışı oluşturur. "Ordu-millet" söylemi, "Mehmetçik engel tanımaz" (Milli Güvenlik Bilgisi, s.42) gibi özcü önermelerle oluşmakta ve pekişmektedir.
İdeal öğrenciyi özünde iyi bir asker olarak tanımlayan bu milliyetçilik anlayışı aynı zamanda ölmeyi ve öldürmeyi, dolayısıyla şiddeti yüceltir.
3) Neredeyse tüm alıntılar, homojen, "tek ırkı" ve tek kültürü temsil eden bir millet anlayışını yansıtmaktalar. Aynı millet içinde farklı "ırklar" olduğunu söylemek "bölücülük" olarak adlandırılmaktadır.
Buradaki birinci sorun "ırk" kelimesinin kendisindedir. Tarihsel olarak, birbirinden genetik olarak farklı insan gruplarını sınıflandırmak için kullanılan "ırk" kavramının artık bilimsel bir karşılığının olmadığını biliyoruz.
Yani insanlar arasında ten rengine veya başka fiziksel özelliklere dayalı anlamlı genetik farklar bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu kavramın bir ders kitabında bu şekilde kullanılması öğrencilerin yanlış bilgilenmelerine yol açmaktadır. Kastedilen farklılıklar sosyal bilim dilinde "etnisite" olarak geçmektedir.
Kitaplarda ifade bulan görüş, Türk milletini homojen, farklı etnisitelerden değil tek tip etnisiteden oluşmuş bir şekilde tanımlayarak Türkiye içindeki çeşitliliği yoksaymakta, her tür farkı bir "tehdit" unsuru olarak göstermektedir.
Böylece Türklük, aidiyet ve vatandaşlık üzerinden değil, etnisite üzerinden bir karşılık bulmaktadır. Ve bu Anayasa'nın 66. maddesinde yer alan "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür" anlayışı ile doğrudan çelişmektedir.
Müslüman olup da kendisini Türk etnisitesi dışında tanımlayan gruplar bu şekilde yok sayılır veya bir tehdit unsuruna indirgenirken, Müslüman olmayan Türk vatandaşlarının ise bu millet tanımı içine hiç giremediğini görüyoruz.
"Gayrimüslim unsurlar" olarak isimlendirilen bu vatandaşlar, "Türkiye'de %95'in üzerinde büyük bir çoğunluk binlerce yıldır aynı kaderi paylaşmakta, aynı kültür ve amaç içerisinde yoğrulmaktadır" cümlesinin dışarıda bıraktığı %5'i temsil ediyorlar. Yani binlerce yıldır aynı kaderi paylaşmamış, aynı kültür ve amaç içerisinde yoğrulmamış bir grup olarak varlıkları kabul edilirken aidiyetleri ellerinden alınmış oluyor.
"İyi bir Türk öğrenci"
Altınay yaptığı sayısız alıntılarla ders kitaplarında ifade edilen iyi bir Türk öğrenci imajını şöyle özetliyor:
* İyi bir Türk öğrenci özcü bir kimlik ve kültür anlayışına sahiptir, milliyetçidir, sivil olsa bile askerdir, yani militarizmi içselleştirmiştir, her türlü farklılığa kuşkuyla bakar, Müslüman arkadaşları arasındaki farkları yok sayar, Müslüman olmayan arkadaşlarını ise kendisinden kategorik olarak farklı görür (hatta Türk saymaz, zaten kendisi de bu gruptan olamaz), Türkiye'nin düşmanlarla çevrili olduğunu düşünür, "yabancı"lardan korkar. İdeal öğrenci vatanını sevmeyi vatanı için ölmekle bir tutar.
Kültür, kimlik, millet kavramları değişti
"Uluslararası İnsan Hakları Eğitimi ve Ders Kitapları Araştırmaları" Sempozyumu'nda ders kitaplarının içerdiği bu sorunlara değinen Altınay, aynı zamanda eskiden belirli sınırlar içerisinde herkesi kapsadığı düşünülen, homojen ve statik/değişmez olarak kurgulanan "kültür" kavramının artık tarihe karıştığını vurguladı.
Aynı şekilde 'kimlik' kavramının da sorgulandığına işaret eden Altınay, kimliklerin özümüzde saklı, biyolojiye dayalı unsurlar olmadıkları, tam tersine tarihsel ve sosyolojik olarak sürekli yeniden tanımlandıkları üzerinde durulduğunu anlattı.
Benzer şekilde 'millet' kavramının da yeniden tanımlandığını ve yüzyıllar, hatta binyıllardır varolan "millet"lerin olmadığını söyleyen Altınay, "Türkiye'de eğitim reformu ve ders kitapları üzerine kafa yorarken İnsan Hakları Beyannamesi'nden ve 1950'lerden bu yana insan hakları alanında yaşanan tartışmalardan faydalanmanın yanı sıra, son yirmi yılda sosyal ve beşeri bilimleri yeniden biçimlendiren görüş ve bulgulardan da faydalanmanın" şart olduğuna işaret etti ve ekledi:
"Aksi taktirde ders kitaplarına hakim olan özcü, milliyetçi ve militarist anlayışı sorgulamamız ve dönüştürmemiz çok zor görünüyor." (YS/BB)