Transfeminist Kolektif, son dönemlerde yaşanan olaylar ve süregelen sorunlar hakkında 19 Temmuz Cuma günü İnsan Hakları Derneği’nin Beyoğlu’ndaki İstanbul Şubesi’nde basın toplantısı düzenledi.
Açıklamada, translar başta olmak üzere birçok LGBTİ+’nın bu coğrafyada antikolonyalist hareketlerden kadın-feminist yapılara ve STK'lara kadar birçok yapıda psikolojik şiddet ve içselleştirilmiş transfobik yalnızlaştırılmalara maruz kaldığı vurgulandı.
Ayrıca, hayatta kalanların ifşalarının büyük bir sessizlikle karşılandığı ve yalnız bırakıldıkları belirtilerek bu yapılar eleştirildi.
"Eleştirilerimiz muhatapsız bırakılıyor"
Açıklamanın tamamı şöyle:
Son yaşadığımız süreçlerde görüyoruz ki başta trans canlar olmak üzere birçok lubunyanın yaşadığımız bu coğrafyada antikolonyalist hareketlerden kadın-feminist yapılarına, STK’lara değin birçok yapıda çeşitli psikolojik şiddete ve içselleştirilmiş transfobik yalnızlaştırılmalara maruz kaldığını, hayatta kalanların yaptıkları ifşanın kendisinin büyük bir sessizlikle muhatap edildiğini ve kendilerine itildiklerini görüyoruz.
Bu yapılara yapısal eleştiriler getiren birçok arkadaşımızın muhatapsızlaştırıldığını, ciddiye alınmadığını, büyük bir sessizlikle büyük bir yalnızlığa terk edildiklerini üzüntüyle görmekteyiz. Bizler trans canlar olarak patriyarkanın karşısında, bu coğrafyada kapitalizme, patriyarkaya, totalitarizme, faşizme karşı duran trans dostu olan herkesin mücadelesinin vazgeçilmez müttefikleriyiz.
Arzu Bulut’a yaşatılanlar
Arkadaşlarımızın işten çıkarılmalarına, aktivizm alanından uzaklaştırılmalarına, sanatçı arkadaşlarımızın iş alanlarının kısıtlanmasına, arkadaşlarımızın sahnelerden indirilmesine tanıklık ediyoruz.
Arzu’nun yaşadığı dışlanma ve yalnızlaştırılma da buna dahildir. Gerçek anlamda kesişimsel bir mücadele hattı kurmamız, patriyarkanın aramıza koyduğu bizlere ait olmayan korkulardan sıyrılıp, birbirimizi bulup konuşmamız, tekrar birlikte olmamız, patriyarkayı sarıp sarmamız gerek.
Bu temelde özgürlük alanlarında mücadele yürüten her yapıyı, topluluğu içselleştirilmiş transfobiyi, homofobiyi konuşmaya, translar ve lubunyalarla daha fazla ilişkilenmeye davet ediyoruz. Bu birlikteliği kurmadığımız takdirde, içine düştüğümüz yalnızlık halleri maalesef iktidar gözünde bizi şiddete açık, savunmasız göstermekte.
Totaliter rejim bunu görmekte ve bizleri daha fazla şiddete açık hale getirip bir tehdit unsuruymuşuz gibi kriminalize etmekte, bize şiddet uygulamakta ve bizi tutuklamakta. Asla bu şiddetin kendisinin de sıradanlaştırılmasına müsaade etmememiz gerek. Son iki yıldır bazı lubunya arkadaşlarımızın, takip edildiğini, sivil polislerce sokak ortasında darp, yaralama ve kemik kırılmaları gibi ciddi fiziksel şiddete maruz kaldıklarını da biliyoruz.
Öte yandan yine bazı lubunya arkadaşlarımızın can güvenliğinin, yıllardır süren sistematik siber zorbalıklarla tehdit edildiğini ve arkadaşlarımızın hedefleştirildiğini de bilmekteyiz.
