Raporunda sorunu birkaç başlıkla inceleyen Arat, "Komisyonun çalışma alanı oldukça geniş olup, birbiriyle yakından ilişkili, nedenleri örtüşen bir kaç sorunu kapsıyor. Bunları töre cinayetleri, namus cinayetleri, kadına yönelik şiddet, çocuğa yönelik şiddet ve aile içi şiddet olarak ayırabiliriz" diyor.
Raporunu bu ayrımı yaparak, kavramlara açıklık getirmeye çalışarak hazırladığını açıklayan Arat, "kadınlar ve çocuklar insan hakları ihlâllerini ve şiddeti çok daha yaygın ve yoğun olarak yaşamaktadır. Kadın ve çocuklara yönelik şiddet ataerkil ve hiyerarşik toplumsal yapılardan kaynaklanmakta ve yine ataerkil ve hiyerarşik değerlerle desteklenmektedir" diyor.
Bu yapıların ve değerlerin, toplumun diğer özgül koşullarına -- ekonomik, tarihsel ve kültürel özelliklerine -- göre farklı biçimler alacağına işaret eden Arat, "Türkiye'de bu sorunlar birbirini pekiştiren dört ana sosyo-kültürel faktöre bağlanabilir" diye yazıyor.
Arat, "töre" ve "namus" kavramını tanımlarken, törenin toplumun zaman içinde ürettiği ve geleneksel olarak uyguladığı toplumsal yasalar olduğunu söylüyor:
Arat: Töre kişi hakkına dayanmaz
Purchase College, Siyaset Bilimi ve Kadın Araştırmaları Bölümü'nden Prof. Dr. kal Arat, töre kavramıyla ilgili şu saptamalarda bulunuyor:
* Bu yasalar evlilik, miras gibi konularda işletildiği gibi, ceza hükümleri de içerebilirler ve hatta medeni hukuk, ceza hukuku gibi farklılıklar gözetmezler.
* Toplumsal ilişkiler kişi haklarına dayanmadığı gibi, haksızlık ve suçlardan sorumlu tutulan da yalnız fail değil onun kan bağı ile bağlı olduğu aile grubudur.
* Tanınan kimlik bireysel değil, kolektiftir. Yöresel ve kapalı toplumlarda sürdürülen töreler, modern devlet oluşumları içinde, devlet müdahalesi, ekonomik yapının değişmesi, ve iletişim ve ulaşım araçlarının gelişmesi ve artması sonucu zamanla çözülme gösterirler.
* Çok kültürlülüğün savunulduğu günümüzde, törelerin korunmasına daha hoşgörülü bir yaklaşım bulunmakla birlikte, yine insan haklarına saygının temel alındığı ülkelerde hem kendi yasalarınca, hem de uluslararası hukuk gereğince ayırımcılığa dayanan ve insan haklarını ihlâl eden töre ve kültürel inançların tasfiye edilmesi öngörülmüştür.
Namus: Kadınların cinsel statüsü ve davranışına bağlanmıştır
Türkiye'de törelere dayanarak güdülen kan davalarının sona ermesinin kadın üzerinden gerçekleştirildiğine dikkat çeken Arat, "cinayet zincirlerinin son bulması için "bedel" olarak kadınlar, bir aileden diğerine "gelin" (barış hediyesi) olarak gönderilmektedir" diyor.
Arat ayrıca raporunda, törelere dayanan "beşik kertmesi" ve "berdel" gibi uygulamalarla kadınların ve erkeklerin istekleri dışı evliliklere zorlandıklarını söylüyor.
Arat, namus kavramına getirdiği açılımlarda da içeriğin toplumdan topluma değiştiğine vurgu yapıyor.
Türkiye gibi geniş ailenin yaygın ve aile bağlarının kuvvetli olduğu toplumlarda kişinin namusunun sadece kendi davranışlarından değil diğer aile bireylerinin davranışlarından da etkilendiğine inanıldığını belirten Arat araştırmasında "erkek egemen toplumsallığa" işaret ediyor.
