Medyanın kimi kesimleri toplumun dehlizlerinde istismara uğramış, şiddet görmüş ve çaresizlik içinde kaçışıp duran kimselerin "çaresizliğinin çaresi" gibi davranıyor.
Medyanın haber ve reyting süreci ile sınırlı ilgisi ve yardımı sanal bir çaredir. Bu yolla yapılan "sosyal hizmetle" sosyal sistem töhmet altında bırakılıyor, çalışanların ve kuruluşlarda kalan diğer çocukların mahremiyetleri ayaklar altına alınıyor.
Sanal harikalar diyarı
Taksim Çocuk ve Gençlik Merkezi ile ilişkili bir-iki çocuktan hareketle Sabah gazetesinde 2-3 Mart 2006 tarihlerinde çıkan haberler, ardından ATV'de aynı çocukların televizyona çıkarılması bu süreç içinde çocukların sanal bir "harikalar dünyasında" misafir edilmesi (beş yıldızlı bir otelde küçük yaşta çocukların haberin sürdürülmesi amacıyla misafir edilmesi!) en basit bir tabirle çocukların başka bir şekilde istismarıdır.
Bu haberlerin medyada işleniş tarzından, haberlerde gösterilenden başka bir hedefin; habere konu olanların dışında da kişi ve kurumların çatışmasının var olduğu anlaşılmaktadır. Haberin içeriğinde somut bir suçlama bulunmamaktadır. Kurumun mevcut mevzuatında var olan kuralların uygulanması dışında bir uygulamadan söz edilmemektedir.
Son derece soyut, araştırılmamış bir "şiddet" iddiası ki; daha önce defalarca müfettiş incelemesine tabi tutulan, denetlenen bu kurumda bugüne kadar hiçbir şekilde gündeme gelmeyen bir konudur şiddet.
Doğrudan kurumla, kurumun vermeye çalıştığı hizmetlerle bağlantılı olmayan konulara, çocukların ve çocukları korumaya ilişkin bir sistemin kurban edilmesi basın ahlakına, temel insan haklarına, çocuk haklarına karşı bir saldırıdır aynı zamanda.
Bu haberlerin basında yayımlanmaya başladığı andan itibaren, sosyal hizmet kurumlarında barınan binlerce çocuk, arkadaşları, aileleri; binlerce çalışanın kendisi, arkadaşları ve aileleri bir kez daha hedef tahtası edilmiştir. Konu edilen merkez ve çocuklar bölgede hedef olarak gösterilmiştir; bu çocuklar ve çalışanlar dışarı çıkamaz, başkalarının imalı ve anlamsız bakışları altında sürekli rahatsız edilmişlerdir.
Örselenen ruhlar
Evinden kopmak zorunda kalan çocuk grupları içinde, ruhsal örselenmişliği en ağır olan çocuklar "ticari cinsel sömürü mağduru çocuklardır." İnsan yapısındaki hasarın ağırlığı; onun tedavisi, rehabilitasyonunu da güçleştirmektedir.
Bu çocuklar güven ilişkisini yitirmiş; en yakınlarının korumasını, güvenini, sıcaklığını değil; istismarını gören çocuklardır. Bu nedenle bu kız çocuklarının yeniden insanlara güvenmesi, sürekli bir ilişkisi kurması, kuralları benimsemesi uzun zaman almaktadır.
Dünyanın her yerinde bu çocukların bakım, rehabilitasyon süreci bir dizi güçlüğü içermektedir; bazı çocukların sonradan tanıştıkları istismar dünyasından kurtarılamaması sadece bize özgü bir durum değildir.
Henüz çocukken, yetişkinliğe adım atan bu çocukların yüklendikleri ağır yükler; ağır istismarlar karşısında kişilik ve ruh sağlıklarını korumaları beklenemez. Bu çocuklarımızın büyük bir kesimi düzenli, uzun süren, mahremiyeti korunan bir bilimsel mesleki desteğe ihtiyaçları olduğu açıktır.
Ancak sürekli ve bilimsel esaslara dayanan mesleki destek ve rehabilitasyon programı çocukların yeniden başka insanlara "bağlanmasına" yardımcı olabilir. Çocuklar aslında hâlâ hiç kimseye güvenemiyor ve kendisine karşı ve bugüne kadar birikmiş suçlara karşı kendince bir haklı öç alma duygusu içindedir.
Bu nedenle karmaşık ve öfkeli bir durumda olan çocukların dilini iyi çözmek; o dilin gerisindeki gerçeklerle uğraşmak gerekmektedir. Yoksa söylenen her çarpıcı sözü medyanın haber konusu yaparak ne çocukların bugününe ne yarınına faydalı olabiliriz ne de sağlıklı bir gelecek toplumunun inşasına yardımcı olamayız.
Türkiye yoksullaşma, göçlerin hızlanması, işsizlik girdabı sonunda artık kabul ettiği bir şiddet, çocuk yoksulluğu, aile parçalanması, çocukların cinsel istismarı olgusunu kabul eden bir noktaya gelmiştir.
Çok değil sekiz-on yıl öncesine kadar "Bizim aile yapımız güçlüdür" ve "Bizde böyle kötü şeyler olmaz" söylemi daha baskın bir söylemdi. Ama artık bizim ailemizin de sosyolojik bir olgu olduğu, yaşadığı sorunların ağırlaşması karşısında hasar görebildiği, parçalanabildiği ve bir dizi sokağa taşan patolojiler üretebildiğini ve bunların büyük bir toplumsal sorun olma yolunda olduğunu hep beraber görüyoruz.
