Öyküsü ilginç. Mahallede üç kız arkadaş oynardık. Diğer ikisi kavga edip, "Latife'yle kavga ettik" deyince, annem çok üzülmüştü.
Çünkü, onun komşuluk ilişkilerinde tartışmaya kavgaya yer yoktu. O yıl ilkokuldan mezun olan ablamın öğretmeni birinci sınıfları okutacaktı. Öğretmen tanıdık olunca, rica yerini buldu, okula kabul edildim.
Sandalye götürünce
Ancak oturacak yer yoktu. Evden sandalye götürürsek bu iş olacaktı. Oldu da. Karne zamanı bana bir kağıt parçasını bile çok gördüler. Arkadaşlarım karnelerini alırken ben çok ağlamıştım.
Ertesi yıl artık kayıtlı öğrenciydim Ama öğretmenim "yazık bu çocuğa her şeyi biliyor" deyince bana bir sınav yaptılar ve ikinci sınıfa geçtim.
Başarılıydım. Öğretmen, okul biterken parasız yatılı sınavlarına girmem için teşvik etti.
Zaten iki ablam da o sırada İzmir Kız Lisesinde parasız yatılı okuyorlardı. Kazandım, artık ablamlarla aynı okuldaydım. Kayıt sırasında müdür yardımcısının ilk sözü, "pek de küçücükmüş" olmuştu, unutmuyorum.
İdealim "Kocaloji"!
10 yaşında ortaokul öğrencisi olmuştum, üstelik gurbette ve yatılı. O altı yıl hayatımın en güzel yıllarıydı belki de. Lise sona geldiğimde herkes bir meslek sahibi olacağını söylerken ben "kocaloji" diyordum tabii espri olarak.
O zaman bilmiyordum ki bu espri gerçek olacak. Çünkü, başarılı bir öğrenciydim.
O yıl ablam evlendi ve eniştemin akrabaları beni görüp ailemden istemişler. Babam da okumayı, okutmayı çok seven biri olarak karşı çıkmış.
Ben liseyi bitirdiğimde 16 yaşını bitirmeme üç ay vardı.
1971 yılında henüz merkezi sistem sınavları yoktu, eğitim enstitüsü sınavları ayrı yapılıyordu. Ve ben Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce Bölümünü kazanmıştım. Diğer sınavlara girmem mümkün olmadı.
Çünkü, babacığım bana evlilik konusunda fikrimi sorduğunda ben o günkü çocuk aklımla, evlenip İstanbul'a giden ablama ailesinin zarar vereceğini düşündüm ve peki dedim.
Her şey erken
Böylece "kocaloji"ye kaydımı yaptırmış oldum. 1972'de evlendim 1973'te kızım 13 ay sonra da oğlum dünyaya geldi yani 19 yaşında iki çocuk annesi olmuştum.
25 yaşında, 10 ay süren bir tedaviden sonra akciğer kanseri nedeniyle eşimi kaybettim henüz okula başlayan kızım ve 6 yaşındaki oğlumla kalakalmıştım.
Şanslıydım, çocuklarım da başarılıydılar. Ortaokul için sınavları kazandıklarında, yatılı olmasınlar deyip ben de İzmir'e taşındım. Bir dolu zorluktan sonra, kızım 9 Eylül Mimarlık Fakültesi Şehir ve Planlama, ertesi yıl oğlum 9 Eylül Çalışma Ekonomisi ve Endüstriyel İlişkiler Bölümünü kazandı.
Üniversite geç!
Onlar üniversiteye hazırlanırken yardım eden matematik öğretmenleri "Latife Hanım artık sıra sizde" deyince güldüm. Bunca yıl sonra, tam 23 yıl sonra?
Öğretmen ısrarlıydı: "İçinizde ukde kaldığını biliyorum çocuklarınızla çalışırkenki halinizi de biliyorum, size yardımcı olmaya çalışacağım."
Karar verilmişti; sınava gireceğimi ilan etmeyecektim ama gizlemeyecektim de. Çünkü içimde ya başaramazsam korkusu vardı.
O aralar Türk Kadınlar Birliği Yönetim Kurulundaydım ve çok aktif bir sosyal yaşamım vardı.
Hukuk istedim, sosyoloji geldi
O nedenle, Hukuk Extern okuyabileceğimi düşünüyordum hala var mı bilmiyorum, derslere girme zorunluluğu olmayan dışarıdan okunarak sınavlara girilebilen bir bölümdü.
Ama ben gece 10:00'dan sonra çalışmaya başlayabiliyordum annelik görevlerim bittikten sonra birde itiraf ediyorum, o zaman tetris modası vardı ben de oynamayı seviyordum. Böylece Hukuk Extern değil ama Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümünü kazandım.
Bir macera olarak başladığım şey gerçek olmuştu. Çevremden çok tepki aldım 39 yaşında ne işim vardı üniversitede. Başka çocukların şansını engellemiştim madem ki kazanmıştım kaydımı yaptırmalıydım.
