Türkiye'de tarım, yaklaşık 27 milyon hektar alanda gerçekleştirilmektedir. Ülkemizde yaklaşık 4 milyon tarım işletmesi bulunmaktadır. Bu demektir ki Avrupa'da ki tüm tarım işletmelerinin yarısından fazlası ülkemizde bulunmaktadır. İşletmelerin küçüklüğü ve nüfus yoğunluğu kolektif tarım yapılmasını ve devletin bu işletmelere hizmet götürmesini engellemektedir.
Ülkemizde tarımsal destekleme politikaları destekleme fiyat politikası ağırlıklı olarak uygulanmaktadır. Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri ve KİT'ler aracılığıyla yürütülen destekleme alımlarının yanısıra başta gübre ve tarımsal krediler olmak üzere girdilere yönelik sübvansiyonlar da uygulanmaktadır. Ancak uygulanan destekleme politikalarının ekonominin genelinde ve en önemlisi kamu finansmanı üzerinde yarattığı yükü düzenlemek amacıyla 1990 yılından itibaren bazı düzenlemeler yapılmıştır.
1990'lı Yıllarda Yapılan Düzenlemeler
Destekleme alımları için gerekli finansman ihtiyacının belli aylarda yoğunlaşmasını önlemek ve bölgeler arasındaki verimlilik farklarını dikkate almak amacıyla, hububatta kademeli fiyat uygulamasına geçilmiştir.1993 yılında, 93/4725 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile hedef ve müdahale fiyatı arasındaki farkın üreticilere doğrudan prim olarak ödenmesine imkan tanınmıştır. Arz fazlası olan ürünlerde ekim alanlarının daraltılması uygulamasına başlanmıştır.1993 yılında 93/3985 sayılı Karar ile fındık üretimine izin verilecek alanlar belirlenmiş ve belirlenen alanların dışında fındık bahçesi tesis edilmesi ve yenilenmesi yasaklanmıştır.1993 yılında 24'e kadar yükselen devlet destekleme alımları kapsamındaki ürün sayısı, 1994 yılında 8'e indirilmiştir. .1993 yılında, TMO'nin stok finansman yükünü hafifletebilmek için, makbuz senedi karşılığında çiftçilerin ürünlerini belli bir ücret karşılığında TMO'nin depolarında tutabilme imkanı getirilmiştir
TSKB'nin kendi nam ve hesaplarına satın aldıkları ürünler için Ziraat Bankası'ndan tercihli kredi kullanma imkanları 1994 ve 1995 yıllarında durdurulmuştur.1995 yılında tarımsal ürün alımlarının finansmanı amacıyla bütçe kapsamında olan Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonundan Ziraat Bankası aracılığıyla TSKB ve tarımsal KİT'lere yüzde 50 faizli, 1 yıl vadeli kaynak aktarılmaya başlanmıştır.Gübre, tohumluk, zirai mücadele ilaçları ve prim uygulamasına yönelik tarımsal sübvansiyonlarla ilgili harcamalar 1994 yılında bütçe kapsamına alınmıştır.Destekleme kapsamındaki ürün fiyatlarının belirlenmesinde dünya fiyatları, yurtiçi borsa fiyatları, diğer faktör fiyatlarındaki gelişmeler ve hedeflenen enflasyon oranının esas alınması ilkesi benimsenmesine rağmen, 1996 ve 1997 yıllarında ilan edilen fiyatlarda bu ilke gözardı edilmiştir. Bu durum, alım miktarlarını ve stokları artırmış, dünya fiyatlarından önemli ölçüde uzaklaşılmasına yolaçmıştır.
Ürünlerin borsalarda işlem görmesini ve kamu kesimi yerine özel sektörün piyasaya katılımını sağlamaya yönelik olarak ürün ihtisas borsalarının oluşturulması amaçlanmıştır. Ancak, 1996 yılından itibaren dünya fiyatlarından önemli ölçüde uzaklaşılması nedeniyle, ürün borsalarının geliştirilmesine yönelik girişimler cazibesini kaybetmiştir.
1990'lı yıllarda tarımsal desteklemenin ekonomi ve kamu finansmanı üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla bir dizi tedbir alınmış, bunlardan bir bölümü kısa süre uygulandıktan sonra geriye dönüş ortaya çıkmış bir bölümü ise hiç uygulamaya konulamamıştır.