Yoksulluğun aile yapısı üzerine etkisi biraz pamuğun için için yanmasına benzediği için dışarıdan çok görülmedi. Ama içe doğru ilerleyen yangın birçok aileyi, parçaladı: Birçok aile artık üyeleri için; anne, baba ve ya çocukları için sıcak bir yuva değil herkesin başının çaresine baktığı bir cehenneme dönmüştür. Basına konu çocuk istismarları, çocuk suçluluğu, çocuk şiddetinin gerisinde çıplak bir gözle görünmeyen, aile yapısındaki bu çözülme süreci yaşanmaktadır.
Bu sorunların büyük bir kısmı, bu sorunlarla ilgilenecek hiçbir sosyal hizmet kurumun olmadığı yoksul mahallelerinde yaşanmaktadır. Bu çocuklar önce periferideki mahallelerdeki ailelerinde sorunlarını çözmeye çalışıyorlar; orada çözemeyenler, kendi başlarına ya da başka arkadaşları ile birlikte şehrin her yanına "çözüm" seferleri düzenliyorlar: Buna soğuk resmi dilde, mevzuatta ya da popüler dilde çocuk suçluluğu, tinerci çocuklar, sokakta çalışma, çocuk çeteler, kız çocukların cinsel istismarı denildiğini herhalde duyuyorsunuz.
Evet toplumun ortak dilinde bir parçalanma, yarılma var artık. Bazılarının çözümsüzlüğünün çözümü için yarattığı dil ve "bizlerin" dili. Birbirinin dilinindin anlamayan, birbirinden uzaklaşan, karşılaştıklarında birbirlerine yabancı gibi bakan, yabancı gibi davranan insan gruplarına bölündü bu toplum. Toplumun sosyolojik gruplar düzeyinde gerçek bir bölünme yaşanıyor. Hikâyenin esası bu olgu üzerinden yükselmektedir.
Ne yapılabilir?
Her düzeyde bir şeyler yapılabilir; ama bizim ilgi alanımız "sosyal hizmetler". Toplumun sosyal hizmet ihtiyacının arttığı bölgeler tespit edilmelidir. Aslında bilinen bütün yoksul bölgeler kayda alınmalı denmek isteniyor sadece. Sosyal hizmeti, bu alanda eğitim almış personelin yapması için, ihtiyaç duyulan her ücra köşeye "sosyal hizmet kurumları" gitmeli ve orada sürekli kalmalıdır.
Mobil hizmetler, bir defalık parasal "harçlıklar" ve kısa ziyaretlerle kalıcı hizmetler üretilmesi "sosyal hizmetin" uzun süreçli mesleki teknikler olduğu gerçeğine ve sosyal hizmetin doğasına aykırıdır.
Örneğin İstanbul Kartal'dan Sultanahmet'e para yardımı için bir ailelinin "sürgün" gelmesinin anlamsızlığını giderecek yaygın bir sosyal hizmet örgütlenmesi yaratılmalıdır.
Hiç olmazsa her ilçeye bir "İlçe Sosyal Hizmet Merkezi" kurulmalıdır ve başlangıç için bilgilendirme ve rehberlik hizmeti yerinde verilmelidir. Sosyal hizmeti artık polis, jandarma değil, sosyal hizmet kurumları vermelidir.
Sosyal hizmetlerle ilgili yapılan "yasa değişikliği" çalışmalarında, sosyal hizmetler örgütlenmesinin genişlemesi, uzun süreli "sosyal hizmet politikalarının" oluşturulması ve hayata geçirilmesi perspektifinden uzak durulması, şimdiki siyasal iradenin en temel yanlışıdır.
Yerelleşme adı altında sorumsuz kurumlara sosyal hizmetlerin devredilmesi, gelecek için daha çok çocuk sorunu, daha çok yoksulluk sorunu ile yüzleşeceğimizi göstermektedir.
Ticari cinsel sömürüye maruz kız çocuklarına yönelik hizmet ise, henüz kamunun içinde de çok benimsenen, bilinen, anlaşılan ve geliştirilmesi hedeflenen bir hizmet değildir.
Ama başta Taksim Çocuk ve Gençlik Merkezi ve daha sonra diğer merkezlerin verdiği hizmetler şunu ortaya çıkardı: Kız çocuklarına yönelik ticari cinsel sömürü ülkemizin derin ve yaygın bir sorunudur.
Bu sorun karşısında daha hazırlıklı olmalıyız. Çok daha fazla kuruluşa ve elemana ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kurumların bir kısmı başka illerde olmalıdır ki; çocuklar iller arasında sevk edilmemelidir.
Çünkü İstanbul bu çocuklar için başlı başına riskli bir şehirdir. Anadolu'da birkaç şehirde küçük kapasiteli ve daha çok topluma yönelik çalışan merkezin açılmasına ciddi bir ihtiyaç vardır.
Her insanın biricik olması ve birey olarak mahremiyetinin korunması gereğinin temel bir insan hakkı olarak benimsendiği bir dünyada, çocukların ve kadınların mahremiyetlerinin ortadan kaldırılarak medyaya konu olması kabul edilemez.
Medyanın haberdar etme, tartışmayı başlatma ya da sağlama görevi önemli bir kamusal görevidir; ama korunmaya muhtaç çocuklara yönelik sosyal hizmet, rehabilitasyon ve sosyal yardım ilgili uzmanlık kurumlarına bırakılmalıdır.
Sosyal hizmeti sosyal hizmet kurumları yapmalıdır; ama hiç şüphesiz, uzmanlık ilkeleri çerçevesinde işleyen, yeterince meslek elemanı olan, çalışanlarının yeterli süpervizyonu aldığı gerekli, eleştiriye açık, toplumsal denetime açık sosyal hizmet kurumları yapmalıdır. (KÖ/EÖ)
* Abdullah Karatay: Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İstanbul Şube Başkanı