Gelinen süreçte arkadaşlarımız nedensizce, yaptıkları aktivizmden ötürü göz altına alınmakta ve tutuklanma tehdidiyle lubunyalar korkutulmakta. Tüm bu saldırıları boşa çıkarmanın tek yolunun birlikte olmamızdan geçtiğini, özgürlük alanlarımıza gönüllü katılma ayrıcalıkları, buna uygun koşulları olan yoldaşlarımızın unutmaması gerek.
İris Mozalar’ın tutuklanması
Gerçek anlamda paylaşımcı, kolektif bağlar geliştiren bir ilişkilenmeyi kurabilmeli, patriyarkanın böl-parçala-yönet stratejisini boşa çıkarmalıyız.
11 Temmuz günü yoldaşımız İris Mozalar’ın tutuklanışının ve sonrasında serbest bırakılmasının, iddia edildiği üzere “halkı kin ve nefrete teşvik etme” yalanından ötürü olmadığını ve translara, lubunyalara bilhassa siyaset alanlarını kapama hedefini içermekte, bunun planlanmakta olduğunu çok açıkça görmekteyiz.
Pogrom uygulayanların hiçbir şekilde göz altına dahi alınmayıp tutuklanmayışı da yine Audre Lorde’un bizlere hatırlattığı üzere: efendinin hukukun adalet getirmeyeceğini göstermekte. Pogroma, faşizme ve patriyarkaya sesini yükselten tüm mücadele arkadaşlarımızınyanındayız.
Elbet bu karanlık günler geride kalacak, özgürce, arzularımızla yaşayacağımız bir yaşamdan asla vazgeçmeyeceğiz. Herkese duyuruyoruz, eğer burası bir cehennemse bizler de korlarında inatla harlanan ateş parçalarıyız, bizlere dokunabilmek öyle kolay olmayacaktır.
Dayanışma masası kuralım
Son yıllarda heteroseksizmin kendi içinde yaşadığı krizlerle birçok sağ, muhafazakar, totaliter rejimin çok kapsamlı transfobik-homofobik uygulamalara, baskılara ve şiddet uygulamaya yöneldiğini görüyoruz.
Bu bağlamda, mevcut konjonktürde Türkiye ve komşu ülkelerin önümüzdeki süreçte bu uygulamalara yoğunlaşacaklarını ve mesai harcayacaklarını öngörüyoruz.
Bu şiddeti yıllardır Türkiye’de uygulanan faşizm biçimleriyle zaten görmekteyiz. Bu yüzden birbirimizi yalnız bırakmanın, iktidar yapılarınca bizleri daha fazla saldırıya açık hale getirdiğini vurguluyoruz.
Özgürlüğü her birimizin özgürlüğünden geçen mücadele yapılarını, yukarıda açtığımız başlıkları kendi aralarında sorunsallaştırmaya, gündemleştirmeye, güncel tutmaya, bu temelde çalışmalar yapmaya davet ediyoruz.
Bilhassa bir dayanışma masasının kurulmasına, ceza evindeki yoldaşlarımızla manevi ve maddi anlamda dayanışmaya herkesi davet ediyoruz.
Bu çağrımızı yenilerken yine son zamanlarda transfeminist şair arkadaşımız Arzu Bulut’un bizleri üzen sürecine tanık olduk. Bu süreçte Arzu’nun, kadın yapıları ve feminist yapılarca muhatapsızlaştırıldığını, kişilerin ve yapıların “faillik hallerinin” aklandığını görüyoruz ve bunu kesinlikle doğru bulmuyoruz.
İntihar paradigmasının bu tür yalnızlıklarla, yalnızlaştırılmalarla kurulduğunu, örgütlendiğini biliyoruz. Bir trans kadının gönlünü alamayanların, transfobik şiddet faillerine alanlarımızda yer açanların bizlere, na/trans kadınlara neler verebileceğini hepinize sormak da isteriz.
Yoldaşlarımızı ve tüm yapıları çözümcül, barışçıl, tekrardan ilişki kuran bir adım atmaya davet ediyoruz. Zira Arzu arkadaşımızın özgürlük mücadelemiz için yaptığı yapısal eleştirilerin de kıymetli olduğunu ve bir sessizlikle karşılanmaması gerektiğini biliyoruz ve vurguluyoruz.
