Bu araştırma, bilimselliği ve gerçeği yansıtıp yansıtmadığı bir yana; sunumundan sayfa düzenine, spotlarından "araştırmayı" tamamlayıcı söyleşi ve yorumlarına kadar AKP hükümetine bir alan açma denemesidir.
Öyle anlaşılıyor ki, Aydın Doğan Grubu, batıcı büyük sermaye ve askeri-bürokratik elit ile taşra sermayesi ve AKP arasında seçimlerden sonra gerçekleşen ve fakat kısa sürede bozulma tehlikesiyle karşı karşıya kalan "zorunlu uzlaşma" için "sosyolojik" bir gerekçe ve "bilimsel" arka plan imal etme çabasındadır. Değilse, araştırmada bu kadar saçma sapan, birbiriyle çelişen ve başka verilerle desteklenmesi imkansız sonuçları arka arkaya sıralamak mümkün olmazdı.
Örneğin, "araştırmanın" bir bölümünde (Milliyet 29 Mayıs 2003) eğitim ve gelir düzeyi yükseldikçe, türban takanların sayısının hem azaldığı hem de arttığı belirtilmektedir. Ama öte yandan, bunun ne anlama geldiğine dair hiçbir açıklama yoktur. Konuya ilişkin yorumlarda ise ciddiye alınabilecek, durumu açıklama yeteneğine sahip tek bir söz bile söylenememektedir.
Milliyet'in yeni rolü
Deneklerin nasıl ve hangi yönteme göre seçildiği, hangi soruların sorulduğu, seçeneklerin nasıl belirlendiği, Türkiye'nin etnik ve mezhepsel yapısının dikkate alınıp alınmadığı -ki politik oylumu da olan bir inanç alanı söz konusudur- bilinmemektedir.
Örneğin, Türkiye'de nüfusun yüzde 20 ila 25'nin Alevi olduğu tahmin edilmektedir. (Tahmin edilmektedir çünkü, bu konuda bir sayım ya da araştırma yoktur.) Söz konusu kamuoyu yoklamasında bu olgunun dikkate alınıp alınmadığı bile belli değildir. Çünkü, ortaya çıkan sonuçların, deneklerin bileşimi belirlenirken bu olgunun dikkate alınıp alınmamasına göre değişeceği açıktır.
Araştırmada, geleneksel başörtüsü ile türban arasındaki fark ise tamamen unutulmuştur. Ancak, bu tutumda, beceriksizliğin yanı sıra, bir kasıt olduğu ve kamuoyunun yönlendirilmeye çalışıldığı da açıktır. Milliyet gazetesi "tarihsel uzlaşma" rolüne soyunmuş gibi görünüyor.
Bu, sözüm ona "uzlaştırıcı " tutumu tercüme edersek eğer, sektör dışı yatırımları nedeniyle mali bir sıkışıklık içine girdiği gözlenen Aydın Doğan Grubu'nun, AKP hükümetine göz kırpma çizgisini aştığı, düpedüz flört etmeye başladığı anlaşılıyor. Yani, her türlü gazetecilik ilkesini ve etiğini bir yana bırakan o bildik "medya gücünden" politik olarak yararlanma ve pespaye iktisadi faydacılık durumuyla karşı karşıyayız.
Palavra
Aslında işin bu yanını, yani araştırmanın bilimsel olup olmadığı meselesini fazla uzatmaya gerek yok. Çünkü, Doç. Dr. Aynur İlyasoğlu, yine bu sitede yayımlanan söyleşisinde (Milliyet'in araştırmasının hiçbir bilimsel değeri ve akademik kalitesinin olmadığını belirterek, durumu tek kelimeyle özetliyor; palavra...
Ancak, Doç. İlyasoğlu söz konusu söyleşide, bir başka değerlendirme daha yapıyor: "Bu tamamen medya bakışlı bir araştırmadır." Ben buna da itiraz ediyorum. Çünkü, araştırma profesyonel ölçülerle bakıldığında medya bakışlı da değildir.
