Fotoğraf: Evrim Kepenek/bianet
9. İstanbul Trans Onur Yürüyüşü’nü 6 yıllık bir aranın ardından 18 Haziran Translarla Eşitlik Günü’nde gerçekleştiriyoruz.
Bornova ve Bayram Sokak’tan Eryaman’a, evlerinden çıkmak zorunda kalan; devlet ve polis devletinin kolluk kuvvetleri tarafından işkenceye maruz bırakılan trans+ların öfkesini ve yaşadığı şiddeti sırtlanıp direnişimizi her bir mahalle ve sokakta örgütlemek için bugün bir araya geldik. Trans+’lar olarak mücadelemizin salt bugünle sınırlı olmadığının ve vermek zorunda bırakıldığımız 6 yıllık aranın mücadelemizden hiçbir şey eksiltmediğinin bilincinde, yeniden sokaklara dökülüyoruz.
Hande, Nefes, Mısra...
En son 2017 yılında “Göç” temasıyla gerçekleştirilen, bu sene 9.’sunu örgütlediğimiz Trans Onur Yürüyüşü’nü “Dönmeyiz, Buradayız” teması ile yaşatıyoruz. AKP’nin, kolluk kuvvetlerinin, 8 Martlarda trans kadınların “kadınlık”larını sorgulayan sözde feministlerin ve üretilen transfobik söylemler karşısında sessiz kalan her bir kişinin daralttığı alanlara rağmen sokaklardayız; dönmeyiz, buradayız.
6 Şubat’ta Türkiye, Kürdistan ve Suriye’de yaşanan; rant-talan politikalarının bir sonucu olan depremler ile artan yalnızlaştırma çabasına; ortak çadırlara alınmayan, hormon ilaçlarına erişimi engellenen, hiçbir koşulda kendilerine güvenli alan yaratılmayan trans+’lar üzerinden tanık olduk. Yaşanan bu depremlerin yarattığı fiziki koşulların insanları eşitlemediğini; aksine var olan eşitsizlikleri derinleştirdiğini bir kez daha gördük. Biz trans+’lar, devlet eliyle körüklenen transfobik, ırkçı, ayrıştırıcı ve sağlamcı söylemler sebebi ile afet sırasında dahi hem hayatta kalma hem de varoluş mücadelesi vermek zorunda kaldık.
Üretilen nefret siyasetinin yarattığı koşullarla yalnızca yaşadığımız bu depremde değil; yürüyemediğimiz her bir sokakta, barınamadığımız her bir mekanda mücadele ediyoruz. Evlerimiz mühürlenir, yaşadığımız sokaklar polis ablukasına alınırken, biz trans+ların barınma talebini reddeden sığınma evlerinin kapısında öldüğü bu coğrafyada, trans ölümleri pek tabii politiktir.
Körüklenen yalnızlaştırma politikaları ile yaşamayı kendine hak görmeyen, bu coğrafyada yeri olmadığına inandırılan translar varken; elbet trans intiharları politiktir. Hande, Mısra, Nefes, Murat, Günay, Zirve, Berrak, İpek, Deniz, Ecem ve nicelerinin ölümleri; birer katliamdır. Devlet başta olmak üzere söylemleriyle transfobiyi yayan her bir yandaş da bu katliamların failidir.
Gezi Direnişi’nde direnen başta lgbti+’lar olmak üzere tüm kesimleri direnişin 10. yılında selamlıyoruz. Bugün burada Gezi’de kolluk kuvveti tarafından katledilen, yaralanan, tutsak edilen halkların öfkesini kuşandık; alanlarda olduğumuzu bildiriyoruz. Gezi onurdur, yargılanamaz. 80’lerde gezi parkı merdivenlerinde açlık grevi yapan transları selamlıyor, mücadelemizin devam ettiğini bildiriyoruz. Dün 951. haftada bir araya gelen ve gözaltına alınan, yıllardır Galatasaray Meydanı’nda bu devlet tarafından kaybettirilen yakınlarını arayan Cumartesi Annelerini/İnsanlarını selamlıyoruz. Mücadelemiz ortaktır.