Tarımsal Girdi Sübvansiyonları
Ülkemizde en önemli girdi sübvansiyonu kimyevi gübreye uygulanmaktadır. Tarımsal girdilerle ilgili sübvansiyonlar 1994 yılından itibaren bütçe kapsamına alınmıştır. Gübre ile birlikte zirai ilaç, tohum ve prim için gerekli finansman bütçeden karşılanmaktadır. Bütçedeki tarımsal destekleme ödenekleri Hazine Müsteşarlığı bütçesinde yer alan DFİF'nun alt harcama kalemlerini oluşturmaktadır. Doğrudan tarımsal girdi sübvansiyonu için tahsis edilen kaynakların GSMH'ya oranı yüzde 0.3 civarındadır. Doğrudan girdi sübvansiyonları dışında, tarım kesiminin kullandığı düşük faizli krediler nedeniyle de bir sübvansiyon ortaya çıkmaktadır. Kredi sübvansiyonlarının GSMH'ya oranı da yüzde 0.6 civarında olup, toplam girdi sübvansiyonlarının GSMH'ya oranı yüzde 1 civarındadır.
Toplam Tranferler
Ülkemizde uygulanan tarımsal destekleme politikaları sonucunda, tarım üreticilerine tüketiciler ve vergi mükelleflerinden önemli ölçüde transfer yapılmakta ve bu transferin boyutu son yıllarda gittikçe artmaktadır. OECD tarafından geliştirilen yönteme göre, tarım sektörüne yapılan girdi ve kredi desteğinin yanısıra, destekleme alımları ile ilgili kuruluşlara sağlanan finansman imkanları ve dünya fiyatlarının üzerinde belirlenen alım fiyatları yoluyla da tarım sektörüne destekte bulunulmaktadır. Dünya fiyatlarından farklılaşmayı ifade eden Pazar Fiyat Desteği son yıllarda artmakta ve bu destek tüketiciler tarafından Dünya fiyatlarına göre daha yüksek fiyat ödenerek finanse edilmektedir.
Tarımsal Destekleme Politikaları
Fiyat Yoluyla Yapılan Desteklemeler:
Ülkemizde en yaygın olan bu destekleme şekli 1930'lu yıllarda başlamış, 1932 yılında buğday, üzüm, çayda; 1944'lerde pamuk ve incirde; 1969'da ayçiçeğinde fiyat yoluyla destekleme yapılmıştır. 1982 yılında 22 ürün destekleme kapsamına alınmış, 1990 yılında destekleme kapsamındaki ürün sayısı 10 ürüne düşmüş, 1991'de bu sayı artırılarak 23 ürün desteklenmiştir. 1994 tarihinden beri sadece 3 ürün, fiyat yoluyla yapılan destekleme kapsamındadır. Bu ürünler hububat, tütün, şekerpancarıdır ve TMO hububat alımlarını, TEKEL tütün alımlarını TŞFAŞ. Şeker pancarı alımlarını yürütmektedir.2001 yılında çıkarılan Şeker Yasası ve Tütün-Tekel Yasası ile 2002 yılında şekerpancarı ve tütünde destekleme alımları dışında kalacaktır. Şu an sınırlı da olsa destekleme alımı yapılan ürün yalnızca buğdaydır. Özelleştirme kapsamında olan, TMO'nun özelleştirilmesi sonrasında destekleme alımı yapacak hiçbir kuruluş ve ürün kalmamış olacaktır.
Ucuz ve Yeterli Girdi Temini Yoluyla Yapılan Desteklemeler:
Verim artışını sağlamak için girdi kullanımını teşvik etmek amacıyla yapılan bu destekleme en çok kimyevi gübrede uygulanmıştır. Tohum ve fidan, zirai ilaç, ithal damızlık projeye dayalı hayvansal üretim ve sanayi yemleri gibi girdilere de dönem dönem uygulanmıştır. Bu desteklemelerde çiftçi belgeleri esas alınmıştır.
Düşük Faizli Kredi Temini Yoluyla Yapılan Desteklemeler:
Düşük faizli kredi veren kuruluşların kredi verme koşulları, küçük çiftçilerin bu kredileri kullanabilmelerine olanak vermemiş, büyük çiftçilerin yararlanabileceği şekilde koşullara bağlanmıştır. Verilen kredilerin faizleri düşük olmalıdır.
