Oktay Ekşi, eleştirileri görmezden gelmedi. Ve kendi köşesinde üç aşağı beş yukarı şu temayı savundu: Ben bu gazetenin başyazarıyım. Bir baş yazar, gazetesinin yayın politikasını yansıtmakla görevlidir.
Diyelim ki, bir baş yazar, önce kendi patronunun görüşlerini yazmak zorundadır. Diyelim ki, o başyazarın ekmek parasını kazanma biçimi de budur.
İyi hoş da...
Bu kadar kendi görüşlerinden ve yazar bağımsızlığından vazgeçmiş bir kalemin "imzası"nı atmaktan vazgeçmek gibi, bir seçim hakkı da yok mudur?
Tat Konserve işini kovalamış bir gazeteci
2000'li yılların başyazarı Oktay Ekşi, mesleğe ilk başladığı yıllarda neler yapmıştı dersiniz?
Yine kendisi anlatsın!
NPQ Türkiye dergisinin 1998 Sonbahar sayısında Türkiye'de Medyanın Dünü, Bugünü ve Gücünü Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi ve Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nail Güreli ile tartışan bir uzun söyleşide (sayfa 62); bakın neler anlatıyor Ekşi :
"Bir ara ben Akşam gazetesinde Ankara muhabiriyim Kazım Şinasi Bey'in (*) Ticaret Bakanlığı'ndaki bir meselesini bana gönderdiler... Telefon ettim ''Kazım Şinasi Bey'in böyle böyle bir tahsisi var, onu takip etmem lazım '' dedim. Telefonun diğer ucundaki kişi dedi ki, ''Oktay Bey siz onu bana gönderin, Kazım Şinasi Bey'i çok iyi tanırım çok büyük saygı gösteririm kendisine, ben bakarım'' dedi. Gönderecek kimse yok, ben gittim oraya evrakı verdim, sonra Tat Konserve Fabrikası olarak çıktı karşımıza bu iş... Konserve fabrikasının makine ithalatı içinmiş... Şimdi karşınızda Kazım Şinasi'nin Tat Konserve işini takip etmiş bir Oktay Ekşi var . İstediğiniz kadar suçlayın şimdi, ne yapayım... Bu işi bilmeden yaptım... Belki bilseydim yine yapardım. Kestiremiyorum ki, 40 sene evvelki mesele."
Gazeteciliğin başı ve sonu
Evet, bugün yeni RTÜK Yasası'nın düşünce özgürlüğü önünde nasıl korkunç barikat oluşturacağını yazmak yerine, medya patronlarının devlet ihalelerine girmesini ve daha birçok avantayı koparmasını savunmak durumunda olan Hürriyet gazetesinin başyazarı Ekşi; gazetecilik mesleğine ilk adım attığı yıllarda da, kendi patronu için Tat Konserve işini kovalamıştı.
Samih Tiryakioğlu örneği
Başka tip gazetecilik yapılamaz mı?
Bu sorunun dolaylı bir yanıtını yine NPQ'da yayınlanan aynı söyleşide,(sayfa 59) Samih Tiryakioğlu örneğinden hareketle veriyor Oktay Ekşi :
"Bakınız size çok somut bir örnek vereyim, 1953 yılının sonuydu veya 1954 yılının başlarıydı. Bir gün, Hürriyet gazetesinin ikinci sayfasının
orta sütununda bir yazı çıktı. Yazı, gazetenin Yazıişleri Müdürü Samih Tiryakioğlu'nun ,imzasını taşıyordu.
"Samih Tiryakioğlu yazıda,'Bu gazete, iki tane çocuğun eline geçti' diyor
ve gazetenin sahiplerini baştan aşağıya eleştiriyordu . Ertesi gün Haldun Simavi, Tiryakioğlu'nu çağırdı yazı işleri toplantısında rezil etti, 'Git aşağıya, paranı al'dedi ve Samih Bey o tarihten sonra, vefat edinceye kadar hiçbir gazetede, hiçbir şekilde kadrolu hiçbir iş alamadı. Türkiye'nin en başarılı gazetesinin yazıişleri müdürüydü, afaroz edildi ve hayatını tercüme yaparak tamamladı.
"Ben, böyle bir basın dünyasının emekçilerinden biriyim. Türk basınında neyin ne olduğunu, ister istemez yıllar hepimize öğretmiştir. Kaldı ki, anlayışım, çalıştığım müessesenin kurallarına uymayı öngörür. İşverenle iç dünyamda kavga ettiğim zaman, onu, o araçları kullanarak eleştirmem. Kendi kararımı kendim veririm ve işimden ayrılarak da cevabımı verebilirim."
Cevabın cevabı
Evet, gazetecilik mesleğindeki çaprazlara karşı nasıl yanıt verilebileceğini de netleştirmiş Oktay Ekşi o söyleşide.
"İşten ayrılmak"tan sözediyor düpedüz...
Ne dersiniz? İşten ayrılabilir mi?
---------------
(*)Kâzım Şinasi; Akşam gazetesinin o sıradaki patronudur.