Bu çağrıyı yapmaktan ve bugün bağımsız transfeministler olarak yol arkadaşımız Arzu Bulut adına burada bulunmaktan, özgürlük mücadelemize getirdiği yapısal eleştirilerle mücadelemizi büyütme arzumuzdan onur duyuyoruz.
Eğer birlikte güçlü olacaksak bu translar olmadan asla mümkün olmayacaktır. Trans canlar; özgürlük, mücadele alanlarında sadece bir kitabın adı, bir toplantının konusu, bir etkinliğin başlığı olmaktan çok daha fazlasılar. Bizlerle ilişkilenin. Bizlerle arkadaş olun. Bizlerle yaren olun.
Bizlerle dost, yoldaş olun. Bizler sizlerin müttefikiyiz. Oturamadığımız evlere, eğlenemediğimiz meydanlara, yürüyemediğimiz sokaklara bakar gibi sadece na-transların kendi aranızda kurduğunuz bu ilişkilenme ağını görüyoruz. Ve bunu kabul etmiyoruz.
Bizler bir görüntü olmanın ötesinde anlamları olan canlarız ve daha fazlasıyız. Patriyarkanın en büyük korkulu rüyasıyız. Bu temelde bütün yapıları kendilerine getirilen yapısal eleştirileri muhatap almaya, konuşmaya, gönül almaya ve çözümler üretmeye çağırıyoruz.
Umarız bu çağrımız karşılık bulur ve başta Arzu arkadaşımız olmak üzere kalbi kırılan, gönlü yaralanan bütün transfeminist, lubunya yol arkadaşlarımızın yanında olunur.
Öte yandan intiharın utandırılması, psikolojik bir hastalık olarak yaftalanması ve gündeme getirilmeyerek, gündemleştirilemeyerek muhatapsızlaştırılması intihar paradigmasını çalıştırır ve intiharı sıradanlaştırır. Son yaşanan süreçlerde bu muhatapsızlaştırılmanın kendisinin ve intiharın genel olarak kendi aramızda sorunsallaştırılmamasını çok büyük bir eksiklik, ileriye dönük de çok büyük bir tehlike olarak görmekteyiz.
Türkiye’de yaşadığımız derin faşizm altında maalesef hepimiz içimize kapanmış durumdayız. Birçoğumuzun ekonomik sorunu var. Birçoğumuz evsiziz.
Birçoğumuzun bazen kimsesi yok, ve yahut çoğunlukla yok. Bu anlamda birçoğumuzun zaten psikolojisinin bozuk olmaması ve sağlıklı olması beklenemez. Bizlerden makullük bekleyenlerin, makulmüşüz gibi davranmamız gerektiğini söyleyenlerin bizlere şiddet gibi yönelen bu tavırlarını geri çekmelerini dileriz.
Bizler yüklerimizin paylaşılmasına, acılarımıza ortak olunmasına, duyulmaya ve dinlenmeye, bakılmaya ve görülmeye ihtiyaç duyuyoruz.
Bu anlamda bir nebze aramızda eşitler arası bir ilişki belki kurabiliriz ama lütfen aramızda sınıfsal farklılıklar yokmuş gibi, travmalar, varolma kavgaları, acıları yokmuş gibi, eşitmişiz gibi, eşitler arası bir ilişkideymiş gibi davranmayın.
Bağıran ve öfkeli canlar olmanın, dilimizin altına jiletler koymanın suçlusu da, günahkarı da bizler değiliz. Patriyarkanın ta kendisidir.
Gelin, bizimle her anlamda yoldaşlık kurun. Patriyarkanın bizi bölmek için aramıza fırlattığı bu konuları büyük bir cesarete dönüştürüp kendilerine geri fırlatalım. Açık bir forumda buluşalım, ilişkilerimizi, politikaları nasıl güçlendireceğimizi konuşalım. Yaşasın transfeminist mücadelemiz.
(EMK)