Gazetecilik bakımından son derece başarısız ve kötü sunulmuştur. Bütün kusurlarına karşın araştırmada ulaşılan ve bir yazı işleri ekibi için çarpıcı şekilde sunulması gereken bazı sonuçlar gazete sayfalarında değerlendirilememiştir. Gazetenin editoryal yönetimi çok belli ki araştırmayı hem bilimsel bakımdan yorumlayamamış hem de gazetecilik açısından değerlendirememiştir. Ortada hiçbir editoryal pırıltı yoktur.
Yüzde beş gazetecilik
Bu görüşümü birkaç örnekle açmayı deneyeceğim. Araştırmanın yayımlandığı ilk gün (Milliyet, 27 Mayıs 2003) gazetenin Tarhan Erdem imzalı ana değerlendirme yazısının ve sayfanın manşeti şöyle; "Sadece yüzde 5 türban diyor". Yani başını örtenlerin sadece yüzde beşi kullandıkları eşarbı "türban" diye tanımlıyorlar.
Milliyet demek istiyor ki, korkulacak bir şey yok, onlar başlarındaki örtüye türban demiyor. Böylece, bu hanımların kullandıkları örtü türban olmuyor. Neden? Çünkü, onlar öyle diyorlar da ondan. Böylece ortada sorun da kalmıyor!!
İşte böyle, Milliyet gazetesinin editörleri ve pek değerli genel yayın yönetmeni bu müthiş bulguyu öne çıkarmayı ve başlığa taşımayı uygun görmüş.
Gazetenin birinci sayfadan kullandığı bir başka başlık ise şöyle: "Kadınların yüzde 64.2'si başını örtüyor". Sonra büyük bir merakla bu başlığın altına bakıyor, bu saptamanın hangi verilerle desteklendiğini arıyor, ama bulamıyorsunuz. Çünkü yok.
Sadece böyle genel bir sonuç var ortada. Ne kadarı geleneksel başörtüsü, yüzde kaçı türban belli değil. Çünkü, bu ülkede sorun her türden başörtüsünün toplam oranı değil, giderek politik bir karakter kazanan türban. Biz de, hani şu yüzde 99'u Müslüman olan bir millet olarak bunu merak ediyoruz zaten.
Hadi bu genel oranı (yüzde 64.2) kabul ettik diyelim, ama gazetecilik açısından bakıldığında bu bir haber değil ki. İslamcı gazeteler aşağı yukarı benzer rakamları (yüzde 70-80 diye abartarak) uzun süredir ve sık sık veriyorlar. Ve bütün İslamcı liderler, kanaat önderleri ve gazeteler hiçbir zaman kullanılan örtü için "türban" demiyor.
Bu çevreler ısrarla ve altını çizerek sorunun "başörtüsü" olduğunu söylüyorlar. Böylece, kendi zeminlerini ve cephelerini genişletip "türbanı" bütün başörtülülerin sorunu haline getirmeye çalışıyorlar. Modern bir politik simge olan türban böylece gelenek içinde eritiliyor. Başarılı bir teknik olduğunu kabul etmek gerekiyor. Milliyet gazetesi de, mesleğin gereği olan hiç bir sorgulama yapmaksızın aynı şeyi tekrarlıyor.
Asıl haber gizlenmiş
Oysa asıl haber satır aralarında gizli. Tarhan Erdem imzalı (gazetenin 16 ve 17'inci sayfalarındaki) değerlendirme yazısının bir paragrafı aynen şöyle:
"Kadınların evli-bekar olmaları, başlarını örtmelerini etkilemekte, bekarlarda başın örtülme oranı düşmektedir. Kadınlarımız ve erkeklerimiz yakınlarını başlarını örtmeleri konusunda zorladıklarını itiraf etmeseler de, evlilik, başını örtmek için önemli bir aşamadır. Evlilerde yüzde 73 olan 'başını kapama' davranışı, bekarlarda yüzde 34'e inmektedir." (Milliyet, 27 Mayıs 2003)
Araştırmanın, her nasılsa ulaştığı en çarpıcı sonucu budur. İnsana "vay canına" dedirtecek cinsten bir sonuç üstelik. Gelgelelim, bu sonuç hakkında ne bir değerlendirme yazısı, ne yorum ve ne de bir başlık var gazetede. Adeta gizlenmiş.
