Programdan önce İzmit'te bir şehir turu attım oralı arkadaşlarımla.
Depremden sonra binlerce insanın sakat kaldığını bildiğimiz şehirde, uzun süre hiç sakat birine rastlamadık.
Gördüğümüz ilk sakat için, iki kişi aynı anda, "İşte bir sakat!" diye bağırarak sevindik. Öğle saatlerinde gidip, gece yarısından sonra ayrıldığım İzmit'te sadece iki sakat görebildim.
Türkiye'nin genelinden pek farkı yok elbette İzmit'in de bu anlamda.
Sakat örgütlerinin olduğu semtler dışında sakat görmemeye alışkın olmama rağmen, Türkiye'nin çoğunu gezmiş ve parmakla sayılacak kadar az sakat görmüşken sokaklarda, neden İzmit'te o kadar sinirlendim, anlamam zor tabii kendimi.
Belki depremden sonra yeniden yapılanan bir kent olduğu içindir diye düşünüyorum şu anda. Yurtdışından gelen yardımların da katkısıyla yapılan yeni belediye binalarının girişinin bile merdivenli olduğunu görünce sinirlenmeyip de ne yapabilirdim ki?
Hadi eski binalar yapılırken bilmiyordu belediyeler herkes için ulaşılabilir binalar, yollar yapmak zorunda olduklarını; ama artık bilmeleri gerekiyor ve yasalara göre yapmak zorundalar değil mi?
Fakat hayır.
Yine depremden sonra yapılan kaldırımlarda ya rampa yok, ya da varsa bile tekerlekli sandalyelerin geçmesine uygun genişlik ve açıda değil.
Ya da İzmit'in en güzel yürüme yolu denilen Cumhuriyet Parkı'nın orada olduğu gibi rampaların bittiği yerde "baba" tabir edilen kocaman taşlar var.
"Bunların adı neden baba?" diye sorduğumda kimse bilmiyordu. "Babaların özellikle kızlarına engel olmasından olabilir" diye cevapladım kendi sorumu. "Baba" eşittir "engel" diyebiliriz.
Kocaeli Sakatlar Derneği'ne gittiğimde dernek binasının önündeki tabela dikkatimi çekti arabayı park ederken:
"Özürlülere ait araç park yeridir, park süresi 15 dakikadır." Önce gördüklerime inanamadığımdan, sakatlar için olup olmadığını sordum o sürenin.
Evet, sakatlar içindi.
Oraya park edecek sakatlarla alay etmek için konmuş adeta. Tekerlekli sandalyeli bir insanın inip binmesi, sandalyesini indirip bindirmesi zaten en az on dakika sürer.
Dernekte öğrendiğime göre de, 16. dakikada ceza kesiyor polisler. Bu tabela ile Kocaeli Emniyet Müdürlüğü, "İşini 15 dakikada bitiremeyecekler sokağa çıkmasın!" demek istemiyor mu?
Böyle demek ayrımcılık değil midir?
Ayrımcılık suç değil midir?
Yasalarda sakatlara yönelik ayrımcılık suç olarak tanımlanmalı!
Arabadan inince kaldırımda rampa da yoktu. İstanbul'da hiç değilse sakatlar derneğinin olduğu binanın kaldırımına rampa yapıyor belediye.
Depremde sakat kalan onca insana ne oldu acaba diye sordum, Kocaeli Sakatlar Derneği'nde. Çoğunun işsiz ve evde oturduğunu duyacağını bildiğim halde.
Sakat çocuğu olan bir babanın şikayetini anlattılar. Bir ilköğretim okulunda müdür sınıfta arkadaşlarının arasındaki çocuğa, "Sen bu sınıfın görüntüsünü bozuyorsun!" diyebilir mi?
Dernek yönetim kurulu üyelerinden Cihan Hanım'a göre bölgede "özürlü kotası" bir türlü doldurulmuyor. Binlerce işçinin çalıştığı fabrika sahipleri sakat çalıştırmaktansa ya cezayı ödüyorlar, ya da teftiş zamanı 3-5 günlüğüne sakat işçi alıyorlar.
Program sırasında telefon eden sakatlar de en çoğunlukla aynı şeyi söylediler: "özürlü ve hükümlü" kotası doldurulmuyor! İşten çıkarılanların başını sakatlar çekiyor.
Yine programa telefon eden bir kadın, asansörsüz bir binanın üçüncü katında oturduğu için, hastalanınca doktora bile gidemediğini, deprem olduğunda evi yıkılmadığı halde, İstanbul'dan oğlu gelip kendisini çıkarana kadar mahsur kaldığını anlattı.
Ama yeni yapılan binalar ve yollar hala hiç sakat yaşamıyormuş orada gibi yapılıyor.
Sakatlar derneği başkanının belediye başkanına yazdığı bir mektupta, belediyelerin sakatlar için yapmak zorunda olduğu şeyleri hatırlatmasına, genel sekreterden aldığı yanıt:
"Belediyelerin sakatlarla ilgili yapmak zorunda düzenlemeler hangi yasa maddesinde?"
Bu soru aslında Türkiye'nin her yerindeki belediyelerin durumunu anlatıyor: Bilmiyorlar.
Seçimlerde "hizmet" için aday olduklarını söylerken yapmak zorunda oldukları hizmetten haberdar bile değiller. Ne yapacaklarını bilmiyorlarsa hizmet için geldiklerine beni kim inandırabilir?
Burhan Özbey, programda, benim neden hayata küsmediğimi sorduğunda da, "Hayata neden küseyim ki?" dedim. "Hükümet ve yerel yöneticiler görevlerini yapmadığı için hayatım zorlaşıyor diye onlara kızmak varken hayata neden küseyim?"
Zaten ben hayata küsen sakat tanımadım ki hiç; ama öfkeli, kızgın, sinirli, asık yüzlü sakatlar tanıdım. Tıpkı öfkeli, kızgın, sinirli, asık yüzlü sakat olmayanlar tanıdığım gibi. (NG/EÜ)