Şair ve yazar Şükrü Erbaş, TÜYAP Diyarbakır Kitap Fuarı'nın üçüncü gününde (27 Eylül 2018), “Otların Uğultusu Altında” isimli şiir dinletisinde okurlarla buluştu. Erbaş, daha önce yayınladığı şiirlerin yanı sıra henüz yayınlanmamış şiirlerini de seslendirdiği dinletide, şiiri yer yer yapısöküme uğratarak “yalnızlık” kavramının şiir ve insan bünyesindeki işlevinden bahsetti.
“Şiirlerde bulduğumuz, içimizden atamadıklarımızdır”
Şiir yazmaya henüz lise birinci sınıfta başladığını belirten Erbaş, aşk duygusunun küçük yaşlarda daha güzel olduğunu ve en çok bu yaşlara yakıştığını söyleyerek, “İnsanlar genellikle şiire, romana ve öyküye nazaran daha genç yaşta başlıyor. Galiba insanların ilk uğradığı nokta şiir oluyor. Bu biraz da, kolay görünmesinden dolayı şiirin yapısından kaynaklı bir durum. İnsanlar şiire baktığı zaman ‘bunu ben de yazarım ne var bunda’ diyor. Hakikaten de herkes yazabilir.
"Pablo Neruda’nın başka bir bağlamda söylediği ancak yaşadığımızı durumu kısmen ifade edebilecek 'bir gün herkes şair olacak' şeklinde bir sözü var. Şiiri dillendirme ve yazıya geçirme konusunda sıkıntılarımız olabilir ancak hepimiz şairiz aslında. Bizim, ’yazar’ dediğimiz insanların yazılarında bulduklarımız; içimizde, kalbimizde ve boğazımızda taşa dönüşen ama ifade etmekte sıkıntıya düştüğümüz, kalbimizden ve aklımızdan çıkarıp atamadığımız şeylerdir” dedi.
“Kalabalık ve yalnızlık, umut ve acı, hayal ve gerçek”
Sanatla uğraşan herkesin, yaşamın çehresini değiştiren birer yaşama simyacısı olduğuna değinen Şükrü Erbaş, sözlerine şöyle devam etti:
“Şiir bizim eski yalnızlığımızdır. Şiir bizim en kalabalık, en verimli, en yaratıcı, en merhametli yalnızlığımızdır.
“Kendimizi üzgün, uzak, kırık, tenha hissettiğimiz bir duygu bizi alır ve adına ‘yalnızlık' denen; harflerden, seslerden ve renklerden oluşan daha doygun bir yalnızlığa çeker. Biz, yazılanın yalnızlığına ‘bizi dünyaya bağlayacak’ diyebiliriz. Oturup çırpına çırpına yazarız. Çekilip geldiğimiz ya da çekip getirdiğimiz kalabalık, yazdıklarınızda çığlar durur. Yaza yaza bir başka kalabalık yaratırız. Yazıdan başımızı kaldırdığımızda; adını koyamadığımız, daha doygun ve daha ağır bir başka yalnızlığa düşeriz. Aslında biz yazan, çizen ya da müzik yapan herkes, tıpkı bir sarkaç gibi iki olgu arasında gidip geliriz: Kalabalık ve yalnızlık, umut ve acı, hayal ve gerçek. Sarkacın iki uçtan birinde durması, hatta bu salınımın herhangi bir yerinde durması hakiki anlamda da mecazi anlamda da ölüm demektir. O yüzden edebiyat, resim ve müzik yapan herkes aslında kalabalığı yalnızlığa; yalnızlığı kalabalığa, acıyı umuda, hayali gerçeğe, gerçeği hatıraya çeviren birer yaşam simyacısıdır.
“Okuduğunuz şiir ve kitaplarda sizi yansıttığını düşündüğünüz şeyler aslında sizin içinizde kalmış ve yazıya geçmiş metinlerdir.
"Şiir, duygu ve düşüncelerin; acıların, heveslerin, umutların, sıkıntıların ya da adı her neyse; dillendiremediğiniz ve sizi gece gündüz boğan kargaşanın yazıya dökülmüş halidir. Benim yazdıklarımda bulduklarınız sadece benim hayat ve duygularıma ilgili şeyler değil, sizin de hayatınız ve duygularınızla ilgili olan şeylerdir. Çünkü ben hiçbir sanatçının sadece kendi hayatından oluşan eserler ortaya koyduğunu düşünmüyorum. Başlarken böyle başlayabilirsiniz ancak kısa bir süre sonra benliğiniz, içinde yaşadığınız zamanın ve toplumun ruhunun içinizde çalkalandığı bir benliğe dönüşür. Bir süre sonra sadece kendi hayatınızı yaşayamazsınız zaten.