Ürün Başına Uygulanan Teşvik Primleri:
Bu destekleme şekli üretim açığı olan sektörlerde uygulanması makbuldür.
İhracat Teşvikleri:
Dünya'da ticarete konu olan 30 üründen 28'ini ticari olarak pazara sunabilmekteyiz. Dünyaya pazarlayabileceğimiz ve kendi tüketimimizde kullanabileceğimiz ürünler bazında destekleme politikaları oluşturmalıdır.
Üretimin Belirli Kademelerinde Yapılan Avans Ödemleri Şeklinde Desteklemeler:
Daha çok şekerpancarında uygulanan ancak çiftçilere üretim sürecinde yeterli katkı sağlayamayan destekleme biçimidir. Geliştirilip, aksaklıkları giderilerek uygulanması gereklidir.
Doğrudan Gelir Desteği Sistemi ve Türkiye
Doğrudan gelir desteği; belirlenen üreticilerin gelir düzeylerini etkilemek amacıyla kamu kaynaklarından yapılan transferler şeklinde uygulanan bir politika aracıdır. Üretim miktarı ile destek arasında doğrudan bir ilişki kurmaksızın, hedef üretici kitlesine hükümet tarafından yapılan gelir ödemesi sistemidir. Bu sistemde, ürün fiyatları piyasada oluşacağından, piyasa sinyallerine göre üretim belirlenecek ve piyasada herhangi bir aksaklık ortaya çıkmayacaktır. Doğrudan gelir desteği sistemi vergi mükellefleri tarafından finanse edilecektir. Doğrudan Gelir Desteği sistemini tam olarak anlayabilmemiz ve bu sistemin ülkemizde ne tip sorunlarla karşılaşacağını belirleyebilmemiz için Türkiye'de tarım sektörünün ekonomideki yeri ve yapısını iyice araştırmamız gerekir.
Türkiye'de tarım sektörü katma değeri, 1990-98 döneminde ortalama olarak GSYİH'nın yüzde 15.9'unu, tarım sektörü istihdamı ise bu dönemde toplam istihdamın yüzde 44.9'unu oluşturmaktadır. Tarım sektöründe istihdam edilen kişi başına katma değer, tarım-dışı sektörlerde istihdam edilen kişi başına katma değerin, bu dönemde ortalama yüzde 23.3'ü kadardır. Kırsal kesimden kente göçün önemini koruması, tarım-dışı kesimde istihdam imkanlarının yetersizliği, kentsel altyapı ihtiyacındaki hızlı artış ve bunun gerektirdiği finansman ihtiyacı dikkate alınarak, tarımsal destekleme politikalarının ekonomi üzerindeki yükü değerlendirilmelidir. Tarım sektörünün temel özelliklerinden birisi de, küçük üreticiliğin yaygınlığı ve arazilerin parçalanmışlığıdır. DİE'nün 1990 yılı Tarım Sayımı sonuçlarına göre yaklaşık 4 milyon tarım işletmesinin yüzde 35.0'ı 0.1-1.9 hektar arasında araziye sahiptir. 1980-1990 döneminde tarım işletmelerinin sayısı yüzde 11.5 oranında artmış, bu artış genelde küçük işletme sayısındaki yükselmeden kaynaklanmıştır. 1980-1990 döneminde arazi parçalanmışlığında bir azalma gözlenmektedir. 1980 yılında tarımsal işletmelerin yüzde 41.9'u 5 parçanın üzerinde tarlaya sahipken, bu oran 1990 yılında yüzde 33.9'a gerilemiştir. Ancak, tarımsal işletmelerin sahip olduğu ortalama arazi büyüklüğü de 6.4 hektardan 5.9 hektara gerilemiştir.