“Transfobik değil tomafobik ol!”
AKP-MHP faşizminin “güzel gelecek” tahayyülünü üstlendirdiği seçim “gerçeğinin” aslolandan uzak oluşu; 28 Mayıs seçim gecesi Erdoğan’ın balkon konuşmasına bizleri hedef alan sözler ile başlamasıyla bizlere uygulanan politikaların artan şiddetine işaret etmektedir. Seçim öncesinden, seçim ardına kadar LGBTİ+ fobik söylemler üreten tüm parti ve örgütlenmelerin de sorumlu olduğu “Yeni Türkiye”de; öldürülen, baskı ve şiddete maruz kalanlar elbet yine bizleriz. Seçimlerin “daha az şiddetli faşizmi seçme” üzerinden kurgulanışı dahi; LGBTİ+lar, Kürtler, mülteciler ve göçmenlere uygulanan siyasi tutumun niteliğini gözler önüne sermektedir. Kürt illerinde yüzde seksen oy alınınca söylenen “Biz Kürtlerden Razıyız” sözü, seçim sonucu ile yerini “kaybettirenin” Kürtler olduğu söylemine bıraktı. Kürtleri her fırsatta hedef haline getirenlerle biz translara zulüm uygulayanlar birdir.
Göçmenlerle biz LGBTİ+’ları hedef gösteren zihniyetin de bir olduğunu tekrar hatırlatıyor, yan yana ördüğümüz direnişten asla vazgeçmiyoruz. Kürt halkına karşı yapılan soykırımlara, tutuklamalara, gözaltılara, kriminalize etmelere karşı da omuz omuza ve kimi zaman da bacak omuza mücadelemizi sürdürmeye devam ediyoruz. Kürdistan’ın da, bizlerin de var olduğunu burada yeniden haykırıyoruz.
Varlığı; doğduğu ve büyüdüğü coğrafya için bir tehdit olarak görülen, yaşamına izin verilmediği için "göçmeye" zorlanan tüm transların daimi yoldaşlarıyız. Sınırlardan taşan mücadelemizi sürdüreceğimizi ve nerede olursak olalım bir aradalağımızı yitirmeyeceğimizi buradan bir kez daha söylüyoruz! Dönmeyiz, buradayız; mülteciyiz, transız.
“Bê trans jîyan nabe!”
Biz translar yine, yeniden haykırıyoruz: sınırsız, sınıfsız, şiddetsiz, cinsiyetsiz ve sömürüsüz bir dünya istiyoruz. Bu devlet, ya bizlerin eşit yurttaşlar olduğunu farkına varıp bize güvenceli işler yaratacak, ya da çark caddelerimizde güvenli şekilde çalışmamıza alan açacak. Biz trans+’ları “korumaktan” ziyade, bulduğu her fırsatta gücünü bize karşı kullanmayı sürdüren bu polis devletin ve emrindeki kolluk kuvvetlerinin şiddetinden korkmuyoruz; tüm onurumuzla direniyoruz! Ya da korkuyoruz ayol! Ama yine de tüm şugarlığımızla buradayız, alanlardayız! Alanlar sizin mi sandınız?
Bizler, orospular yanarken mahalleli onun ateşine odun attığını çok iyi biliyoruz. Bizleri yok sayıp, hedef gösteremezsiniz. Biz orospular, seks işçileri varız; var olacağız.
Tüm zırıllığımız, translığımız, dönmeliğimiz ile bugün buradayız. Sizden korkmadığımızı suratlarınıza bakarak haykırıyoruz! Bizler değil, sizler gideceksiniz.
Bilinsin ki; bugün fiziksel olarak Taksim’de değilsek yasaklarınızdan ya da zulmünüzden korktuğumuzdan değil, birbirimizin güvenliğini bizi eşit yurttaş olarak kabul etmeyen polis devletinden daha çok düşündüğümüzdendir. Dönüyoruz dünyayı yerinden edene kadar. Gitmiyoruz her arkadaşımızı alana kadar. Direniyoruz siz gidene kadar. Transız dibine kadar AŞŞŞKIIIIIIIM! (EMK/TY)