Acı haberi TV'den aldılar... Nilgün Armutçuoğlu eşi binbaşı Ramazan Armutçuoğlu'nun öldüğünü çocukları Eren (11) ile Emre (18) ile televizyon seyrederken duyuyor.
Bir düşünün, televizyon seyrederken, aklınız da sevdiğinizden gelebilecek telefonda. Ve ekrandan ölüm haberi geliyor. Burada medyanın sorumluluğu var. Haberciliği dert eden, etik kuralları aklından çıkarmayan gazeteci dünyanın her yerinde ölüm haberini nasıl, ne zaman vereceğini/vermeyeceğini tartışır.
Haber neden önce medyaya?
Tabii ki kaynağın -burada TSK oluyor- sorumluluğu daha az değil. Ölüm haberi neden aileden önce medyaya veriliyor?
Yine aynı patlamada ölen Yarbay Melih Gülova örneğindeki gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri neden ailelere sağlık ekibiyle birlikte bir görevli asker grubunu göndererek durumu bildirmeyi kurumsallaştırmıyor?
Asena Gülova bu özen sayesinde Foça Devlet Hastanesi'ne kaldırılıyor, sonrasında da annesinin evinde bir dahiliye uzmanı, bir psikiyatr, bir hemşire ve bir sağlık memuru kontrolünde tutuluyor.
Günlerdir, medyada ölen gençlerin, eşlerinin, nişanlılarının, çocuklarının anne ve babalarının hayatlarını, acılarını, o acılı anlarında gazetecilere vermek zorunda kaldıkları açıklamaları okuyoruz.
"Şehit korucu"nun hikayesi
Bu sabah gazetelerin çoğunda en az iki sayfa Şırnak'taki patlayıcının aldığı canlara ayrılmıştı. Radikal'deki "Bir korucu şehit" haberine de gözüm takıldı.
Haberde, Diyarbakır'ın Kulp ilçesi Şenyayla bölgesinde dün sabah erken saatlerde PKK'lilerin korucu çadırlarına ateş açması sonucu korucu eşi iki kadın -adları yok- yaralandı.
Korucular çatışma riskli bölgelerde çadırlarda mı yaşıyor?
Aynı bölgede öğleden sonra çıkan çatışmada geçici köy korucusu Halis Şimşek ölüyor. Acaba, eşi -var mıydı?-, çocukları -kaç çocuk, kaç yaşındalar- duyunca ne oldular öğrenemiyoruz. Şimşek'le birlikte üç PKK'li de -onların da hayat hikayesi yok- ölüyor.
Cami onarımından dönüyorlar
Sabah'ın haberinden Yarbay Gülova, binbaşı Armutçuoğlu ve er Hasan Gürşen'in bir grup erle cami onarımından dönerken hayatlarını kaybettiklerini öğreniyoruz.
Haberde, er Hasan Güreşen'in babası Nuri Güreşen oğlunun binbaşısının habercisi olduğunu söylüyor.
"Tabur komutanı ile birlikte Akdizgin Köyü Camisi'nin onarımı ve eksiklerini gidermek için gitmişler. Orada asker arkadaşları vardı. 16 kişi gitmişler ancak 8 asker köyde kalmış. Komutanlarıyla birlikte geri dönen 8 kişi mayın tuzağına düşmüş."
Subaylar ve askerlerin görevleri arasında cami onarımı diye kategori var mı? Acaba şu laiklik tartışmasına yeni baştan mı başlasak? Cemevi ya da kilise onarımına da gidiyorlar mı?
"Son terörist" yok oluncaya kadar..."
Aslında, tabii ki asıl soru "neden ölüyorlar?" Daha ne kadar insanlar ölmeye devam edecek?
Yanıt Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in ölümlerle ilgili açıklamasıyla geldi:
"Türkiye Cumhuriyeti birliğine, bölünmez bütünlüğüne yönelen bölücü teröre karşı haklı savaşımını, son terörist yok oluncaya kadar, Ulusu'yla, Türk Silâhlı Kuvvetleri'yle, tüm güvenlik birimleriyle kararlılık içinde yürütecektir."
"Benim şehidim son olsun!"
Oysa, oğlunu kaybeden baba Nuri Güreşen, "Vatan sağ olsun, benim şehidim son olsun," diyor.
"Bu acımasız terör, vatan evlatlarını teker teker yok ediyor. En son benim yavrumu elimden aldı. Anasının yüreği yanıyor. Türkiye feryat ediyor. Esas sorumlulardan bir tek ses çıkmıyor. Bir daha anaların yüreği yanmasın. Bütün kuruluşları, dernekleri, şehidimin son yolculuğuna çağırıyorum. Vatan sağ olsun, benim şehidim son olsun."
"Şehitlik her yiğidin kârı değil"
Baba Güreşen, "bir daha anaların yüreği yanmasın" deyip sorumluları göreve çağırıyor. İşte bir sorumlu, Başbakan Recep Tayip Erdoğan'nın yanıtı:
"Biz şehidimize farklı bakarız, farklı yaklaşırız. Çünkü bizim kültürümüzde şehidimizin farklı bir yeri vardır, onlar ölmez. Onlar diridir. O makama erişmek her yiğidin kârı değildir. Onun için bu yol kutlu bir yoldur."
Erdoğan baba Güreşen'in feryadına kulak vermediği gibi "bu kutlu yol"a girmenin pek de kolay olmadığı notuyla "şehitliğe" davetiye çıkarıyor.
"Şehit cenazelerini siyasi arenaya çevirenlere halkımızın müsaade etmemesi gerekir. Cenazelerimizin adabı, edebi ancak onun kültürünü, onun anlamını bilenler tarafından iyi takdir edilir. Bilmeyenler sadece şehide eza, cefa ederler.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de Hürriyet gazetesine verdiği söyleşide "Doğrusu insan dayanamıyor. Her şehit haberi yüreğimizi dağlıyor" diyor.
Tsk.mil.tr
Şimdi tsk.mil.tr'ye bakıyorum, bir son dakika bilgi notu, bir açıklama var mı diye. Aslında her akşam yatmadan önce bir doz "tsk.mil.tr" alıyorum, şimdiki ne olur ne olmaz gibisinden biraz ekstra olacak... Yeni bir şey yok.
8 Haziran 2007 tarihli, BA- 13 / 07 nolu açıklama orada duruyor. Açıklamanın 7. maddesi: "Türk Silahlı Kuvvetlerinin beklentisi; bu tür terör olaylarına karşı, yüce Türk milletinin kitlesel karşı koyma refleksini göstermesidir."
Benden de bir bilgi notu, bir açıklama: Haydi sokağa, kimse ölmesin, "şehitlik" yolunda gitmesin diye... Çözüm bulunsun diye. (NM/EÜ)