Gelir Desteği
Türkiye'de mevcut olan destekleme sisteminin hantal, kamu üzerine aşırı yük bindiren yapısı ve hedefe kitleye ulaşamaması gerekçeleriyle ve IMF'e verilen taahhüt sonucu 1 Mart 2000 tarihinde kabul edilen 20001267 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 4 ilin 7 ilçesinde pilot proje olarak üretimden bağımsız doğrudan gelir desteği uygulanmaya başlamıştır. 2000/2172 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yurt genelinde dekara 10 milyon TL destek verilmek üzere başlanmıştır. 2001 yılında uygulanmaya başlanan doğrudan gelir desteği uygulamasının destekleme ve çiftçi kaydı olmak üzere iki bölümü vardır:
Destekleme bölümü üreticiye belirli koşullar dahilinde verilen yardım miktarı olarak açıklanabilir. Ülkemizdeki işletme yapıları düşünüldüğünde destekleme sistemi ile üreticilerimizin %37 'lik bölümünü oluşturan çiftçilerimiz ortalama 89 milyon gibi bir para ile desteklenecektir. Doğrudan gelir desteğine başlamanın bir önemli sebebi de desteklemelerin kamu maliyesine getirdiği yüktür. Ziraat Bankası kaynaklarına göre tarımda bugüne kadar olan toplam destekleme miktarı 500 milyon dolardır
Ziraat Odaları Kayıtları
DGD sadece bitkisel üretime verilmekte, hayvansal üretim balıkçılık, arıcılık ve ipek böcekçiliği gibi diğer tarımsal faaliyetler destek kapsamı dışında olduğundan sağlıklı bir çiftçi kart sisteminin oluşturulması mümkün olmadığı düşünülmektedir. Tarımsal üretim desteği dekara 10 milyon ve ancak 200 dekara kadar olan arazilere verildiğinden, büyük işletmeler 200 dekarlık parçalara ayrılarak parçalanmaktadır veya gelir desteğinden faydalandığı sadece 200 dekarlık arazisinin beyanını vermek sureti ile işletmesini küçülterek kayda aldırmaktadır. Böylece gerçek ve sağlıklı kayıt sistemi oluşmamaktadır. Türkiye'de çiftçi kaydının anayasa ve yasalarla belirlenmiş asli sahibi ve sorumlusu kamu nitelikli meslek kuruluşu olan Ziraat Odalarıdır. Ziraat Odaları 6964 sayılı kuruluş yasası gereği çiftçilik yapan tüm gerçek ve tüzel kişilerin Ziraat Odalarına kayıt olmasını öngörmüştür. Ayrıca kayıtlı bütün çiftçilerin çiftçi kütüklerinin tutulması, çiftçiliğe ait belgelerin tasdik edilmesini, ziraat odasının mecburi görevlerinden saymıştır. Kuruluş kanunumuzun 5. maddesi hükmü ile muhtarlara bulundukları köy ve mahalledeki çiftçileri, illerde valilere, ilçelerde kaymakamlara liste halinde bildirme görevi vermiştir. Muhtarlar çiftçilerin durumlarında meydana geleceek değişiklikleri yılda bir defa (Eylül ayında) odalara bildirmekle yükümlü olarak sayılmışlardır. Diğer taraftan 193 sayılı Gelir Vergisi kanununda en son yapılan değişiklikle her türlü devlet desteğinin çiftçilere ödenmesinde ziraat odalarıdan alınan çiftçi belgesinin aranmasını mecburi hale getirmiştir. Böylelikle Ziraat Odası kayıtları daha sağlıklı bir yapıya kavuşmuştur. Bu kadar sağlıklı bir kayıt yapısı mevcutken kayıt işlemlerinin DGD ile birleştirilerek yapılması mantıksal olarak yanlıştır.
Sonuç
Ülkemizde işletmelerin küçüklüğü ve nüfus yoğunluğu kolektif tarım yapılmasını ve devletin bu işletmelere hizmet götürmesini engellemektedir. Doğrudan Gelir Desteği Sistemi'ne geçilirken bu konunun üzerinde düşünmek gerekir. Ayrıca bu sitemin nasıl finanse edileceği ve ne kadar başarılı olabileceğide şüphelidir. Dünya'da örneklerine bakılınca (doğrudan gelir desteği uygulaması daha önceleri Romanya, Polonya ve Bulgaristan gibi AB'ye aday ülkeler, Güney Amerika ülkeleri, dağılan Sovyetler Birliği ve Meksika'da uygulanmış ve başarılı olunamamıştır) neden Türkiye bu sisteme geçti ve ne kadar başarılı olacak soruları gündemde ki yerini uzun süre koruyacaktır.
Kaynaklar:
1-Babacan,A.(1999), Genel Tarım Politikaları Çerçevesinde Doğrudan gelir Ödemeleri Sistemi.www.dpt.gov.tr.
2-Yükseler,Z.(1999), Tarımsal Destekleme Politikaları ve Doğrudan Gelir Desteği Sisteminin Değerlendirilmesi.www.dpt.gov.tr.