“Benim hayatım ve yazdıklarım yalnızca benim yaşadıklarımla ilgili bir şey değil. Bende acıya dönmüş her şey; sizin veya bir başkasının yaşadığı ne varsa bir biçimde o şair/sanatçı ‘benliğinin’ halk bilincinde birikir ve toplumsal bir benliğe dönüşür. Dolayısıyla siz benim yazdıklarımdan bir tat, bir haz alıyorsanız o sizindir. İyi bir okumanın, o metni aslında yeniden yazmak olduğuna inanırım ben. Dostoyevski ile Karamazov Kardeşler'in içine girmişsek onunla birlikte o kitabı yeniden yazıyoruz aslında. Kafka veya Yaşar Kemal de olabilir bu. Ya da iyi bir müzik dinleyicisiysek Mozart veya Muharrem Ertaş ile o müziği yeniden yazıyor ve söylüyoruz. Bunu biz yapıyoruz”.
“Yazmak, donmuş bir kalbi sözcük sözcük çözme çabasıdır”
İnsanların birbirleriyle özgür bir ilişki kurabilmesinin ancak yazarak gerçekleşebileceğini ve şiirin, doğanın bütün varlıklarından can alan bir varoluş bilgisi olduğunu sözlerine ekleyen Erbaş sözlerini şöyle sürdürdü:
“Başlangıçta, bir meselede yazmak insanın anlam arayışı, anlama çabasıdır. Donmuş bir kalbi sözcük sözcük çözme çabasıdır. Yazmak, başta şairin kendisi olmak üzere insanı bilmenin hapishanesinden kurtaran, onu geleceğin gizine ve özgürlüğüne kavuşturan bir serüvendir. Bir duygu yaratma işidir. Ya da boğazımızda düğümlenmiş bir duyguya yepyeni bir gerçeklik yaratma işidir. Biz, kendimizi bilmek de dahil her şeyi derinlikli olarak yazarak bilebiliriz. Öteki bilmeler hayatı kolaylaştırmak içindir ama yazarak bildiklerimiz hayatı zorlaştırmak pahasına da olsa insanın var oluş bilgisidir. Kalbin, zamanın, aşkın, mutsuzluğun ve ölümün bilgisidir ancak hiçbir zaman pişmanlığın bilgisi değildir."
Ayrıca şiirlerinde, “üç büyük ustam” diye bahsettiği Nazım Hikmet, Edip Cansever ve Behçet Necatigil’in etkilerinin açık bir şekilde görüldüğünü söyleyen Erbaş, yaklaşık bir yıldır üzerinde çalıştığı bir şiir kitabı olduğunu ve bunu ocak ayında yayınlamayı planladığını söyledi.
Erbaş, dinleti sonrası Elma Yayınları standında imza etkinliği gerçekleştirdi.
Şükrü Erbaş kimdir?Şair, yazar.7 Eylül 1953 tarihinde Yozgat'ta doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Yozgat'ta yaptı. Ankara'da Gazi Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilimler Bölümü'nden mezun oldu (1978). Toprak Mahsulleri Ofisi'nde memurluk, yöneticilik yaptı ve bu kurumdan emekli oldu. 1984 yılında Yarın dergisi yazı kurulunda görev yaptı. Edebiyatçılar Derneği'nde yöneticilik yaptı. Şükrü Erbaş, ilk şiirini Varlık dergisinde, 1978 yılında yayınlandı. Yapıtları: Küçük Acılar (1984), Aykırı Yaşamak (1985), Yolculuk (1986) ,Kimliksiz Değişim (1992), Bütün Mevsimler Güz (1994), Dicle Üstü Ay Bulanık (1995), İnsanın Acısını İnsan Alır (1995), Kül Uzun Sürer (1996), Gülün Sesi Gül Kokar (1998), Bir Gün Ölümden Önce (1999), Derin Kesik (1999), Üç Nokta Beş Harf (2001), Sarkacın Kalbi (2002), Yalnızlık Heceleri (2003), İnsan Sevmezse Ölür (Seçmeler, 2004), Gölge Masalı (2005), Unutma Defteri (2007), Bağbozumu Şarkıları (2012), Pervane (2015), Yaşıyoruz Sessizce (2016) Şiir: Acı İlişki, Ağaran Bir Suyum, Aykırı Yaşamak, Denizin Ayrıcalığı, Kar Yağışı, Kimse Temizim Demesin, Kocaman Bir Çocuğu Öpüyorsun, Koşaradım, Küçük Acılar, Ömür Hanımla Güz Konuşmaları, Üç Nokta, Yolculuktan Ödülleri: 1987 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü, 1996 Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü, 2002 Ahmed Arif Şiir Ödülü, 2005 Ömer Asım Aksoy Şiir Ödülü, 2012 17. Altın Portakal Şiir Ödülü. |
(ASK/HK)