İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı ve Melahat Özbay sahte kimlikli Gonca Us kazada ölmüştü.
Doğru Yol Partisi (DYP) Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak yaralanmış, 06 AC 600 plakalı Mercedes içinde 2 MP-5 otomatik tabanca, Sedat Bucak adına kayıtlı Sig Sauer ve Kocadağ'a ait Baretta marka ruhsatlı silahlar, Irak yapımı Tarık marka ve 22 milimetrelik Baretta marka iki tabanca, bol sayıda mermi ve iki adet susturucu çıkmıştı.
"Susurluk" kazası için "büyütmeyin basit bir trafik kazası" denilmişti. 1 Şubat 1997'de Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık eylemleri başladı.
16.5.1997'de Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Susurluk Araştırma Komisyonu raporunu tamamladı. 22.01.1998 günü Başbakan Mesut Yılmaz tarafından Kutlu Savaş'ın hazırladığı rapor kamuoyuna açıklandı.
İstanbul 6 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, 1997/180 Esas, 2001/36 Karar ve 12.2.2001 günlü hükmüyle Susurluk kazası sanıkları hakkında mahkumiyet kararı verdi. Karara göre; "Susurluk" kazasıyla ortaya çıkan "yasadışı eylemler" bir "çete" olgusunun varlığını göstermektedir.
"Susurluk Çetesi"; cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekküldür. Yukarıdan aşağıya emir komuta doğrultusunda örgütlenmiştir. Bu karar Yargıtay 8.Ceza Dairesinin 2001/16176-125 sayılı ve 15.1.2001 günlü ilamı ile onanmıştır.
Ceza Dairesi onama gerekçesine göre; Susurluk kazasının "...ilk değerlendirmede dahi olayın derinliğine, devlet içini de kapsayacak şekilde çok yönlü araştırılması gerekli kılmakla, bu bağlamda yapılan soruşturmalarda, ulaşılan bilgi ve belgelerin olayın arkasındaki ilişkilerin çözülmesinin güç, karmaşık ve duyarlı makamları ve görevlileri de kapsayacak ölçüde olduğunu ortaya çıkardığı..." anlaşılmıştır.
Bu davada yargılanan; "...haklarında mahkumiyet hükmü kurulan sanıklar dışındaki kimi görevliler ile bunlara yardım edenlerin yargı önüne çıkarılmaları görevi devletin yetkili organlarında olmakla birlikte emniyet teşkilatında görevli olup haklarında kamu davası açılan sanıkların terörle mücadele adı altında yola çıkıp bir süre sonra yasaların kendilerine verdiği yetkileri tam bir sorumsuzluk içinde ve kendi çıkarlarını gözeterek her türlü yasa dışılığı meşru sayıp amaçlarına ulaşmak için her yöntemi uygun yöntem olarak benimseyerek yanlarına kamu görevlisi olmayan kumarhane işleticisi, uyuşturucu kaçakçısı ile katliam sanığı ve hükümlüsü de alarak tam bir dayanışma ve işbirliği içinde hareket edip çeteleşme sürecine girmeleriyle eylemlerinin suç tarihi itibariyle TCK'nin 313.maddesindeki" cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçudur; yani çetedir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesine göre; çete "...suçu oluşturmasının ötesinde Anayasanın 6. maddesindeki " Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz" hükmüne karşın bir örgütlenme ve yetki kullanımı yoluna gittiklerinin görüldüğü, bunun ise hukuk devleti kuralları içinde savunulur yerinin olamayacağı, terörle mücadele adı altında da olsa açıklandığı gibi hukuk dışı bir örgütlenme ile devletin meşru güçleri gibi güç kullanarak yürürlükteki yasalar yerine kendi güç ve kuralları ile sözde yasalar oluşturmanın, devleti, hukuk devleti olmaktan çıkaracağı, bu koşullarda da güçlünün sözünün geçtiği, nerede başlayıp nerede sona ereceği belli olmayan her türlü yasadışılığın egemen olduğu bir sistem oluşacağı, sonuçta yurttaş-devlet ilişkisinde hukuk kuralları yerine korku ve kaygının geçerli olacağı, bunun da bir anayasa ve Yasa ihlalinin ötesinde tam bir hukuk ihlali niteliği taşıyacağı göz önüne" alınarak İstanbul 6.Devlet Güvenlik Mahkemesinin "çete" hakkındaki mahkumiyet kararı onanmış karar kesinleşmiştir.
Şemdinli'de 9 Kasım 2005 günü Umut Kitapevini bombalayarak Mehmet Zahir Korkmaz'ın ölümüne ve çok sayıda kişinin yaralanmasına neden oldukları ve 30 AK 933 plakalı resmi araç içinden halkın üzerine ateş açtıkları ve Ali Yılmaz'ın ölümüne neden oldukları ileri sürülenler haklarında tutuklama kararı verilen iki kişiden birinin askeri personel olduğu Vali ve Kaymakam tarafından açıklandı.
Açıklamalar ve siyasilerin demeçler birbirini izliyor. Herkes açıklıyor. Her açıklama haber oluyor. Bu arada ne yazılabilirse ve neler haber olabilirse halk olup bitenler hakkında o kadar çok şey öğrenebilir.
Biz benzer kasım ayı filmlerini çok gördük. Olayların aydınlatılacağı hakkında birçok yetkili açıklaması dinledik. Çok çeşitli raporlar okuduk.
TBMM Komisyonları oluşturup bir çok olayın faili meçhulünde gerçekleri ve gerçek failleri aradık. Asıl failleri hiç bulamadık. Gerçekleri öğrenemedik. Bulunan ve yargılanması istenen görünen sanıkları yargıladık. Mahkum ettik.
Çoğunu akladık. Susurluk kazası ve kararının aydınlatamadığı asıl gerçekleri gizleyen; hukuki ve siyasi düzenden yana olanları toplumla yüzleştiremediğimiz sürece; bu düzen yanlılarının hakim olduğu "hukuk" ve "siyaset" yüzünden kasım ayı sendromları çok daha şiddetli şoklar yaratacaktır.
Şemdinli olayları için önümüzdeki günlerde sıra "Olay bağımsız yargıya intikal etmiştir. Açıklama yapamam..." açıklamalarına gelecek.
Siyasetçiler hukuk adına herkesin susmasını ve haberlerin yayınlanmasını önlemek isteyecek. Hatta yargı bile "hassasiyet gösterecek" ve belki de Şemdinli olaylarına "yayın yasağı" konacak.
Olayların aydınlatılması yayın yasaklarıyla sağlanacak. Yayın yasaklarıyla bağımsız yargı etkilenmeyecek (mi) ve olaylar aydınlanacak(mı) acaba (!?). Biz bu filmleri çok gördük. Kasım ayları Türkiye'ye yaramıyor. (Fİ/BA)