"Ataerkil toplumda egemen olan erkek olduğu için, ailenin namusundan erkek sorumlu kılınmıştır. Bir diğer önemli nokta, soyut olan namus kavramının somut göstergesi olarak kadının bedeninin, cinselliğinin ve davranışının kullanılmasıdır."
Töre/Namus: Örtüşen olgular
* Namus, ailenin ve erkeğin namusu onun himayesi ve kontrolü altında olan kadınların cinsel statüsüne ve davranışına bağlanmıştır.
* Kadın ayrıca isteği dışı yer alan durumlardan, kendine yapılan taciz ve tecavüzden sorumlu tutulur ve cezalandırılır - sorumlu tutulmasa bile, ailenin namus ve şerefini kurtarmak için kadının hayati feda edilir.
Arat, "Töre ve namus cinayetleri büyük çapta örtüşen olgulardır; ataerkil kaynaklardan beslenip, benzer sonuçlar doğururlar. İkisi de bireyin yasama hakkını ihlâl etmekle kalmayıp, hukuk devleti ilkelerini çiğner" diyor.
Suç devlete karşı işleniyor
* Hukuk devletinde hukuk tektir ve tüm vatandaşlara ayrım göstermeksizin eşit şekilde uygulanır. Ayrıca, suçlananın savunma hakki vardır; suçlama delile dayanmalıdır; suçu ispat etmek suçlayanın sorumluluğudur; yargı tarafsızdır; ceza suça oranlıdır; ve suçlu bulunan kararı/cezayı temyize gidebilir.
* Töre/namus cinayetleri bu ilkeleri tanımaz ve devlet hukukuna paralel "özel yargı sistemleri"nin doğurduğu yargılama olarak, hukukun bütünlüğünü ihlâl eder. Bu anlamda bu tür cinayetler sadece kişiye değil, devlete karşı da işlenmiş suçtur.
* Temelde yargısız infaz oldukları için insan haklarına aykırıdır. Türkiye gibi idam cezasını tanımayan bir ülkede bu cezanın özel yargı mekanizmalarıyla fiilen uygulanması durumunu doğurarak bir başka ihlâl daha içerir. Bu cinayetlerin bir diğer ortak yanları da gördükleri toplumsal destek ve kabuldür.
Arat: Cinayetlere aile meclisi karar veriyor
Türkiye'de namus cinayetlerinin bir kısmının aile meclislerinde, aile büyükleri tarafından kararlaştırıldığına dikkat çeken Arat araştırmasında, yasaların koruyucu yönlerinin kullanıldığına işaret ediyor: "Bu nedenle cinayetler, ailenin genç üyelerine işletildiği bilinmektedir" diyor.
Arat'a göre cinayetler, failin kendi iradesi ile değil, etrafından gördüğü toplumsal baskı sonucu işleniyor:
"Bu durumda kişiyi yönlendiren töre değil, geleneksel namus kavramıdır. Fakat, karar aile meclisinden çıksa bile, kadının bedenine ve cinselliğine dayalı bir namus kavramıyla hareket edildiği için bu cinayetlerin hepsinin (mücadele mekanizmalarını oluşturmada da yararlı olacağı için) "namus cinayetleri" orak tanımlanmasında fayda vardır."
* Namus cinayetleri, kadını kontrol altında tutmanın ve erkeğin hakimiyetini vurgulamanın en çarpıcı görüntüsüdür.
* Namusa leke gelmesin diye veya cezalandırılmak için kadınlar ve kızlar evlere kapatılır, intihara zorlanır, burunları ve kulakları kesilir, tehdit edilir, dayak yer, ve kısacası yaşamlarını bir terör ortamı içinde geçirirler.
* Kadınlara empoze edilen bu kısıtlamalar onların hareket özgürlüğünden, düşünce özgürlüğüne, işkenceye tâbi olmama hakkından, sağlık ve sağlıklı bir ortamda yasama hakkına kadar, bir dizi insan haklarının ihlâline neden olur.(AD/EÖ)