* Fotoğraflar: WWF-Türkiye
Haberin Kürtçesi için tıklayın
Bugün 22 Mart Dünya Su Günü. Su gezegenimizdeki yaşam kaynağı, su olmazsa hayat olmaz.
Öte yandan, dünya çapında 1,1 milyar insan temiz suya erişimden yoksun. Susuzluk nedeni ile ortaya çıkan hijyenik olmayan koşullar sonucunda başta çocuklar olmak üzere her yıl 2 milyon insan hayatını kaybediyor.
2025 yılına kadar dünya nüfusunun üçte ikisi su kıtlığı riskiyle karşı karşıya kalabilir. Bu durumun önüne geçilmesi için ise önce bakış açımızın değişmesi gerekiyor.
TIKLAYIN - "Su biterse herkes susar"
Türkiye’de durum
Türkiye’de ise su sıkıntısı hâlen barajların doluluğuna bakılarak ölçülüyor. Barajlarda yeterli miktarda su olduğunda sorun kalmayacağı yönünde yanlış bir algı var. Oysa son 20 yıllık süreçte, Türkiye’de kişi başına su miktarı yılda yüzde 18 azalarak 1700 metreküplerden (m³) 1400 metreküplere düştü.
Su kıtlığı durumunu tanımlamak için kullanılan Falkenmark indeksine göre, kişi başına düşen yıllık su miktarının 1000 ile 1700 m³ arasında olması “su sıkıntısı” olarak ifade ediliyor ve bu indekse göre Türkiye su sıkıntısı çeken ülke konumunda. 2030 yılında Türkiye nüfusunun 100 milyona ulaşacağından hareketle kişi başına düşecek su miktarının yılda 1120 m³’e ineceği öngörülüyor.
Toplam su tüketiminin yılda 54 milyar m³’e ulaştığı Türkiye’de bu tüketiminin yüzde 73’ü tarım, yüzde 16’sı haneler ve yüzde 11’i sanayi tarafından gerçekleştiriliyor.
Doğa savunucularından çağrı
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), suyun gerçek değerinin daha iyi anlaşılması ve su kaynaklarının korunması konusunda farkındalık yaratılması amacıyla 1993’ten beri her yıl 22 Mart’ta gerçekleştirilen Dünya Su Günü’nde su kaynaklarının küresel düzeyde karşı karşıya kaldığı sorunlara dikkat çekti.
“Suyuna sahip çık Türkiye” çağrısı yapan WWF-Türkiye, Türkiye’nin su fakiri olma yolunda hızla ilerlediğini belirterek, iklim değişikliği çağında su yönetiminde acilen farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gereğini vurguladı.
“Su yaşamdır, satılamaz” diyen Ekoloji Birliği ise, suya erişim anlamında sıkıntı çeken insan sayısının neredeyse 2 milyara ulaşmış olduğunu hatırlattı.
“Bu tablo karşısında Türkiye’de yetkililerin gerekli önlemleri aldığına dair somut veriler ne yazık ki bulunmuyor”denildi. Tam tersine sulak alanlar, akarsular, göller, tarım alanları, ormanlar ve özgün ekosistem alanlarının hızla yok edildiği kaydedildi.
“Doğal alanları kaybedersek suyu kaybederiz”
WWF-Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Bayar Uğur Bayar:
“Nehirler ve sulak alanlar yaşamın kaynağıdır ve bunları yitiriyoruz. 1970’ten bu yana küresel ölçekte tatlı suda yaşayan türlerin yüzde 84’ü kaybedildi. Dünyadaki tüm şehirlere şunu hatırlatmak gerekiyor: İklim krizi ile 20’nci yüzyılın altyapısıyla mücadele edilemez. Su musluktan değil, doğadan gelir.
“İklim krizinin kapımızda olduğu bu yüzyılda su yönetiminde artık suyun kaynağı nehirleri, sulak alanları ve yer altı sularını daha etkin korumayı sağlayacak yöntemleri benimsemek ve uygulamak zorundayız.”
TIKLAYIN - "Bizi sel, heyelan, fırtına, hortum bekliyor"
WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli:
“Tarımda ve sanayide suyu daha verimli kullanan uygulamalara geçişi önceliklendirmeli ve gerekli finansal mekanizmaları devreye almalıyız. Örneğin tarımda damla tipi sulamayı yaygınlaştırmak yılda 20 milyar m³ tasarruf anlamına gelebilir. Ayrıca ülkemizde şebekelerde kayıp/ kaçak su miktarı yüzde 50’ye ulaşıyor. Bir başka deyişle kaynaktan gelen suyun yarısı kullanıcıya ulaşmadan kayboluyor. Bu oranı acilen aşağı çekmemiz gerekiyor.
“Belediyeler kentsel su temini planlarına yağmur suyu hasadı, atık suların geri kazanımı gibi yatırımları da dâhil etmeli ve şebekelerdeki kaçak ve kayıpların önlenmesi konusunda yatırımları artırmalı Kentsel, sanayi ve tarımsal büyüme planları hazırlanırken tatlı su kaynaklarının miktarı da entegre edilmeli; bölgesel büyüme planları mevcut suyun durumu göz önüne alınarak tasarlanmalı.
“Doğal alanların korunması için kaynak yaratılmalı. Örneğin sulak alanların restorasyonu için fonlar oluşturulmalı. Bireyler hem suyu daha tasarruflu kullanmaya özen göstermeli hem de ihtiyaç dışı tüketim alışkanlıklarından vazgeçmeli. En önemlisi de şu: Suyun kaynağı olan ve bize ulaşana kadar geçtiği doğal alanlarımızı korumazsak, suyumuzun da olmayacağını net bir biçimde anlamalıyız.”
(TP)