Ama, Sosyoloji devam mecburiyeti olan bir bölümdü ve benim sorumluluklarım vardı sonunda zor karar verdim ve kayıt oldum artık üniversiteliydim zoru başaracaktım.
Ev öğrenci evi oldu
Dört yıllık öğrenciliğimle ilgili öyle güzel anılarım var ki! O yıl sınava 1977'liler girmişti ama sınıfta 70'li de vardı.
Onların Latife Ablası olmuştum. Kimi izin isteyip Latife dedi (madem aynı sınıfta okuyorduk) kimi Latife Hanım dedi ama en komiği oğlumun arkadaşlarından biri koşarak geldi elimi öpmek istedi ben de "hooop, kampus sınırları içinde Latife Teyze yok" dedim.
Artık evimiz öğrenci evi gibiydi. Her gün birbirinden güzeldi. Madem başlamıştım bitirmeliydim. Ve bitirdim. Keşke bitirmeseymişim. Hocalarımın sözünün dinleyip yükseğini yapsaymışım ama olmadı.
İlk yıl İngilizce muafiyet sınavından 80 almam tüm sınıfın dikkatini çekmişti.
"Ooo keşke yanına otursaydık" dediler. Oysa ben kendim bildiğimi bilmiyordum 23 yıl öncesinin İngilizce'siyle galiba büyük başarı kazanmıştım.
Üç dört saat yollarda
Gece 3-4'lere kadar ders çalışıyordum ve 1,5 saatte evden Bornova'ya gidebiliyordum kötü havalarda 2,5 saati buluyordu.
Ama, çocuklarıma, arabayı istediklerinde, herkes hangi koşullarda okula gidiyorsa siz de öyle yani, otobüsle gideceksiniz dediğim için şimdi aynı şeyi artık onlar bana söylüyor.
Her gün üç dört saat yollarda geçiyor ama hiç şikayet edemiyordum çünkü cevap hazırdı ne zorun var gitmeyiver diyeceklerdi.
Başladığım işi bitirmem gerekiyordu bitirme finalleri başladığında herkes gelecek endişesi taşıyor neler olacağını düşünüyordu oysa benim hiç ümidim yoktu.
Okul bitiyor, umut yok!
Çünkü ben artık 43 yaşındaydım ve çalışma alanı sınırlı olduğu için sosyologluk yapamayacağını bilen arkadaşlarım gibi öğretmenlik için başvuru yapamayacağımı biliyordum.
Oysa üç yıl boyunca formasyon derslerimi almış sınavlarına girmiş, geçerli notlar almış ve en son olarak stajımı yapmıştım. İzmir Karşıyaka Lisesi'nde staj bitirme dersimi verdiğimde dünyanın en mutlu insanıydım sanki.
Çok başarılı geçmişti o yaramaz sınıfta disiplin sağlamış onlara hayat hikayemi anlatıp "23 yıl aradan sonra ben bu işi başarmışsam, sizin başaramamanız için bir neden olamaz" deyince lise son sınıf öğrencileri beni ayakta alkışlamışlardı.
Öğretmen olmak için tepindim
Ve ben haftalarca öğretmen olmak istediğimde adeta tepindim. Ama maalesef sesimi kimselere duyuramadım ya da duydular da çözüm bulamadılar.
Devlet memuru olamayacağım için ( yaşım nedeniyle ) özel okullarda felsefe grubu öğretmenliği yapabilirim diye düşündüm ilk başvurduğum okulun tam bir ticarethane anlayışıyla olduğunu anladığım için vazgeçtim.
Daha sonra Özel Türk Kolejine yaptığım başvuru (çocuklarımın ikisi de oradan mezun olmuşlardı) kabul edildi. Hazırlanıp gelin sizi bir dinleyelim dediler söylenen günde gittiğimde istifa eden öğretmenin istifasını geri aldığını öğrenince dünyam yıkıldı.
Yaşıma inanmayınca, işi kaybettim
Daha sonra Ticaret Odası'nda halka ilişkilerde bana görev verilebileceğini öğrenince randevu alıp gittim daha önceden tanıdığım başkan özgeçmişimi alıp yönetim kuruluna sunacağım dediğinde "iş görüşmesi ya hiç soru sormayacak mısınız" dedim.
"Ne sorayım zaten sizi yıllardır tanıyoruz" dedi (dernek olarak o yıllarda bir ilki başarmış ve tüketici şikayet bürosu kurmuş ticaret odasında ticaret konseyi üyesi olarak tüketici haklarıyla ilgili çözümler üretiyordum).
Soru sormuş olmak için "kaç yaşındasınız" deyince, 43 cevabım üzerine "imkansız" diyerek zile basıp sekreterini çağırdı ve "bakın Allah aşkına 30'dan fazla gösteriyor mu" dedi ve anlattım. 30 yaş üstündekileri işe alamıyorlarmış. Dünyam bir kez daha yıkılmıştı.
Müdür heyecanla kutladı ama iş yoktu!
