"Memur" ve "sendika" kelimelerinin yan yana getirilmesinin bile cesaret istediği günlerde, cesur insanlar her türlü mücadeleyi ve bedel ödemeyi göze alarak bu yola baş koydular.
Kamu çalışanlarının iş bırakmaları, işi yavaşlatmaları, vizite eylemleri ve benzerleri de kamuoyunun gündemine oturmaya başladı. Binlerce kamu emekçisi hakkında dava açıldı. Binlercesi sürgün edildi. Binlercesi gözaltına alındı. Polis copu, biber gazı, basınçlı su ile her türlü baskı ve yıldırma politikalarına rağmen vazgeçmediler.
Biz TRT çalışanları da (özellikle Haber Dairesi Başkanlığı'nda çalışanlar) işimiz gereği eylemleri izledik, haber yaptık. Kamuoyuna gelişmeleri aktardık. Kamu çalışanları ekonomik ve demokratik taleplerle örgütlenip mücadele ederken biz onları sadece izledik. Hiç aklımıza biz niçin örgütlenmiyoruz, sendika kurmuyoruz diye bir soru gelmedi.
Gelmedi, çünkü biz de basın sektörünün genelinde yaşanan hastalığa yakalanmıştık. Yabancılaşmıştık. Sınıfımıza yabancılaşmıştık.
Memur değildik, işçi değildik, emekçi değildik, biz gazeteciydik. İşimiz gereği milletvekilleri, bakanlar, başbakanlar, komutanlar, genel müdürler ve üst düzey bürokratlarla, valilerle, belediye başkanları ile görüşüyorduk. Şarkıcılar, türkücüler, mankenler, tiyatro ve sinema oyuncuları, sporcular, spor kulübü yöneticileri çalışma arkadaşlarımızdı. Onların kaldığı otellerde kalıyor, aynı masada yemek yiyorduk. Hangi işçi-emekçi böyle bir olanağa sahipti. Dolayısı ile işçi-emekçi, mücadele, örgütlenme ve sendika kavramları bize çok uzaktı.
Sektördeki çarpıklıklar ve diğer gelişmeler, dayanışmayı değil birbiri ile rekabeti dayatan bireyciliği öne çıkarmıştı. Bu nedenle örgüt ve örgütlü mücadele gündemden düşmüştü.
Her ne kadar bu bir genelleme olsa da kaideleri bozan istisnalar hâlâ vardı.
TRT'de sendikal süreç başlıyor
1999'da bir grup TRT çalışanı tartışma sürecini başlattı. "TRT'de sendikaya ihtiyaç var mı", "niçin sendika" ve "nasıl bir sendika" sorularına yanıt arandı.
Tartışma sürecinde etrafımızdaki halka giderek büyüdü. "İşimiz, aşımız, yayınımız için örgütleniyoruz" sloganıyla yola çıktık. Kamu hizmeti anlayışı ile yayın yapan özerk, demokratik ve katılımcı bir TRT istiyorduk.
Finansmanı halk tarafından yapılan TRT'nin halkın sesi olmasını istiyor, her rengin, her sesin TRT'de kendisine yer bulması gerektiğini söylüyorduk. Emeğimizin karşılığının verilmesini ve çalışma koşullarımızın iyileştirilmesini talep ediyorduk.
Sendika yöneticileri ve hukukçularla görüşüldü. İstanbul ve İzmir'de toplantılar yapıldı. İşimizin ve kurumumuzun öznel koşulları nedeni ile bağımsız bir sendika kurma kararı alındı. Bağımsız sendikanın alternatifleri konusunda da tüm olasılıklar dikkate alınarak farklı seçenekler için hazırlıklar yapıldı.
Örgütlenmeyi kısıtlayan, bağımsız sendikalara izin vermeyen, grev ve toplu sözleşme içermeyen 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Tasarısı'nın TBMM'ye getirilmesi ve sürecin uzaması etrafımızdaki halkanın da yavaş yavaş daralmasına yol açtı.
