Telefon ve elektronik mektup yağdı programdan sonra. Arkadaşlarım ya da beni tanıyanları ayrı tutarak yazıyorum; bir kişi hariç tümü teşekkür ediyordu.
Sakatlar teşekkür ediyordu, yaşadıklarını dile getirdiğim için; mutlu olduklarını söylüyorlardı "kendilerinden biri"ni ekranda görmekten...
Sakat yakınları teşekkür ediyordu, hiç konuşamadıkları bir "şey"i konuşabildikleri için...
30, 40 yıl aynı evde yaşadığı sakat kızı, annesi, ağabeyi ile hiç yokmuş gibi davrandıkları sakatlığı konuşabilir olmak çok mutlu etmiş sakat yakınlarını...
Bunları duymak elbette beni de çok mutlu ediyordu.
Sakat olmayanlar da teşekkür ediyordu, yaşadıklarımı dile getirdiklerimden öğrendikleri için; farklı bir bakış açısı kazandığını söyleyen de vardı, hiç düşünmediği şeyleri düşünmesine katkım olduğunu söyleyen de, ne yapabileceğini soran da...
Ayrımcılığa maruz kalan eşcinseller, şişmanlar, diabetikler de yazmış; herkes ortak bir şey yakalamış kendi yaşadıklarıyla, farklı nedenlerle ayrımcılığa maruz kalsalar da...
Kimi beni dinledikten sonra uğradığı haksızlıkların "ayrımcılık" olduğunu anlamış; o geceye kadar adını koyamadığı yaşadıklarının...
Sadece anlamanın bile önemini çok iyi bildiğim için çok mutlu oluyordum okudukça.
Sakat olduğum için aşık olduğum kişi tarafından reddedildiğimi söylemem, reddedilen aşıkların benimle özdeşleşmelerini sağlamış; acılarını paylaşmak için yazmışlar.
Ancak ya ben anlatamamışım ya da onlar yanlış anlamış diye düşündüğüm için, benim aşık olduğum kişinin de bana aşık olduğunu belirtmek istiyorum tekrar.
Biz aşıktık birbirimize. Dünyayı değiştirmek istiyorduk. Ama o sakatlığım yüzünden aşkı da reddetti.
Onun sayesinde çok şey öğrendim bu hayatta. Dünyayı değiştirmek isteyenlerin kendilerini de değiştirmelerinin ertelenemeyecek bir şey olduğunu mesela...
Ezberlerimizi bozmadan hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimizi mesela....
Hiçbir bilginin mutlak olmadığını mesela...
Eskiden sinemada, şimdi televizyonlarda sakat kalan kahramanın "nasılsa terk edileceğini, artık kendisini kimsenin sevemeyeceğini" düşünüp ortadan kaybolduğu Türk filmleri izleyerek büyüyen insanlar, sakat olmayı elbette kötü bir şekilde yaşıyor, diye yönetmenlere kızdığım için eleştiriyordu beni sinemacılar mektuplarında; ama sinemacıları eleştirdiğim bölümler hariç diğer söylediklerime katıldıklarını, teşekkürü, kutlamayı ihmal etmeden eleştiriyorlardı ki, en çok sevindiğim şeylerden biri de buydu.
Beni çok mutlu eden şeylerden biri de"BarışaRock"çı arkadaşlarımızın tavırları oldu.
O gece program başladığında Rüstem Batum "BarışaRock" festivalinin duyurusunu yapınca, önceden hiç düşünmediğim halde eleştirdim festivali düzenleyenleri; tekerlekli sandalye ile gitmek isteyenlerin gidebilmeleri için gereken düzenlemeleri yapmamanın yok saymak, yok saymanın ayrımcılık olduğunu söyledim. Muhaliflerin yaptığı ayrımcılık örneklerinden biri olarak...
Önceki gün festival organizasyondan bir arkadaşımı gördüm; o geceden beri tekerlekli sandalyeliler için kiralık tuvalet aradıklarını söyledi.
Eğer ben yaşadıklarımı, düşündüklerimi paylaşmasaydım "BarışaRock" organizasyonunu yapanların aklına gelmeyebilirdi bu yıl da sakatlar, geçen yıl gelmediği gibi. O zaman da yeterince alternatif olamazdı tabii ki...
Festival duyurusunda, "bönlük" yerine, "aptalca bir körlük" diyerek körleri aşağıladıklarını fark etmemelerinin ayrı bir yazı konusu olduğunu belirtmeden edemesem de, çabaları mutlu etti beni.
Bu yüzden paylaşmanın önemi pekişti.
Bu yüzden sakatlar, kadınlar ve her tür ayrımcılığa maruz kalanlar yaşadıklarını paylaşmalı; paylaşmalı ki birbirimizin yaşam deneyimiyle bu hayatın zorluklarıyla başa çıkmayı öğrenelim.
Ayrımcılığa maruz kalanların deneyimlerini paylaşmalarını hep söylüyoruz ama ayrımcılık yapanlara söylemiyoruz.
Aslında ayrımcılık yapanlar da paylaşsa nasıl ve neden ayrımcılık yaptıklarını, güzel olmaz mı? Onlara karşı savunma geliştirmemizi sağlamaz mı?
Bu arada ne kadar güzel, ne kadar şahane olduğumu söyleyenlerin yazdıkları da o kadar hoşuma gitti ki, korktum şımarmaktan.
Sonra da, korkuyorsam şımarmam, diyerek kendimi teselli edip güzelliğime yönelik yazılanlara sevinmeye devam ettim...
Ayrıca hayatı boyunca aşağılanmış ve aşağılanmaya devam eden bir insan olarak biraz şımarmamın da kimseye zararı olmaz diye düşünüp sevincimin tadını iyice çıkardım.
Sakat bir kadının, programda duygu sömürüsü yaptığımı düşünmesi, yapmadığımı bildiğim halde ve diğer izleyenlerin öyle yapmadığımı fark etmesine rağmen üzülmeme engel olamadı -bu da ayrı bir yazı konusu- ama bu üzüntünün sevincimi bozmasına da izin vermedim.
Arayan veya yazanların tamamına yakını bianet'ten yazılarımı bulup okuduğunu söylediği için, hepsine cevap yazmaya ömrüm yetmeyebileceği için, hepsine cevap yazamama ihtimaline karşın hoşgörmelerini; söyledikleri her şeyle beni mutlu ettikleri içinse ne kadar teşekkür etsem az ama teşekkürlerimi kabul etmelerini istiyorum... (NG/BB)