Öğretmen başvuruları başladığında şansımı denemek için Milli Eğitim Müdürlüğüne gittim. Müdür öyle etkilendi durumumdan hop oturup hop kalkıp, kutlarım sizi hanımefendi tebrik ederim diye tekrarlıyordu. Ben kutlanmak istemiyordum, ben görev istiyordum.
Üste para vereyim ama bana öğretmenlik hakkımı kullandırın dedim. Yapabileceği bir şey olmadığını söyledi. Bakanlığı aradı telefonu bana verdi ve bana Milli Eğitim Bakanlığından verilen cevap şuydu; ileri yaşta başlayacağınız öğretmenlikten yaş haddi nedeniyle erken emekli olacak ve devleti zarara uğratacaksınız.
Devleti bunca soyup soğana çeviren hortumlayanlar arasında benim emekliliğim nedeniyle devlete zarar verece?im düşünülüyordu. Oysa zaten 86 girişli Bağ-Kur'luydum.
Hürriyet'e manşet de oldum ama...
Orada bulunan gazetecilerin ilgisini çekmiştim onlar için iyi haberdi. Hürriyet gazetesi manşetten haber yaptı beni "Azmin zaferi" diye.
Evet azmetmiştim, kazanmıştım, bitirmiştim ama sonuç sıfırdı.
Devlet öğretmen açığı olduğu için emekli olmuş ama 65 yaşını geçmemiş eski öğretmenlere ( belki de 38- 40 yaşında emekli olmuş, o anda 63 yaşında yani 20 25 yıl sonrasında) gel yeniden öğretmenlik yap derken beni kabul etmiyordu.
O günün siyasetçilerinden Işılay Saygın ve Hakan Tartan durumumla özel olarak ilgilendi ama yapacak bir şey yoktu.
Sınır 45'e çıkınca!!!
Öğretmen açığı nedeniyle 35 olan devlet memurluğu yaşı 40'a çıkmıştı. Ama Hakan Bey 45 için çalışmalarımız var dediğinde ben o çıkana kadar o treni de kaçırırım demiştim.
Milli Eğitim Müdürüne de itirazım şuydu; birlikte mezun olduğum arkadaşlarım gençti, sevgilileri olacak, nişanlanacak, evlenecek, hamile kalacak doğuracak çocuğu hastalanacak sıkıntıları olacak izin alacak sorunları hiç bitmeyecekti. Oysa ben tüm bunları zaten yapmış bitirmiştim ve çalışmak istiyordum. Alın beni tepe tepe kullanın dedim.
Ayrıca devlet beni altı yıl parasız yatılı okutmuş, yedirmiş içirmiş, yetmemiş elime para vermiş hatta yıkanacağım sabunu bile vermiş, ben liseyi bitirince hemen evlendiğim için, devlete borcumu ödeyememiştim.
Yetmemiş bir de üniversitede okutmuştu. Bir öğrencinin üniversitede okumasının devlete maliyeti öyle yüksek ki.
Evet, bana iş verin diye yalvardım ama elimden gelen bir şey yoktu.
En son Cumhurbaşkanı
Gazete haberim Cumhurbaşkanına fakslandı. Ancak benim öğretmenlik yapabilmem için Cumhurbaşkanının üniversitelerden Milli Eğitimden ve daha birçok yerden görüş alıp kararname çıkartması gerekiyormuş.
Acaba benim durumumda başkası var mı diye Hürriyet gazetesi çağrı yaptı ve hayır, hiç kimse yoktu daha önce mezun olup çeşitli nedenlerle öğretmenlik yapamayan ya da ara verip 40 yaşından sonra çalışmak isteyenler vardı.
Ama benim gibi o yaşta mezun olup iş isteyen yoktu.
AİHM aklıma gelmedi
Geçen ay Paris'ten gelen bir doktor arkadaşım niçin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmadığımı sordu. Hiç aklıma gelmemişti.
Sonuç ne olurdu bilmiyorum ama madem okuma hakkımı engelleyemedikleri için üniversite okumama izin var o zaman formasyon vermeselerdi sen zaten yaşım nedeniyle felsefe grubu öğretmenliği yapamayacaksın deselerdi.
Yetişkinlere öğretmenlik de olmadı
İçimdeki öğretmenlik isteği hiç bitmedi birkaç yıl önce Ulusal Eğitime Destek adı altında okumaz yazmaz yetişkinlere kurs vermek için hemen Halk Eğitimin açtığı kurslara gittim. Ama sonuç yine hüsran.
Koskoca İzmir'de defalarca istediğim halde bir sınıf oluşturamadılar. Ve yine hevesim kursağımda kaldı.
Okulum biteli 8 yıl oldu artık 51 yaşındayım bu saatten sonra hiç bir şey olmayacağını da biliyorum. Ama bu yaş ayrımcılığı konusu gündeme geldiği için yaralarım depreşti ve paylaşmak istedim.
Özetle, hayatta her şeyi çok erken yaptım, bir tek üniversiteyi geç. Böylece işe yetişemedim! (LŞ/BA)