Oysa sonuç çok açık; evli olmayan kadınların yaklaşık yüzde 70'inin başları açık. Bu rakamdan kırsal kesimdeki geleneksel başörtüsü kullananları düştüğünüz zaman oranın yüksekliği daha iyi anlaşılacaktır. Kadınlar evlendiğinde ise oran tam tersine dönmektedir. Başı kapalı kadınların oranı, evlilerde yüzde yüz on oranında artmakta ve yüzde 73'ünün örtündüğü görülmektedir.
Erkek dayatması
Burada, çok belirgin bir erkek baskısının bulunduğunu saptamak için istatistik uzmanı olmaya gerek yoktur. Bu baskının her zaman kaba şiddet içermesi de gerekmiyor. Çünkü, neden örtündükleri sorulduğunda size verilen cevap genellikle "kendi isteğimle kapandım" şeklinde olabiliyor.
Bugünün Türkiye'sinde kadının şiddetli bir manevi kuşatma altına alındığı, sürekli telkin altında tutulduğu, örtünmeyenin neredeyse "ahlaksız" sayıldığı hatırlanırsa, bu psikolojik şiddetin fiziki baskıdan daha önemli olduğu bile söylenebilir. Özetle türban bir erkek dayatmasıdır. (Feminist arkadaşlarımızın ve liberal çevrelerin dikkatine sunulur!!)
Ortada, bir erkek hukuku olan şeriatın, kadına yönelik acımasız saldırısı vardır. Bunu görmemek için Milliyet'te editör olmak ve "Sadece yüzde 5 türban diyor" diye başlık atmak gerekir. Cumhuriyetin kazanımlarının bile gerisine düşüldüğü apaçıktır.
Esas olarak bir erkek dini olan Arap İslamı, siyasal derinlik kazandıkça kadının özgürlüğüne saldırmaktadır. "Türbanlı modernleşme" gibi tezler ise, ancak, her şeyi yeni öğrenen bir ortaokul öğrencisi gibi her konuda konuşan ve kendisini sosyolog sanan Taha Akyol gibi sağcı yazarlara aittir.
Peki, bilimselliğinden kuşku duyduğumuz araştırmanın ulaştığı bu sonuca inanabilir miyiz? Elbette hayır! Benim tartıştığım, nasıl ulaşmış olurlarsa olsunlar ellerindeki en çarpıcı veriyi bile değerlendirme yeteneğini gösteremeyen gazeteciler.
Diğer taraftan, eğer bilimsel bir araştırma yapılmış olsaydı, evlilik ve baskı üreten diğer ilişkiler nedeniyle örtündüğünü saptanan kadınların oranı daha yüksek çıkardı diye düşünüyorum. (Aşağılara inmeye gerek yok. Necmettin Erbakan'ın, Bülen Arınç'ın, Abdullah Gül'ün, Ali Babacan'ın ve başka pek çok AKP'li ve SP'linin eşlerinin (bazılarının annelerinin bile) başları evlenmeden önce açıktı.)
Sonuç olarak belirtmek gerekirse; haydi, Doğan Grubu'nun iktidarla iş tutma girişimlerini ve bir iç bölünmeye uğrayan sistemin tepesindeki çatlağı sıvama girişimlerini bir yana bıraktık diyelim; bu kuşkulu araştırmada, gazetenin editörleri kendi ulaştıkları sonucu bile yakalayamamıştır.
Ortada medyatik bir bakış bile yoktur. Milliyet, bu çarpıcı rakam (yüzde 34 - yüzde 73 farkı) karşısında bize dönmekte ve şöyle demektedir; "Türkiye'deki hanelerin yüzde 77.2'sinde başını örten kadın var".
Öyle mi?! (MY/NM/NK)