Sürecin başından beri bağımsız sendikanın alternatifi olarak kurguladığımız varolan bir sendikanın çatısı altında örgütlenme seçeneği yaşama geçirildi. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'na (KESK) bağlı Basın Yayın ve İletişim Emekçileri Sendikası'nda (HABER-SEN) örgütlenme çalışmaları 2001 yılı Mayıs ayında başlatıldı.
HABER-SEN'in örgütlenme alanındaki haberleşme ve iletişim hizmetleri iş kolunda Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü (PTT), Türk Telekomünikasyon AŞ (Türk Telekom), TRT, Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü ( BYEGM) ile Telekomünikasyon Kurumu var.
Örgütlenme çalışmalarımızdan haberdar olan özel sektördeki arkadaşlarımız sendikanın kendilerini kapsayıp kapsamadığını sordular. Sendikamızla ilgili bilgi almak isteyen TRT çalışanları da bağlı olacağımız konfederasyonun Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) mi, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) mi olacağını merak ediyorlardı.
Bu sorular yabancılaşmanın birer ürünüydü. İşçi-memur ayrımının farkında değildik. İşçi statüsünde çalışanların yıllardır örgütlenme ve sendika hakkının olduğunu bilmiyorduk. Kamu emekçilerinin 10 yıldır verdikleri mücadeleyi sadece izlemiştik.
TRT'de yetkili sendika, HABER-SEN
2001 Mayıs ayında 59 üye ile başlayan örgütlenme çalışmalarımız adım adım, halka halka büyüdü. Ankara'daki kıvılcım İstanbul'a, İzmir'e, Diyarbakır'a, Antalya'ya, Erzurum'a, Trabzon'a, Mersin'e ulaştı.
HABER-SEN 2003 ve 2004 yılında TRT çalışanlarını kurum karşısında temsil eden yetkili sendika oldu.
TRT'de yaklaşık 8 bin kişi çalışıyor. Üç sendika TRT'de örgütlenme çalışması yapıyor. KESK/HABER-SEN, TÜRK HABER-SEN ve BAĞIMSIZ HABER-SEN. TRT çalışanlarını yüzde 50'si sendikalı. Ancak bu rakamın altı boş. TRT çalışanları sendikalara üye oldular ama hâlâ sendikalı olamadılar.
Yukarıda belirttiğimiz yabancılaşma TRT'de daha da yoğun yaşanıyor.TRT çalışanlarının çoğu sorunlara kurumsal değil, bireysel olarak bakıyorlar. Çözümü de bireysel yollarla arıyorlar. Bundan sonuç da alıyorlar, çünkü TRT'de ortam buna çok uygun. Maaşların görece "yüksekliğinin" de yabancılaşmada büyük payı var. Medya çalışanları arasındaki meslek şovenizmi ve seçkincilik anlayışı da örgütlü mücadelenin önündeki en büyük engellerden birisi durumunda.
Sınıfımızla bağlarımızı yeniden kurmadan, bireyselliği değil dayanışmayı ve paylaşmayı yaşama geçirmeden sorunlarımıza çözüm bulmak olanaklı görünmüyor.
İster özel sektörde çalışılalım, ister kamuda, sorunlarımıza çözüm bulmanın, tek yolu var, o da örgütlü olmaktan geçiyor. Örgütlü olmak da asla sadece bir sendikaya üye olmak değildir. Üye olduğumuz sendikaya katılmak, katkı sunmaktır.
Çünkü, üyeleri olmadan sendika olmaz. Çünkü, üyeleri katkı sunmadan sendikanın bir kazanım elde etmesi mümkün değil. Sorunlardan yakınmak yerine çözümün bir parçası olmalıyız. Çözüm örgütlenmede. Karanlığa küfretmek yerine bir mum da biz yakmalıyız.
Geçmişten bugüne emek mücadelesine katkı sunanlara saygıyla...
(1) Elbette TRT emekçilerinin örgütlü mücadelesi burada anlatılanlarla sınırlı değil. 12 Eylül 1980 öncesinde TRT tarihine damgasını vuran bir örgütlülük süreci var. Bu ayrı bir yazının konusu olmalı ve mutlaka bu süreci yaşayanlar tarafından yazılmalı. (OK/BB)
* Osman Köse, HABER-SEN Genel Basın Yayın ve Sosyal Dış İlişkiler Sekreteri